Başbakan geçtiğimiz günlerde kullandı bu ifadeyi: yeniden tanzim faaliyeti. Kullandığı bağlamda düşününce aslında bu ifadeyle yapılanın atılan bir “ileri adımın” zorunluluklar karşısında her anlamda (daha da) gerilemesinin kamuoyuna yönelik üstünü örtme politikası olduğu anlaşılıyor.
Bu ifade 64. Hükümet’in sağlık alanında kendi hedefleri açısından yapacaklarıyla ilgili de geçerli gözüküyor. Sağlık insan gücü, aile hekimliği ve başta Kamu Hastaneleri Birliği ölçeğinde hastanecilik hizmetleri olmak üzere üç başlıkta yapılacaklara gerçekten de karşılık gelen olsa olsa yeniden tanzim faaliyetidir. Önümüzdeki süreçte bunları tek tek değerlendirmemiz gerekli olacak.
Ancak bu yeniden tanzim faaliyeti sokağa çıkma yasağının olduğu illerde erken patlamış durumda ve özel bir uygulamaya sahne oluyor, olacak. Nereden anlıyoruz? Bakanın demecinden:
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, sokağa çıkma yasağı uygulanan bölgelerdeki sağlık personelinin 24 saatlik görev sürelerini, haftalık yapacaklarını söyledi.
Memleketi Edirne’de bulunan Müezzinoğlu, Hürriyet’e yaptığı açıklamada özetle şunları söyledi: “Sokağa çıkma yasağı ilan edilen yerlerde hastane personelinin giriş çıkışında sorun yaşanmaması için 24 saat görevde kalma süresini bir haftaya çıkaracağız. Personel hastanede yatıp kalkacak, bir hafta kendi içinde nöbet sistemi uygulayacak, vardiyalı çalışacaklar.” demiş ve devamında da “Terörle ilgili mücadele yöntemi en az 2-3 yıl değişmez artık.” diye eklemiş.
Yaşanan acıları, ölümleri, sakatlıkları ve her düzeyde travmayı hissetmeyen bir “soğukkanlılıkla” Türkiye’nin egemen iradesinin zaten hep başarısız “terörle mücadele” rutini yürüttüğünü ve aynı akıbetin olacağını söyleyip geçebiliriz. Bu mümkün de değil doğru da. Artık iyice görülüyor ki “yeni Türkiye” kan, gözyaşı, daha çok sömürü, yaralı, sakat, cenaze, kısacası savaş demek, “içeride” ve dışarıda. Ülkenin batısının bu savaşın dışında gözükmesi yanıltıcı olmasın. Bölgenin sıcaklığı “habersiz haber kanallarıyla” yapılan “iklimlendirme” faaliyetleriyle hissedilen sıcaklığın düşük olmasını sağlıyor olabilir batıda ama bu “ısı konforu” sürdürülemez.
Sağlık Bakanı’nın hastanede yatılıp kalkılacak demecinden çıkartılabilecek sonuçlardan birisi bu çalışma “sisteminin” en az 2-3 yıl sürebileceği. Bu ifadenin görünür kıldığı Hükümet’in ne derece çaresiz olduğu, çözüm üretme entelektüel ve fiziki kapasitesinin sığlığı, sağlıkçıların özlük hakları, hizmetin niteliği vb sonuçlar konumuz değil. Konu hem sağlık hizmeti gereksinimi olanlar hem de bu hizmeti sunmak durumunda olanlar.
Haftalık nöbet ya da sağlık kurumlarında yaşamak bugün Türkiye’de güncel olarak Somali’ye 3-6 ay süreyle giden sağlıkçıların deneyimledikleri bir sistem. Durumun benzerlikleri kısır tartışmasına girmeyip bir saptama yapmalıyız: Hükümetin yöntemi değişmediği sürece “farklı bir ortamda” ve tarzda sağlık hizmeti verilmeye çalışılacak, hazırlıkların buna göre yapılması gerekiyor.
Bu hazırlık ne yazık ki sorunun ana kaynağı Hükümet ve o Hükümet’in Sağlık Bakanlığı’na rağmen de (ne kadarsa o kadar) yapılmak durumunda. Çünkü 10 güne yaklaşan ve geçen sokağa çıkma yasaklarının yaşandığı yakın örnekler halkın sağlık hizmeti gereksinimini göz ardı eden bir tutumun izlendiğidir. Bu kabul edilemez ama gerçek. Bu durumda doğrudan insanların eğitimleri, ilk müdahaleler konusunda bilgi ve donanımlarının, asgari gereksinim olabilecek tıbbi malzemelerin bulundurulması başta olmak üzere kendi kendine yeterli halin hedeflenmesi dayatmaktadır.
Doğrusu Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu ve toplum sağlığı açısından da çok boyutlu ve hacimli büyük ölçekli sorunlar taşıyan göç, sığınmacı, katliamlar, olası Marmara Depremi gibi ilk anda akla gelen başlıklar göz önüne alındığında önümüzdeki on yılda doğudan batıya kuzeyden güneye hazırlık daha da önemli olacaktır.
Bu başlıklarda geçmişten bu yana kimi birikimler olduğunu biliyoruz. Daha da ötesi ilkyardım eğitimleri başta olmak üzere çatışma bölgelerinde eğitimler yapıldığını da duyuyoruz. Kuşkusuz hepsi kıymetli ve göz önüne alınmalı. Ancak kastımız giderek “Suriyeleşme, Beyrutlaşma, Lübnanlaşma” ifadelerinin kullanıldığı ve hissedildiği bir eşikte çok daha geniş bir akıl ve kuvvet birliğiyle kolektif bir tartışmanın/çalışmanın sürdürülmesi gerektiğidir. Umudumuz bu çabaların çatışmaların son bulmasına, Sağlık Bakanlığı’nın olması gereken sağlık hizmetini sunmaya zorlanmasına da hizmet etmesidir. (EB/HK)