Geçen hafta, topu topu üç kelime olmasına rağmen yine de yanlış yazılan gazete manşetlerinden anladık ki yanı başımızdaki dilden ve onun alfabesinden bihaberiz. O manşetlere bakıldığında sanki Kürtçe alfabe son birkaç yıl içinde derme çatma, tepeden inme ve suni bir şekilde yaratılmıştı. Oysa hiç de öyle değildi. Kadim bir dilden ve onun yaklaşık seksen yıl öncesine dayanan Latin harfleriyle yazılmış bir alfabesinden söz ediyorduk...
Yeni başlayanlar için Kürtçenin nasıl bir dil olduğundan söz etmek gerekir. Kürtçe, hem Ortadoğu’da hem de Yakın Asya’da, Arapça, Farsça ve Türkçeden sonra en çok konuşulan dildir. Kürtçe, Hint-Avrupa dil grubuna girer. Yani Türkçe gibi Ural-Altay dil grubuna dahil değildir. Bu yüzdendir ki Türkçeyle akrabalığı yoktur ama Farsçayla vardır. Kürtçenin sözlü kültürünün çok zengin olması onu sözü edilen Hint-Avrupa dil grubunun karakteristik yapısını hep korumasını sağlamıştır. Kürtçenin kendine özgü zengin kelime dağarcığı, fonolojisi, morfolojisi ve dilbilgisi kuralları vardır.
Latin harfli Kürt alfabesi fonetik bir alfabedir. Onu oluşturan harflerin her biri, bazı istisnalar dışında, yalnızca bir sese karşılık gelirler ve başka hiçbir şekilde başka bir sesi karşılamazlar. Kürtçe alfabenin otuz bir harfi de söylendikleri gibi yazılır ve okunur. Kürtçe; Kurmancî, Sorani, Dumili (Zazaki) ve Gorani lehçelerinden oluşur. Kurmanci, Türkiye, Suriye ve Kafkasya’nın Kürt bölgeleriyle birlikte Irak ve İran’ın kuzey bölgelerinde de konuşulur. Sorani lehçesi, daha çok Irak Kürdistan federe bölgesinde ve İran’da konuşulur. Dumili (Zazaki) daha çok Dersim ve Siverek bölgelerinde konuşulur. Geriye kalan Gorani lehçesi ise İran’ın Kermanşah yöresinde Ehli Hak’larca konuşulur. Bu lehçe gittikçe ortadan kalkmaktadır.
Bu kısa girişten sonra Kürt edebiyatının geçmişine baktığımızda öncelikle karşımıza Arap harfleriyle kendini oluşturmuş klasik Kürt edebiyatı çıkar. Tereddütsüz söylenebilir ki klasik Kürt edebiyatı medreselerde doğmuş, çok uzun yıllar boyunca bir ilim okulunu andıran bu medreselerde çok güçlü şairler yetişmiştir. Birçok kaynak Kürtçenin yazılı bir dil olarak İslamiyet öncesi belgelere ulaşılamadığını söyler. Bu yüzden Kürtçe 15. yüzyılda edebi hayata girmeye başladığında Arapça ve son derece parlak bir edebi dil olan Farsça bütün Müslüman ülkelerde entelektüel hayata egemendirler.
İlk dönem Kürt şiiri için çok önemli birkaç isimden söz edilecek olursa, Elî Herîrî, Melayê Cizîrî, Melayê Bateyî, Mele Perîşan, Feqiyê Teyran sayılabilir. Medreselerde yetişen bu çok önemli şahsiyetler, Arapça ve Farsça eğitim görmelerine rağmen Kürtçe şiirler ve divanlar yazmışlardır. Hatta denilebilir ki Ehmedê Xanî’den önce Kürt dilinin yazınsal değerinin farkına varan ve bunu milliyetçilik derecesinde savunan kişi Melayê Cizîrî’dir. Radikal Kitap’ta daha önce Melayê Cizîrî üzerine yazdığım için burada ona geniş yer vermeyeceğim ama Kürtçeyi ne kadar önemsediğine dair bir dizeyi Türkçeye çevirmekle yetineceğim. “Eğer dizelerden parlayan inciler istiyorsan, Mele’nin şiirlerine bak; sana Şiraz’ınki ne gerek.”
Güçlü tasavvuf bilgilerine sahip olan bu şairler Kürtçenin canlı bir entelektüel dile dönüşmesi için çabalamışlardır. Bu klasik dönemde Melayê Cizîrî’den sonraki en önemli çıkışı Ehmedê Xanî yapmıştır. Xanî yaşadığı dönemde Kürt beyleri Kürtçeye sahip çıkmadığı için onları eleştirmiş ve ömrünü Kürtçe eserlere adamıştır. Onun çok önemli eseri Mem û Zîn yüzyıllardır değerinden zerre kadar eksiltmemiş, aksine gittikçe anlaşılmayı ve okunmayı daha da çok bekler hale gelmiştir. Xanî, Memê Alan ismini taşıyan kadim bir Kürt destanını eserine uyarlamış, çeşitli değişikliklerle bir başyapıt koymuştur ortaya. Bu eserinde Kürtleri ve Kürtçeyi över, Kürtlerin de kendi ülkelerine sahip olması gerektiğini sık sık vurgular. Birçok kaynak Ehmedê Xanî’yi ilk Kürt milliyetçisi olarak değerlendirir. Xanî, Mem û Zîn dışında da üretimini sürdürmüştür. Nûbihar, daha çok bir sözlük niteliğindedir ve çocuklara yöneliktir.
Kürtçe, yasaklı dil...
Klasik Kürt edebiyatı Bedirhan beyliğinin yıkılmasıyla birlikte ciddi bir suskunluk yaşamıştır. Diğer yandan klasik Kürt edebiyatı ister düzyazı isterse şiirde olsun Türkiye’de Latin alfabesi kullanılmaya başlandığı zaman da ciddi bir kırılmaya uğramıştır. Çünkü Latin harflerine geçen Türkiye Cumhuriyeti kısa bir süre sonra Kürtçeyi yasaklayacak, bu dille konuşanlara para cezası verecekti. Ama buna rağmen medreselerde yetişen birçok Mele ve Feqi gizli saklı da olsa Kürtçeyle şiirler ve düzyazılar yazmıştır. Fakat işte tam da bu dönemlerden sonra yani Bedirhan beyliği yıkılıp, Beyliğin başındakiler sürgüne gönderildiğinde, özellikle Celadet ve Kamuran Bedirhan kardeşler Kürt dili ve edebiyatı için çok önemli işler yaptılar. İlk Kürtçe gazetesi olan Kürdistan, Mîqtad Mîthat Bedirxan tarafından 1898 yılında Kahire’de basılmaya başlandı. Bu gazetenin çıkışı aslında sürgündeki ilk Kürtçe metinler olarak da değerlendirilebilir. Ancak ondan önce 1840’lı yıllarda Mela Mehmûdê Beyazîdî, Mem û Zîn’in izinden bir öykü yazarak, bugünkü manada yazılı ilk öyküyü yazmıştır. Daha sonrasında ise 1913 yılında Fuadê Temo’nun, Çîrok (öykü) adlı öyküsü ortaya çıkmıştır. Diğer yandan sözü edilen bu iki yazarın başka öykülerine rastlanmamış, devamlılığı söz konusu olmamıştır.
Celadet Ali Bedirhan’a dönersek, bu önemli Kürt entelektüeli daha 1919’lu yıllarda Kürtçe için alfabe araştırmasına girişmiş ve çeşitli çalışmalar yapmıştır. Ancak Bedirhan rüyasını ancak 1930’lu yılların başında Hawar dergisini çıkarmaya başladığında gerçekleştirir. Çok ciddi ve paha biçilemez uğraşılar sonunda Kürtçeyi en iyi ve eksiksiz yansıtan alfabeyi kullanmaya başlamış, dergideki yazıları bu alfabeyle yazmış ve bu alfabeyle ürünler vermiştir.
Başlangıçta hem Arap hem de Latin alfabesini kullanan Bedirhan zamanla sadece Latin alfabesini kullanmış ve bugünkü Kürtçe alfabeyi kurmuştur.
1932 ve 1943 yılları arasında çıkan Hawar dergisi Kürt edebiyatı için çok önemli bir ekolü de ortaya çıkarmıştır. Bu derginin sayfalarında dengbêj hikayelerinden tutun da, şiirlere, öykülere, düşünce yazılarına, adaptasyonlara, atasözleri ve deyimlere kadar geniş yelpazede yazılar yayınlandı. Ayrıca klasik Kürt edebiyatının ürünleri de Latin alfabesine çevrildi ve okuyucuya sunuldu. birçok önemli yazar bu dergi sayesinde ortaya çıktı. Birkaç isim saymak gerekirse, Celadet ve Kamuran Bedirhan, Osman Sebrî, Nûredîn Zaza, Qedrî Can, Cigerxwîn sayılabilir. Bu dergide yaklaşık 70 öykü yayımlanmış ve bugüne kalan birçok yazar ve şair ortaya çıkmıştı.
Kürt dilini diriltmek
Öte yandan Sovyet Kürtleri de daha 1929’da Latin alfabesiyle ürünler vermeye başlamıştı. Nitekim ilk Kürtçe romanı yazan Erebê Şemo, Şivanê Kurd adlı romanını bu alfabeyle yazmıştır. Diğer yandan yine Sovyet Kürtleri tarafından yayımlanan Riya Teze (Yeni Yol) gazetesi de Latin alfabesiyle yayımlanıyordu. Ancak 1941 yılında Ermenistan’da Kiril alfabesinin zorunlu kılınmasıyla birlikte, burada yaşayan Kürt yazarlar da Kiril alfabesiyle ürün vermek zorunda kaldılar.
1942 ve 1945 yılları arasında Ronahi dergisi yayımlandı. Bu dergide de elliyi aşkın öyküyle birlikte adaptasyonlar, düşünce yazıları ve atasözleri yayınlandı. Yine Kamuran Bedirhan tarafından Roja Nû (1943-1946) dergisi de daha çok öyküye yer verdi ve bu derginin sayfalarında otuzu aşkın öykü yayımlandı.
Hawar ekolünün çok zor şartlarda Kürt dilini diriltmeye çalıştıklarını söylemeliyim. Bir yandan sürgünlüğün acısı, diğer yandan yoksulluk bu genç ve idealist insanların belini bükemedi. Her koşulda geleceğe kalacak bütünüyle grameri disipline edilmiş bir dil, bir alfabe ve güçlü bir edebiyat bıraktılar arkalarında. Bugün bile kolaylıkla anlaşılacak bir dille yazdılar. (Not: Bu ekolün önemli yazarlarını Kürdili sayfasında önümüzdeki zamanlarda da değerlendirmeye devam edeceğim.)
İlk Kürtçe romanın Erebê Şemo’nun Şivanê Kurd romanı olduğunu söylemiştim. Bu roman daha çok biyografik özellikler taşısa da edebi estetik romanın temel taşı yapmıştır. Erebê Şemo, Stalin döneminde sürgün edilmiş ve tren rayları döşemesi için cezalandırılmıştır. Bu roman da o dönemlerde yazılmıştır. Diğer yandan yazarın başka romanlarından da söz edilebilir. Önemli bir Kürt direniş destanı olan Dımdım destanını romana uyarlamış ve yine aynı isimle yayınlamıştır. Diğer romanları ise Jiyana Bextewar, Hopo ve Berbang’dır.
Erebê Şemo’dan sonra aynı zamanda bir savaşçı da olan ve Irak dağlarında rejime karşı ayaklanan İbrahim Ehmed’in Jana Gel romanı gelir. Bu roman 1952 yılında yazılmasına rağmen 1972 yılında yayımlanabilmiştir. Diğer yandan Rehîmê Qazî’nin Pêşmerge adlı romanı önce 1959 yılında Erivan’da daha sonra da Bağdat’ta yayımlandı.
Sürgünde serpilen Kürt edebiyatı Hawar ekolünün dağılmasından ve temsilcilerinin vefatından sonra ciddi bir suskunluğa girdi. Türkiye’deki Kürtçe üzerine baskılar, dilin yaşam alanlarından çıkarılmaya çalışılması, Kürt diye bir şeyin olmadığının söylenmesi ve Güneş Dil Teorisi’nin hayatın her alanında uygulanmaya çalışılması Kürt edebiyatının 1950’li ve 60’lı yıllarda Musa Anter, Canip Yıldırım ve Edip Karahan’ın çıkardığı Şark Postası, İleri Yurt ve Dicle-Fırat Türkiye’deki Kürtlere bir nefes şansı olsa da burada daha çok mecburi nedenlerden dolayı Türkçe kullanıldı. Hatta tam da bu dönemlerde Musa Anter’in Kımıl yazısına Kürtçe birkaç kelimeyi koyduğu için bütün basın Musa Anter’in üstüne varmış, onu linç girişimleri almış yürümüştü (bakınız olayın 1990’lardaki yansıması için Ahmet Kaya ve Magazin Gazetecileri Derneği)
1980... Sürgünler...
Ancak 1979 yılında Tîrêj dergisinin çıkmasıyla uzun yıllar sonra Kürtçe ürünler yasaklı da olsa verilmeye başlandı. Bu dönemde Rojen Barnas mizahi öyküler yazdı ve M.E.Bozarslan Meyro adını taşıyan bir öykü kitabı yayınladı. Barnas sonraki yıllarda şiire yöneldi ve Kürtçe şiirde ciddi açılımlar yaptı. Bozarslan ise bu kitabında daha çok köy yaşamından ve gerçekçilik öğesinden yararlandı.
1980 darbesinden sonra Kürt yazarlar için yeniden sürgün yolu görünmüştü. Bu aşamadan sonra özellikle 1990’lı yıllarla birlikte İsveç’te çok ciddi bir entelektüel çaba ortaya çıktı. Fırat Ceweri’nin editörlüğünde Nûdem dergisinin yayın hayatına başlaması ve birçok yazarın onun Hawar’ın yeniden dirilişi olarak görmesi, usta ve yeni yola çıkanların aynı sayfalarda buluşması bu dergiyi bir cazibe merkezi haline getirdi. Mehmed Uzun’un bazı romanlarının tefrika halinde burada yayınlanması, Fırat Ceweri, Hesenê Metê, Rojen Barnas, Mustafa Aydoğan, Süleyman Demir, Mehemed Dehsiwar, Fawaz Hûsen, Emin Narozi gibi yazarlar Kürt edebiyatı için çok önemli eserler verdiler. Mahmud Baksi de bu dönemde yazdığı romanlar ve kullandığı mizahi dille dikkatleri üzerine çekti.
Türkiye’de dil yasaklı olmasına rağmen tam da bu dönemlerde iki derginin yayın hayatına başlaması da önemlidir. Rewşen ve Nûbihar dergisi. Rewşen dergisi Mezopotamya Kültür Merkezi’nin bünyesinde yayın hayatına başladı. Bu dergi sayesinde Türkiye’de sayısı azımsanmayacak birçok genç yazar yetişti. Bu dergi daha sonra Jiyana Rewşen ismiyle bir süre daha yayın hayatına devam etti. Diğer yandan Nûbihar dergisi de daha çok klasik Kürt edebiyatını okuyucuyla buluşturdu, birçok yazarın yetişmesine ön ayak oldu ve hala da yayın hayatını sürdürmektedir.
Son yıllarda Kürtçenin birçok alanda serbestleşmesiyle birlikte daha önce sürgünde yaşayan ya da Türkiye dışında yayımlanan birçok eser Türkiye’de yayımlanmaya başlandı. Yukarıda isimlerini zikrettiğimiz yazarlar dışında büyük bir kısmı Türkiye’de yaşayan Helîm Yûsiv, Jan Dost, Selahattin Bulut, Lal Laleş, Yaqup Tilermenî, Kawa Nemir, Şener Özmen, Arjen Arî, Ronî War, Hesen Huseyin Deniz, Berken Bereh ve daha birçok yazar ve şairin ürünleri Türkiye’de okuyucusuyla buluştu.
Kısaca özetlemek gerekirse Kürt dili ve edebiyatı, 1400’lü yıllardan itibaren canlı bir şekilde yaşamış, ancak Bedirhanilerin yıkılmasıyla birlikte sekteye uğramış, daha sonra Kürt entelektüellerine sürgün yolu açılmış, çok önemli eserler sürgün yollarında yazılmış ve şimdi ise yurduna geri dönmüştür. Bu yazıda daha çok Türkiye’deki Kürtler ve Kurmancî lehçesi üzerinde durduğum için Soranice ve Dumili (Zazaki) edebiyatından ve Kürtlerin yaşadığı diğer coğrafya parçalarındaki edebiyattan söz edemedim. Buralarda da söz edilmesi ve üzerinde durulması muhakkak gereken bir edebiyat var. Ama bu da başka bir yazı konusudur.(AP/EÜ)
* Abidin Parıltı'nın yazısı 9 Ocak tarihli Radikal Kitap ekinde yayınlandı.
* Kürtçe alfabe: Kürtçe alfabe otuz bir harften oluşmaktadır. Bu harfler a, b, c, ç, d, e, ê, f, g, h, i, î, j, k, l, m, n, o, p, q, r, s, ş, t, u, û, v, w, x, y, z olarak sıralanabilir.