bianet'e haftada bir yazmaya çalışacağım. İlk yazım, iki ay kadar önce basında yer almış bir ölüm vakasına dair olacak. Gözaltında şüpheli bir ölüm vakası. Bu ve benzeri vakaları gündemde tutmak gerek. Tekrar, gereklidir. Unutulmasın diye. Çabuk unutuyoruz ya da kanıksıyoruz. Zira gözaltında şüpheli ölüm Türkiye'de vakayı adiyeden. Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın (TİHV) kayıtlarına göre 1990-2009 (1 aralık) tarihleri arasında 748 kişi gözaltında -cezaevlerinde yaşamını yitirmiştir. 2009 yılının onbir ayının bilançosu da 37 kişidir.
Şüpheli ölüm demek, hakların en tartışmasızı en dokunulmazı olan ve ulusal-uluslararsı hukukta güvence altına alındığı varsayılan Can Güvenliği hakkının risk altında olması demektir. Resul İlçin'in Şırnak'ın İdil İlçesindeki ölümü, tüm yurttaşları ilgilendiren bir tehdit ortamının varlığına işarettir. Olayı hatırlayalım önce.
Şırnak Valiliği açıklaması şöyle;
"21 Ekim 2009 tarihinde İdil İlçesine doğru gelen 73 KC 945 plaka sayılı siyah renkli 2004 model siyah bir araçta nevi belli olmayan kaçak malzeme veya silah yükleneceği ve aracın İlimiz İdil ilçesine geleceği şeklinde bir ihbar neticesinde Emniyet Müdürlüğü ekiplerimiz saat 23.55 sıralarında ihbara konu olan aracı Cizre istikametinden gelirken durdurmuştur. Araçta yapılan aramada sağ orta kapı önünde ağzı açık siyah poşetler içinde 900 gramlık 10 adet çay görülmüştür......
Araç İlçe Emniyet Müdürlüğü önüne geldiği esnada araç sürücüsünün yanında bulunan Resul İlçin isimli şahıs araçtan inmiş ve emniyet giriş noktasında bulunan kulübenin önünde araç sürücüsünün park etmesini beklediği esnada kendiliğinden yere düştüğü görülmüştür. Adı geçen şahıs sağlık görevlileri nezaretinde Cizre devlet Hastanesine sevkedilmiş ancak Resul İlçin isimli şahıs tüm müdahalelere rağmen saat 1.30 sıralarında Cizre Devlet Hastanesinde hayatını kaybetmiştir. Hayatını kaybeden Resul İlçin'in Batman İlinde ikamet ettiğinin öğrenilmesi üzerine Batman Emniyet Müdürlüğü aracılığı ile Batman Devlet Hastanesi ile yapılan koordine neticesinde, 2007 Ocak ayında koroner arter bypass ve kapak greftlerinin mekanik komplikasyonu teşhisi ile kalp rahatsızlığından Batman Devlet Hastanesinde tedavi gördüğü tespit edilmiştir. Konu ile ilgili olarak günün Nöbetçi Cumhuriyet savcısına saat 00.12 sıralarında telefonla bilgi verilmiş, nöbetçi Cumhuriyet Savcısı olay yerine gelerek gelişmeleri bizzat takip etmiş, talimatı ile jandarma olay yeri inceleme ekipleri tarafından olay yeri incelemesi yapılmıştır."
Ancak Resul İlçin'in avukatı Tahir Elçi'nin yaptığı açıklama ile yukarıdaki resmi açıklama arasında önemli farklar var.
- Valiliğin açıklamasının aksine Resul İlçin, gözaltına alınarak Karakol Binasına götürülmüş,
- Resul İlçin saat 01.30 da ve hastanede değil, karakola getirildiği saatten 15 dakika sonra saat 00.12 de ve karakolda ölüyor. Zira Karakol Binasından çıkan polisler binanın dışında bekleyen yeğen Mehmet İlgin'e amcası Resul İlçin'in düştüğünü ve öldüğünü söylüyorlar.
- Diyarbakır Adli Tıp Kurumunda yapılan ilk otopside Resul İlçin'in kafasının üç bölgesinde, omuz bölgesinde ve vücudunun çeşitli yerlerinde darp izi olduğu tespit edildi. Ön incelemeler ölümün 'Künt darbeler sonucu beyin travması'ından kaynaklandığını gösteriyor.Kesin ölüm nedeninin belirlenmesi için Resul İlçin'den alınan örnekler İstanbul Adli Tıp Kurumu'na gönderilecek.
Yıllardır aynı nakaratı dinleriz. Cezaevinde, karakolda ya da diğer sorgulama merkezlerinde ölenler; düşer ölürler, kafalarını duvara kapıya çarparlar ölürler, takdiri ilahiyle- ecelleriyle ölürler, emniyet güçlerinin görev yapmalarını engellerken kazara patlayan silahtan çıkan kurşunla ölürler, tavan yüksekliği elvermese de intihar ederler. Valiliğin açıklamasına göre Resul İlçin'in ölümünde de emri hak vaki oldu. Karakoldaki polislerimiz- müthiş zekaları; mesleki becerileri ve sorumluluklarıyla birleşip -aşkolsun dedirtecek bir iş yapıyor. Resul'un 2007 yılının ocak ayında Batman Devlet Hastanesinde 'koroner arter bypass ve kapak greftlerinin mekanik komplikasyonu teşhisi ile kalp rahatsızlığından tedavi edildiği' bilgilerine müthiş bir hızla ulaşıyor. Yani hepimize, Resul kalp hastasıydı davet edildiği karakolun kapısında kalbi on kutu çayın hesabını vermeye yetmedi, düştü öldü diyorlar.
Bir tuhaflık da karakol binasını etrafına yerleştirilmiş 5 adet güvenlik kamerasının tümünün olay anında kablolarının bağlantılı olmaması halidir, devre dışı olmalarıdır. Kameralar çalışsaydı Valiliğin ve Emniyet Müdürlüğünün ölümün nedenini belirleme konusunda bu kadar çaba harcamasına gerek kalmazdı.
Kim ne derse desin gözaltına alınarak özgürlüğünden alıkonmuş ve yaşam güvenliği güvenlik güçlerinin doğrudan sorumluluğunda olan Resul İlçin'in ölümü bir 'gözaltında şüpheli ölüm' dür. Peki şüphelerin üzerine gidilecek gerçeğe ulaşılacak mı?
Yukarıdaki resmi açıklama ölümde polislerin bir dahli ya da sorumluluğu bulunmadığının hukuksal zeminini oluşturma çabasından ibaret. Genellikle mızrak çuvala sığdırılır ve Dokunulmazlık zırhıyla korunan sorumlu görevliler paçayı kurtarırlar. İnsan hakları savunucuları, Hükümet'lere caydırıcı olur düşüncesiyle idari yetkilerin de kullanılabileceğini söyledi hep. Sorumluluk zinciri oluşsun; işkence uygulamalarında/ gözaltında ölümlerde, amirler de sorumlu tutulsun. Görevden alma yoluna gidilsin. Esas sorumlu politik iradedir, Hükümettir. Bakanlar da bu sorumluluk zincirinin bir halkası olsun. İstifa etsinler ya da görevden alınsınlar. Bir görüşme sırasında bir İçişleri Bakanı; bu söylediğinizi uygularsak yönetici bulamayız bu memlekette demişti.
Müfettişler gönderilmiş Ankara'dan. Bakalım soruşturma sürecinde bugüne kadar olduğu gibi Polis Devleti kuralları mı, insan haklarına dayalı hukuk devleti kuralları mı işleyecek. İzleyeceğiz.
Gözaltı süreçlerinin şeffaf olması, sivil denetim kurullarının devreye sokulması; gözaltında , cezaevlerinde ölüm riskini azaltacak - sorumluları yargı önüne çıkaracak - suçluları cezalandıracak çözüm önerileri olarak güncelliğini ve geçerliliğini koruyor. Hükümete bir kez daha öneriyor hatırlatıyoruz.(YÖ/EÜ)