Gezi, eğlence ve denizin verdiği yorgunluk nedeniyle sabah uyandırmakta zorluk çektim. Uyumayı tercih ettiğini söyledi. Uzun uğraşlar sonucu ikna ettim. Geldiği, gezdiği yıkık hayalet kentte ''o dönemde burada yaşamak isterdim, muazzam bir ruh ve enerji var bu kentte'' dedi, oğlum. Fotoğraf çekmeyi, yürümeyi sevmeyen bir çocuk o. Hayalet kentte oğlumun bu halinden eser kalmadı. Şehri adım adım yorulmadan bıkmadan gezdi. Her adımda fotoğraf çekmek isteyen birine dönüştürdü şehir onu. Şehrin büyülü havası kişide zamanda yolculuk yaptığı hissi uyandırdığı için bu hale gelmişti, herhalde...
1970'li yılların başında Akdeniz Bölgesi'nin en gözde tatil noktasıydı. Marilyn Monroe'dan Sophia Loren'e kadar birçok ünlü ismin sık uğrak yeriydi. Avrupa'nın milyoner iş insanlarından tutalım da dünyaca ünlü isimlere kadar dönemin tanınan tüm isimlerinin ruhları hâlâ şehirde dolaşıyor sanki. Ve dönemin lüks otomobillerinin, en pahalı evlerinin, en iyi plajlarının ve Hollywood yıldızlarının da gözdesi 7 yıldızlı otellerin bulunduğu bu şehir, sessizliğe mahkûm edildiği için kimisine göre hayalet şehir olsa da gezi grubumuza göre tarihin ta kendisiydi. Türklerin Maraş; Yunanlıların Varosha ismini verdiği şehre gelen her ziyaretçi, hayran olmaktan alıkoyamıyor kendisini...
Altın sarısı plajına kumlar gemilerle Mısır'dan getirilmiş o dönem. Kumlarına uzun uzun bakmak ve üzerinde yürümek bile ziyaretçilerde farklı duygu ve düşünceler uyandırıyor. Zamanların iç içe geçtiği Varosha'da takvimler 13 Ağustos 1974 tarihini gösterdiğinde saatler durmuş, zaman boşluğa takılı kala kalmış. O gün, o sabah TSK tarafından ikinci Kıbrıs harekâtı düzenlenmiş, 48 yıl sonra bile kendinizi hayran hayran bakmaktan alıkoyamayacağınız bu güzelliğin üzerine o sabah bombalar yağmış. O son anın korkusu ve insanların can havliyle her şeyi geride bırakarak kaçışı hâlâ hissediliyor.
Küçük bir araştırma ile o dönemde şehirde 143 resmi daire, faal 3000 iş yeri, 45 otel, 25 müze, 24 sinema ve tiyatro, 99 eğlence merkezi, 21 banka, 2 spor tesisi, 60 apartman otel, 4469 ev, 9 kilise, mezarlık ve 8 okul bulunduğunu öğrenince şaşıracaksınız. Şaşkınlığınıza muhtemelen Marilyn Monroe ve Sophia Loren'in kahkahası, saygın insanların "calimero" deyişi ve çocukların mutlulukları karışacak. Sonra TSK tarafından atılan bombaların çıkardığı sersemletici, korkutucu ses, çığlıkları duyacaksınız yıkık binaların arasında gezerken. BM binası karşınıza çıkacak. Bu bina Kıbrıs adasını ikiye ayıran "Yeşil Hat" tampon bölgesinde olduğunuzu hatırlatacak size. TSK tarafında orduevi olarak kullanılan bina ile BM binası dışındaki binalarda hiçbir canlının olmayışı ölüm sessizliğinin korkutuculuğunu hissettirecek. Ölüm sessizliğine rağmen 48 yıldır uyumayan, hâlâ ayakta ve hâlâ tarih dersini canlı veren bu kentin zamana direnişine de hayran olmaktan kaçamayacaksınız.
Ve edindiğimiz en ilginç bilgi ise o dönemde buradaki otellerin yatak sayısı. Günümüzün Kuzey Kıbrıs'ında bulunan otellerin yatak sayısının toplamından fazla sayıda yatak o dönemde Varosha'da varmış. Günümüzün ulaşım ve teknolojik koşullarında bile Kuzey Kıbrıs hâlâ Varosha'nın çok gerisinde. Belki inanmayacaksınız ama Varosha'da oteller 1974 yılında rezervasyonları yıllar sonrası için alıyormuş. Hatta kimi rivayetlere göre 25 yıl sonrası için bile rezervasyonlar yapılmış. Yani insanlar o dönemlerde 21. yüzyıla Varosha'da girmek için rezervasyon yapmış... Milenyuma çeyrek asır önce hazır olan bu kent şimdilerde hayalet bir kent.
Her ne kadar adına hayalet kent denilmişse de burada hayalet veya Casper ile karşılaşmayacaksınız. Ama savaşın acımasızlığını ve yarattığı yıkımı şehrin müzeye dönüşmüş halinde görecek ve yaşayacaksınız. Varosha'da her şey en son haliyle duruyor. Harekât sonrası hiçbir şeye dokunulmamış. Her şey bırakıldığı gibi, son haliyle durduğu için bölge turizme açıldığında Ada'nın diğer yakasından evlerini 2019 yılında görmeye gelen Rumların döktüğü gözyaşı hâlâ anlatılıyor. Şehirde iş yerleri ve resmi kurumlar boşaltılmış görünse de evlerde dönemin son teknolojisi siyah beyaz televizyonlar, otomatik çamaşır makinaları, buzdolapları ve tüm elektronik ev aletleri hâlâ olduğu şekilde duruyor. Ana caddeye bakan evde bulunan jaluzi perdenin 48 yıl sonra bile ilk günkü gibi duruşundan etkilenen arkadaşım defalarca dönüp baktı ve yeniden yeniden gösterdi perdeleri...
Ne yazık ki Maraş'ta zaman durmuş, şehir cesede çevrilmiş ve bir daha canlanmasına izin verilmemiş. Başkaları hayalet kent dese de bu şehir bize göre 48 yıldır uyumayan, o gün burada yaşayan insanların ruhunu, yaşama bakışlarını, sanat, estetik ve eğlence anlayışlarını, zevklerini, güzelliklerini, gülüşlerini ve bombalar şehrin üstüne düşerken o son an korkusunu hâlâ yaşayan canlı bir tarihtir.
Şehri dolaşırken birden Kobani aklıma geldi. 2015 yılında gittiğim Kobani'de gördüğüm açık hava savaş müzesi günlerce rüyalarıma girmişti. Kentlerini, hatta insanlığı büyük bir barbarlıktan, IŞİD vahşetinden kurtarmış, hâlâ yaralarını saran Kobani halkını bugün tehdit eden ile Varosha'nın hayalet bir kente dönüşmesine neden olan devletin vatandaşı olduğum gerçeği karşısında içim burkuldu. Gerek Kobani'de gerekse Kapalı Maraş'ta (Varosha) savaşın yıkıcılığını ve vahşetini iliklerime kadar hissetmiştim/hissettim...
Heidegger yaşadığı çağın temel sorununu "varlık unutulmuşluğu" olarak belirler. Bu unutulmuşluk hikâyesini polisin (şehir) ortaya çıkışına kadar götürür. Yerinde edinmelerde canlı tanıklar öldükten sonra kısmen bir unutmadan söz edilebilir. Ama savaşın acımasızlığı ve getirdiği felaket canlı tanıklardan sonra da hatırlanır. Etkileri anlatılmasa bile sürdüğü için zamanın ötesine taşınır.
Böylelikle savaşın sonuçları onu zamandan ayırır. Ölmüş olanların hayaletlerinde yaşadığı gibi; henüz doğmamış olanın içine de yerleşmiştir. Savaşın acımasızlığı ve yıkımının zamanın ötesine taşındığını Kobani'yi gezerken gördüğüm gibi Kapalı Maraş'ı gezerken de bir kez daha gördüm. Ve anladım ki ulusçu, ırkçı, sömürgeci, cinsiyet ayrımcı şiddet uygulamaları ve savaş kıyımını yaşayanların hakları ve adalet talepleri yerine getirilmeden insanlık huzur bulmayacak...
Bu nedenle Kapalı Maraş'a girdiğimizde belki de gidenlerin anısına duyduğumuz saygı ve sorumluluk nedeniyle büyük bir acı ve ıstırap da hissettik. Peki, ne olmuştu da biz böyle hissettik? Vatandaşı olduğum devletin 13 Ağustos 1974'te buraya düzenlediği harekâtta şehir bombalanmış, insanlar hiçbir şeylerini almadan evlerini, yurtlarını terk etmişti. Bir zamanlar tamamen Rumlar'ın yaşadığı bu kent, Türk ordusunun denetimine geçmiş. 1976-77 yıllarında Maraş bölgesinin kuzeyinde kalan bazı sınırlı bölgeler sonradan iskâna açılmış; önce güneyden göçmen gelen Kıbrıslı Türkler, sonrasında da Türkiyeli göçmenleri yerleştirilmiş.
Şehrin geri kalanı da büyük bir sessizliğe bürünmüş. Kapalı Maraş bölgesi, 1974-1990 yılları arasında doğrudan Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı tarafından idare edilmiş ve 1981'de resmen birinci derece askerî yasak bölge ilan edilmiş.
Maraş bölgesi birçok kez Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına da konu olmuştu. 11 Mayıs 1984 tarihinde alınan 550 sayılı kararda Maraş'ın herhangi bir bölgesine sakinleri dışında insanların yerleştirilmesinin kabul edilemez olduğu belirtilmiş ve bölgenin idaresinin Birleşmiş Milletler'e verilmesi için çağrıda bulunulmuştu. 14 Eylül 1992 tarihli 789 sayılı kararda da 550 numaralı karara atıfta bulunularak bölgenin kontrolünün BM Barış Gücü'ne teslim edilmesi çağrısı tekrarlanmıştı.
Her iki tarafı da ortak vatan ortak devlet projesinde birleştirmek isteyen Annan Planı'na göre Kapalı Maraş, sakinlerine geri verilecekti. Ancak yapılan referandumda Annan Planı, Kıbrıs Türkleri'nce kabul edilmesine rağmen adanın ekonomik gelirini Türklerle paylaşmak istemeyen Kıbrıs Rumları tarafında reddedilince bu durum gerçekleşmedi.
18 Haziran 2019 tarihli KKTC Bakanlar Kurulu Toplantısı'nın ardından Maraş'ta hak sahiplerinin taşınır ve taşınmaz mallarına ilişkin bir envanter çalışması yapıldı. Çalışmalara Kıbrıslı ekiplere Türkiye'den gelen uzmanların da yardım etmesi sonucu Kapalı Maraş'taki taşınır ve taşınmaz mülkler tutanakla kayıt altına alındı; hak sahibi Rumlara mallarını bedelinin ödenmesi için başvuru yapılması çağrısı yapıldı. Rumlar tazminat yerine mallarının aynen iadesini istedikleri için çağrıya bugüne kadar olumlu cevap vermediler.
Ve 8 Ekim 2020 tarihinde 1.5 km'lik Maraş kıyı şeridinin ve denizinin KKTC halkının kullanımına açılacağını açıklandıktan bir süre sonra şehir turizme de açıldı. Varosha artık belirlenen güzergâhta yürüyerek veya bisiklet kiralayarak saat 08.00 ile 17.00 saatleri arasında gezilebilir bir yer haline getirildi. Film sahnelerini andıran ve 46 yıl sivillerin giremediği bu şehri dolaysız aktarımla görmek ve yaşamak gerekir. Modern yaşamın kültürel ve tarihsel her şeyi yok ettiği günümüzde uçucu, dayanaksız geçici şeyler yerine savaşlar, soykırımlar, çiğnenen sözleşmeler, etnik temizlikler, katliamlar ve bunların ardından yaşanan travmaları yerinde görmek isterseniz (Kobani'ye belki gitmek günümüzde pek mümkün olmadığı için) Kıbrıs'ı tercih edebilirsiniz. Çünkü burada yaşanılanı/yaşatılanı sözlü ve yazılı olarak aktarmak mümkün değildir, mutlaka yerinde görülmesi gerekir...
Varosha'ya 1974'teki biçim, beti, gerçekliği vermek, onu eskiden olduğu haliyle, eski gerçekliğiyle, aynı biçimiyle, sesiyle, nefesiyle, canlılığıyla yeniden oluşturmak kuşkusuz mümkün değil. Çünkü savaş ve yarattığı yıkım Ada'nın her iki tarafındaki insanları değiştirmiş, kendisine benzetmiş ve belirsizleştirmiş. Ada'nın her iki tarafında yaşayan insanlar bir araya gelerek sorunlarını çözmeyi hâlâ beceremiyorsa da bizler burada gördüklerimizden hareketle yeni savaşlara ve yıkımlara karşı çıkabiliriz. Yönümüzü değiştirebiliriz. En basit, yalın haliyle iktidarı ve muhalefetiyle Kobani'ye harekât düzenlemeye pek hevesli siyasetçilere ve askeri bürokrasiye dur diyebiliriz. Bu aşamada "dur" demek her şeyi değiştirebilir. Geçmiş geri getirilemez ama gelecek değiştirebilir. Geçmiş tekinsizdir; hem tanıdık hem yabancıdır. Ama gelecek ellerimizde olduğu için tekin, tanıdık ve bilindik hale getirilebilir. Bu nedenle geçmişi; Kapalı Maraş ve Kobani gibi açık hava savaş müzesi haline gelen kentlerde yerinde görerek, çıkaracağımız derslerle geleceği daha sağlıklı ve barış içinde inşa edebiliriz.
Sonsöz yerine; umarım günün birinde gerek Rumlar gerekse Türkler Varosha'ya hakim olsalar bile burayı rant amacıyla imara açmaz. Diyarbakır Sur'da olduğu gibi ''Burayı Toledo yapacağız'' diyerek çirkinlik abidesine çevirmezler. Ya tarihi dokusu olduğu gibi korunmalı ya da savaş müzesi olarak kalmalı...