Yıl 1972, 5 Mayısı 6 Mayısa bağlayan gece. 40 derecenin üzerinde ateşim var. Yarı baygınım. Kâbus görüyorum.
Darağacındaki Deniz bana diyor ki "Şule ben gidiyorum ama sen yaşamalısın".
Ter içinde uyanıyorum. Ateşim düşüyor. Neyse ki kâbus işte. Ateşten olmalı. Yeniden uykuya dalıyorum.
Sabah gazeteleri aldığımda
Sabah gazeteleri aldığımda kâbus bir felakete dönüşüyor. Yalnızca Deniz Gezmiş değil Hüseyin İnan (Dede) ve Yusuf Aslan artık yoklar.
O tarihten sonra her 5 Mayısı 6 Mayısa bağlayan gece, gene o kâbusu görmemek için uyku tutmaz. Ama kâbus yaşamımı(zı)n gerçeği olalı 38 sene geçmiş.
Uzun boylu yakışıklı yabancı
Deniz'le ilk karşılaşmam o sıralar sorumlu olduğum SFK (Sosyalist Fikir Kulübü) kütüphanesinde olmuştu.
Bana bildirmeden kütüphaneden kitap almış olduğu için bu uzun boylu yakışıklı yabancının karşısına geçip, kitapları bana bildirmesi ve iade etmesi gerektiğini anımsatmıştım.
Sonradan arkadaşlarım bana biraz evvel Deniz Gezmiş'e çıkışmış olduğumu söylediler.
İyi de o Deniz Gezmişse ben de Şule'ydim işte. Böylece Deniz'le tanış olduk.
Çelimsiz kır beygirde Deniz
Anılar başka bir zamana savuruyor beni. 1970 yılı sıcak bir Mayıs veya erken Haziran günü akşamüstündeyiz. Bir gurup çimlere oturup, neşeyle laflıyoruz ondan bundan.
Birisi bağırıyor: Şule bohçanı topla, bu gece seni kaçıracağım!
Kim bu densiz diye başımı kaldırıyorum. Biraz ötede yılkıya bırakılmış çelimsiz kır bir beygire binmiş Deniz, ayakları yere değiyor; başına yular yerine bağlanmış ipi tutan Alparslan Özdoğan...
Sahne sanki Don Kişot'tan fırlamış gibi, belli ki Dulcinea rolü bana kalmış. Hüzünlü bir gülümsemeyle o erken yaz akşamını anımsıyorum gene.
Ne ben bohçamı topladım; ne de Deniz'inki şakanın ötesindeydi.
El Fetih için para gerek
Hüseyin İnan (Dede) ile en yakın durduğum zamanı anımsıyorum. Arkadaşlarımızı El Fetih'e göndereceğiz, eğitim görsünler diye.
Paraya gereksinme var. İşte o nedenle başka bir perde açılıyor hafızamda. Ulaş Bardakçı, İrfan Uçar ve Hüseyin İnan hummalı bir çalışma içindeler. ODTÜ barakalarında eskiden kalmış bir mutfağı temizliyorlar.
Gerçekte, Hüseyin de Ulaş da pek konuşkan sayılmazlardı. Ama konuşuyorlar. Canlı hayvan alırlarsa etin maliyetini ucuzlatabilirler mi? Hesaplar kitaplar yapılıyor ama olmuyor.
Kadınlar mutfakta
Hazır kıyma daha ucuz. Hazirunda üç kadın var Gülay Ünüvar, Pınar Erdemil ve Şule Albayrakoğlu.
Daha sonra Gülay'ın işin mutfağını benimle Pınar'ın da müşteri ilişkilerini yürüttüğü bir işbölümüyle oldukça uzun süre köfte ekmek sattık.
Alpaslan'la Ulaş para işinde
Bu dönemde Aparslan Özdoğan hep yanımızdaydı. Biz para işlerini sevmiyoruz. Muhasebe ona kalıyor. Gecenin ileri bir saatinde genellikle Ulaş hasılatı topluyor.
Hüseyin El Fetih'e gidip, döndükten sonra bir daha hemen hiç görüşemedik.
Birlikte yaşlansaydık...
Onların kırlardan şehirleri kuşatmayı bizlerin ise şehirlerden kırlara savrularak kavuşmayı düşlediğimiz zamanlara ait anılardan birkaçı.
Yazıda adları geçenlerinin çok azının yaşadığını fark ediyorum birden. "Keşke ölmeselerdi; birlikte yaşlansaydık" deyiveriyorum.