Brezilyalı yönetmen Fernando Meirelles ile İngiltereli senaryo yazarı Peter Morgan'ın elinden çıkma 360 adlı cilalı film, kendilerinden beklenebilecek en yüksek oranda performans sergileyen Jude Law, Rachel Weisz ve Anthony Hopkins gibi oyuncularıyla da dikkat çekiyor ilk bakışta.
Viyana, Paris, Bratislava, Londra hatta Denver'ı mekân edinen iddialı seyirlikte, hayatları bir şekilde kesişen bir grup insan aracılığıyla karşımıza çıkan fırsatları değerlendirmemiz gerektiği bir kez daha hatırlatılıyor.
İddialı kadro
9 Kasım 1955 tarihinde São Paolo'da doğmuş yönetmen Fernando Meirelles beş hizmetçinin başından geçenleri anlattığı 2001 yapımı Domesticas'la dikkat çekmişti. 2002 yılında dünya çapında sükse getiren, Rio de Janeiro'nun şiddet dolu kenar mahallelerindeki iki gencin hikâyesini anlattığı Cidade de Deus (Tanrıkent), akabinde John le Carré uyarlaması Constant Gardener ve José Saramago'nun Körlük adlı romanından yola çıkılarak çekilen zorlu Blindness ile kendini kanıtladı.
360'ın senaryosunu 10 Nisan 1963 Londra doğumlu, Polonya'lı annesi Sovyet zulmünden, Yahudi babası Nazi kıyımından kaçan Peter Morgan yazmış. Frost/Nixon, The Other Boleyn Girl, Leeds United futbol takımının unutulmaz teknik direktörü Brian Clough'u konu edinen The Damned United, Uganda'lı diktatör Idi Amin ve doktoruyla ilgili The Last King of Scotland ve Helen Mirren'lı The Queen filmlerinin de senaryo yazarı Morgan'dı.
Senarist, Stanley Kubrick'in Eyes Wide Shut'ta esinlendiği, 19'uncu ile 20'nci yüzyıl arasında yaşamış ve özellikle dönemin dekadan playboylarını eserlerine konu edinmesiyle tanınan Viyana'lı tiyatro yazarı Arthur Schnitzler'in Reigen adlı oyunundan yola çıkarak 360'ı yazmış ve ufak bir rolde gözükmeyi de ihmal etmemiş.
Yakışıklı kocasını Brezilyalı dövmeli/kaslı bir jigoloyla aldatan Rose rolündeki Rachel Weisz Avusturyalı psikanalist anne ve Macar mucit babadan, 7 Mart 1970 tarihinde Londra'da doğmuş; 14 yaşındayken modellik yapmaya başlayan güzel yıldız Cambridge Üniversitesinde okurken tiyatro oyunculuğuna gönül vermiş, 1992 yılından itibaren televizyona, 1994'ten itibaren sinemaya geçmiş.
Mummy, Constantine, The Lovely Bones gibi fantastik filmlerinin yanında ilaç sektörünün Kenya'daki dolaplarını ortaya çıkarmaya çalışırken öldürülen aktivisti oynadığı The Constant Gardener, Roma İmparatorluğu döneminde İskenderiyeli kadın filozof ve matematikçi Hypatia'yı canlandırdığı Agora, 31.İstanbul Film Festivalinde de gösterilen, Terence Davies'in yönettiği, 50'lerin kasvetli ve tutucu Londra'sında yasak aşk yüzünden intihara teşebbüs eden tutkulu kadını oynadığı The Deep Blue Sea'yle de aktrisliğini kanıtladı.
Bosna savaşı sonrası, bölgenin huzura kavuşması ve kalkındırılması için görevlendirilen, bilahare Irak ve Afganistan'da da aktif olan Democra Security şirketi çalışanları, hatta Birleşmiş Milletler temsilcilerinin de adının karıştığı seks köleliği skandalını ortaya çıkaran polis rölünde de gördük kendisini. Vanessa Redgrave, Benedict Cumberbatch, David Strathairn ve Monica Bellucci'nin de oynadığı 2010 yapımı The Whistleblower birçok ödül almasına rağmen, hem içeriğinden, hem de yönetmeninin kadın olmasından dolayı (Larysa Kondracki) birçok kesimce lanetlenmiş olsa gerek...
Seksapeliyle özellikle karşı cinsi baştan çıkaran Jude Law da 29 Aralık 1972 Londra doğumlu; 12 yaşında tiyatroya başlamış ve 17 yaşında kariyeri için okulu bırakmış, televizyon oyunculuğuna 1989'da başladıktan sonra sinemaya 1994'te geçmiş; son zamanlarda özellikle Sherlock Holmes serisiyle dikkat çekse de Cold Mountain, The Talented Mr.Ripley, Closer, Road to Perdition filmlerindeki oyunculuğuyla ön plana çıkan Jude, 360'ta karısını aldatayım derken kaçamağı yüzüne gözüne bulaştırıp sevgili eşine aşk mesajları çeken burjuva erkeği rolünde fazlasıyla inandırıcı.
Aktörlüğe 60'lı yıllarda başlayan, 31 Aralık 1937 Galler doğumlu Anthony Hopkins hakkında ise fazla söze gerek yok. 2013 yılında gösterime girecek Hitchcock adlı filmde yönetmenin ta kendisi olarak izleyeceğimiz tecrübeli oyuncu, 360'ta yaşlılıkta paylaşılan bir dostluğun, birkaç dakika da sürse ne kadar değerli olabildiğini seyirciye adeta yaşatıyor.
Fakat filmin oyuncu kadrosu bu kadarla da sınırlı değil: Türkiye'li sinemaseverlerin özellikle Fatih Akın'ın filmlerinden hatırlayacağı, şantajcı Avusturya'lı işadamı rolünde gayet başarılı bir Moritz Bleibtreu, Pınar Selek'e benzerliğiyle dikkat çeken Brezilyalı Maria Flor, Fransız sinemasının Mağrip kökenli oyuncularından, evli asistanına âşık olmasına rağmen imamım tavsiyelerine uyarak zinaya yanaşmayan Müslüman dişçi rolünde Jamel Debbouze.
Six Feet Under adlı televizyon dizisinde de oynamış, son dönem kaliteli western filmlerinden 3:10 to Yuma ve ABD'nin savaş gazilerinin ölümünü ailelerine haber veren asker rolünü Woody Harrelson'la paylaştığı The Messenger sayesinde hayran kitlesini artıran Ben Foster da filmimizde duygularını bastıran cinsi sapık kimliğinde dört dörtlük bir performans sergiliyor.
Birbirinden bıkmış karı koca rolünde, Rus sinemasından Dinara Drukarova ve Vladimir Vdovichenkov, Slovak sinemasından, fahişeyi oynayan Lucia Siposova ve saf kızkardeşi rolünde Gabriela Marcinkova, kadın tüccarını tüm iğrençliğiyle canlandıran Avusturya'lı Johannes Krisch de takdire şayan.
Neden 360?
Her ne kadar yukarıdaki döküm kafa karıştırıcı gibi gelse de, 360 son yıllarda birçok örneğini izlediğimiz tesadüflerle örülmüş girift bir senaryoya dayalı filmlerden biri daha sadece.
Bütün kahramanlarımızın hayatı bir şekilde kesişmekle kalmıyor, fiyakalı fimin başında ve sonunda tekrarlanan, karşımıza çıkan fırsatları değerlendirme yönündeki bildik telkin de fazlasıyla bayat bir mesaja dönüşüyor. Olaylar dizisi aracılığıyla kader ağlarını örerken biz adeta dünyanın etrafında tur atıp yine aynı noktaya dönüyoruz, ama karakterlerin her birine o kadar az vakit ayrılıyor ki hiçbirini tanımamız ve empati kurmamız mümkün olmuyor.
Seks odaklı anekdotların çokluğu bir yana, seyirci fiyakalı çekimler, muhteşem ışıklar, birbirinden şık kadraj numaraları eşliğinde ordan oraya savrulurken şefkat, sevgi, özlem, aldatma, gelişme, kendini aşma ve olgunlaşma gibi konularda da düşünmemiz ve duygulanmamız bekleniyor. Ekonomik durumu iyi olmayan ülkelerden zengin AB'ye yönelik kadın cinselliği istismarı, mafyöz oluşum ve şiddet gibi motifler de cabası.
Ortaya çıkan nihai sonuç, İstiklal Caddesi'ndeki Sen Antuan Kilisesi'nin meleklerinin yarasaya dönüşmesine sebep olan, iddialı filmle aynı adı taşıyan mekân gibi, Okyanus ötesi uçaklarında kendine hoş ama boş bir eğlence arayan turistleri tatmin edecek kadar!
360 filmi17 Ağustos Cuma günü gösterime girdi. (MT/ÇT)