Hollanda'nın Amsterdam kentinde bu sene 35. kez düzenlenen uluslararası belgesel film festivali IDFA 9-20 Kasım tarihleri arasında gerçekleşecek.
Çağımızın büyük belgesel ustalarının son eserlerinin yer aldığı bölümün adı Masters. Sinemanın bu değerli alanında ürün veren tecrübeli yönetmenlerin anlatım dillerini yeni baştan icat etmelerine şahit olacağız.
Mesela, Finlandiya'dan Susanna Helke, Armotonta menoa – Hoivatyön lauluja adlı filmde huzur evlerinin problemlerini irdelerken karşımıza kendine has müzikal bir belgeselle çıkıyor.
Festivalin bu hususi kısmında eserleri bulunan bazı yönetmenler ise klasik çizgilerini koruyor olsalar da odaklarına aldıkları mevzuların güncelliği ve önemiyle tekrar dikkat çekmeyi başarıyor.
Kadın şebekesi
Ateş, akaryakıt, siyaset ve dinin iç içe geçtiği bir kadınlar dünyası. Brezilya'nın başkenti Brasilia'nın kenar mahallelerinin birinde kaçak akaryakıt ticareti yapan Gasolineiras de Kebradas şebekesi çıkarlarını silahlarla korumak durumunda. Suç oranlarının gayet yüksek olduğu Sol Nascente favelasında liderleri Chitara mahpusluk günlerini samimiyetle anlatıyor.
Motosiklet ve müzik, filmin kahramanları için çok mühim. Dry ground burning (Mato seco em chamas) adlı 2020 yapımı belgesel bizi sert olduğu kadar çarpıcı dünyasına sürüklüyor. Adirley Queirós ve Joana Pimenta'nın yönettiği 153 dakikalık Brezilya-Portekiz ortak yapımı belgesel dünyanın birçok festivaline katlıp ödüllerle taçlandırıldı.
Kamboçya'dan sevgilerle
İlk anlardan itibaren bir Rithy Panh filmi izlediğimize şüphe yok. Daha önceki eserlerinden tanıdığımız el yapımı statik figürler ile dioramaları hemen tanıyor ve usta yönetmenin 20'inci yüzyılın dehşet verici olaylarından müteşekkil bombardımanına maruz kalıyoruz. Everything will be OK adlı film Hayvan Çiftliği ile Maymunlar Gezegeni tarzında distopik bir vizyon sunarken kâbusvari bir ses yönetimi ve şiirsel bir siyasi yorumla seyirciyi sarsıyor.
Çok da uzak olmayan bir gelecekte, bir pandemi sırasında hayvanlar yönetimi ele almış vaziyette. İnsanlara, insanlardan öğrendikleri şekilde muamele ediyorlar ve Hitler, Stalin, Mao veya Pol Pot gibi diktatörlerin muhtelif uygulamaları, arşiv filmlerinden hatırlatıldığı şekilde davranışlarına model oluşturuyor. 2022 Fransa-Kamboçya ortak yapımı 98 dakikalık filmde sinema klasiklerinden 2001 ve Metropolis'i akla getiren referanslar da var. Filmin ironi dolu başlığı, Myanmar polisi tarafından 2020'de öldürülmüş demokrasi aktivisti Kyal Sin'in tişörtüne gönderme.
Amazonlar'ın kadim halkları
Sinemacı Vincent Carelli on yıllar boyunca Brezilya'nın Amazon ormanlarına giderek Gavião yerlilerinin lideri, müteveffa "Captain" Krohokrenhum'u ziyaret etti; lakin beyaz ırkın temsilcisi olarak güvenini kazanması çok kolay olmadı. Ne de olsa beyaz istilacıların coğrafyaya getirdikleri, baskı, yıkım, topraklarının küçülmesi ve komşularıyla çatışmalar olmuştu. Krohokrenhum için iktisadi ve siyasi mücadele dışında en mühim olanı kültürel asimilasyona karşı direnişti.
Sinemayı aktivizmin bir şekli olarak kabul eden yönetmen Carelli'nin filmleri sözel tarih örnekleri ve etnografik methiyelerden çok daha fazlası. İcraatı ile Gaviãolar'ın dillerini ve geleneklerini gelecek nesillere aktarmaya yardımcı olduğunu umuyor.
2022 Brezilya yapımı 177 dakikalık Adeus, Capitão (Goodbye, Captain) her geçen gün daralan Amazon ormanlarında genç nesillerin kültürel miraslarını tekrar keşfetme imkânı sunuyor.
Ruhani liderin çabaları
"Umursamazlığın küreselleşmesi ağlama melekemizi elimizden aldı" demişti Papa Francisco, mültecilerin Avrupa'ya ulaşmak için ayak basmayı umduğu İtalya'nın Lampedusa adasında.
Bu ve buna benzer coğrafyalara ziyaretleri, mevzubahis umursamazlık döngüsünü kırmaya yönelik bir teşebbüs olarak görülebilir. Dokuz sene içindeki 37 seyahati sırasında 53 ülkeyi ziyaret etmiş olması boşuna değil.
Kurmacaların başrolde olduğu festivalleri belgeselleriyle çalkalamış yönetmen Gianfranco Rosi, Papa'yı yakından takip ederek karşımıza 2022 İtalya yapımı 77 dakikalık In viaggio adlı filmle çıkıyor.
Belgeselde Papa mültecileri, mahpusları kucaklıyor, Katolik Kilisesi bünyesindeki tacizleri tartışmak hususunda ne kadar açık olduğunu ispatlıyor. Film kaotik ve adaletten mahrum bir dünyayla tezat halindeki Papa'nın barışçıl ve sakinleştirici rolüne odaklanıyor ve liderin üstlendiği bu misyonun kendisini ne kadar yorduğunu da gizlemiyor.
Ağzından bal damlayan ruhani liderden bazı inciler:
"Husumet, ekstremizm ve şiddet dinî bir ruhtan doğmazlar, dine ihanettirler."
"Savaş bir deliliktir. Savaş her şeyi altüst eder, kardeşler arasındaki bağı bile. Gelişme planı yıkımın ta kendisidir."
Şili'de ayaklanma
Şayet bir yangının filmini çekmek istiyorsan ilk alevin ortaya çıktığı yerde hazır olmalısın" cümlesini Patricio Guzmán'a öğreten Chris Marker'mış. Her ne kadar Guzmán Şili'nin Santiago kentinde Ekim 2019'da patlayan geniş katılımlı protestoların başını kaçırmış olsa da, akabinde hiçbir şey kaçırmamışa benziyor; tıpkı 1973'te Pinochet'in darbesine karşı gerçekleştirilen protestolarda olduğu gibi.
2019'da Santiago'nun ana meydanı ve yan sokakları 1.5 milyondan fazla protestocuyla doluydu. Usta yönetmen kalabalığı gayet etkileyici dron çekimleriyle perdeye taşımış. Halk daha fazla demokrasi, daha adil bir toplum, daha iyi eğitim ve sağlık hizmetleri talebini dile getiriyor, ayrıca yeni bir anayasanın gerekliliğine parmak basıyordu.
2022 Şili-Fransa ortak yapımı Mi pais imaginario (My imaginary country) adlı film 85 dakika boyunca seyirciyi isyana dahil ediyor.
Çok dinamik sokak çekimleri dışında Guzmán bize felsefi yorumlarıyla eşlik ediyor, aktivistlerle, protestocularla, uzmanlar ve sanatçılarla röportajlar yapıyor. Hepsinin kadın olmasına ne demeli?
Bir tanesi protestoları gayet yerinde bir cümleyle yorumluyor: "Bu bir taşkınlık değil, aksine bir ferahlama".
Heyecanla beklenen anayasa değişikliğinin gerçekleşmeyeceğini bilen seyirci örselense de, Şili halkının başardıklarını gıpta ile izliyor, sinema duayeninin "darısı başımıza" dedirtmesine hiç şaşırmıyor.
Aman petrol...
Petrolü "sıvı altın" olarak nitelendirdiğimiz zamanlar mazide kalmış olabilir, lakin iktisadi, tarihsel, hatta duygusal bağımızda pek bir değişiklik olduğunu iddia edemeyiz. Petrol ürünleri hayatımızın her anında bize eşlik etmeye devam ediyor. İnsanlık olarak petrole muhtacız. Hatta kabul etmek gerekir ki petrole bağımlıyız.
Acilliyet ihtiva eden The oil machine adlı belgesel farklı farklı açılardan meseleyi irdeliyor, toplumun her köşesine petrol endüstrisinin nasıl sızdığını ispatlıyor. Fakat bu vaziyetin mutlaka değişmesi gerektiğinin altını da çiziyor. Ne de olsa bu çevre kirletme canavarı en azından deniz seviyesinin geriye dönülmez şekilde yükselmesine neden oluyor.
Emma Davie'nin yönettiği 2022 Birleşik Krallık yapımı 82 dakikalık filmde petrol şirketlerinin yöneticileri, iktisatçılar ve genç aktivistler mevzu hakkındaki görüşlerini ifade ediyorlar.
Bu arada gezegenimizde durmadan yeni petrol arama lisansları düzenleniyor ve Paris İklim Anlaşmalarına rağmen aktive ediliyor.
Film bilhassa Birleşik Krallık'ın ekonomisine ve Kuzey Denizi'ndeki petrol arama sahalarına yoğunlaşsa da hepimizin –siyasetçiler, sanayiciler ve tüketiciler olarak– bu gidişata dünya çapında dur demek zorunda olduğumuzu hatırlatıyor. (MT/SD)