Hollanda’nın Amsterdam kentinde tertip edilen uluslararası belgesel festivali gelecek hafta başlıyor. 34. kez düzenlenmekte olan etkinlik dünyanın en büyük ve kapsamlı belgesel etkinliklerinden biri.
Belgesel aşkının seviyesini geniş kitlelerin sinemaları doldurmasından anladığımız Amsterdam’a pandemi yüzünden gidemeyen profesyoneller festivali bu sene de online olarak takip edebilecek.
28 Kasım'a kadar sürecek IDFA’nın muhtelif yarışmalı bölümleri dışında daha önce başka festivallerde yer almış ve başarısı ödüllerle taçlandırılmış eserler de mevcut.
Festivalin kataloğundan yansıyanlar…
Kadın gazetecileri kim tutabilir?
Hindistan’ın en muhafazakâr eyaletlerinden biri olan Uttar Pradeş’te yerel bir gazete kadınlar tarafından çıkarılmaktadır. Üstelik mevzubahis kadın grubu toplumun en alt sınıfı olarak kabul edilen Dalitler’den müteşekkildir. Gazetecilerin toplumda elit sayıldığı bir memlekette bu olağanüstü bir durum.
Sushmit Gosh ve Rintu Thomas’ın yönettiği Writing with Fire adlı belgeselde kamera kadın gazeteci ve muhabirlerin, basılı yayından dijitale geçiş süreçlerini takip ediyor.
Akıllı telefonlarla ilk defa tanışırlarken emin adımlarla büyümekte olan YouTube kanallları için nasıl film çekmeyi öğrendiklerine şahit oluyoruz.
İlham verici cesaret ve metanetle sistematik tecavüze uğramış kurbanlarla röportaj yaptıkları gibi, sağlık hizmetlerindeki aksaklıklar, kara yollarının kötülüğü veya kanunsuz maden çalışmalarının arkasındaki skandallar hakkında da yazılar ortaya çıkarıyorlar. Kadınlar yetkililerin sonunda harekete geçmiş olmalarından gururla bahsederken kamera karşısında bile tehdit edilmelerini veya rüşvet almaya zorlanmış olmalarını da bizimle paylaşıyorlar.
Her ne kadar kocaları veya diğer aile fertleri tarafından eleştirilseler de yaptıkları iş aracılığıyla yaşadıkları toplumun geleneklerini çoktan sorgulamaya başlamış durumdalar. Hikâyeleri cesaret ve hür düşünce hakkında ümit dolu bir talebi ihtiva ediyor.
Apış arası hikâyeleri mi dediniz?
Birçok ülkede doğum artık tamamıyla otomatikleşmiş epiduralin sağladığı konfor içinde gerçekleşebiliyor. Gezegenin geriye kalan kısmında ise çocuk doğurmak acı çekmekle özdeşleşmeye devam ediyor.
Mylene Guiard-Schmid Crotch Stories/Histoires d’entrejambes adlı görsel deneme biçimindeki belgeselinde bu vaziyetin nedenini sorguluyor.
Yeni bir hayatın getirdiği sevincin yanında çocuk doğurmak neden zevkli bir hale getirilemiyor?
Yönetmen, doğumlarda çalışan profesyonel ekip fertleri veya doğum yapmış kadınlarla konuşuyor.
Kesinlikle hayal kırıklığı yaratan ve acısız olmaktan çok uzak Lamaze metodundan, acıları azaltma şekli olarak mastürbasyondan ve orgazmın doğumu nasıl kolaylaştırabileceğinden bahsediyorlar. Mylene, zayıf cinsiyet olmaktan çok uzak gördüğü kadınlığını oyunbaz bir dille irdeliyor, ayrıca perineumunu kesme niyeti taşıyan erkek jinekoloğunu hadım etmekle tehdit etmiş bir kadına da aynı uslupla filminde yer veriyor.
Bütün bunlar gayet cömert bir animasyon yelpazesiyle bize sunuluyor. Eğlendirici stop-motion sekanslar (Buster Keaton hakkında nüktedan bir referans da buna dahil), kara kalem veya boyalarla renklendirilmiş, birbirine geçen animasyonlar soyut olanla gerçekçilik arasında coşkuyla seyahat ediyor.
En güzel sofrayı kim kurar?
“Sofra Kurma Olimpiyatları” ifadesini Set adlı belgeselin rekabet dolu etkinliğine yarışmacı olarak katılanlar kullanıyor. Her sene California’daki Orange County Fuarı sırasında bölgeden birçok kadının katıldığı bir sofra kurma yarışması düzenleniyor.
Bu hali vakti yerinde kadınlar için yemek sofrasını kurmak angarya olmaktan çok uzak olduğu gibi, tüm becerilerini ortaya döktükleri yaratıcı bir spor faaliyeti adeta. Aylar öncesinden kristalden mamul bardaklar, aksesuvarlar veya asortik olabilecek masa örtülerinin peşine düşüp toplamaya başlıyor ve kazanmayı umdukları, fazlasıyla arzulanan “En İyi Şov” kurdelesini hak etmek üzere masa düzenini tasarlamaya koyuluyorlar.
Belirli bir mizah tonu takınmış Scott Gawlik imzalı belgesel, yarışma hazırlıkları ve yarışma sırasında birkaç kadın yarışmacıyı takip ettiği gibi kamerayı bir erkek yarışmacıya da odaklıyor. Katılımcılar daha önceki başarılarından coşkuyla bahsederken yarışmanın hayatlarını nasıl etkilediğini, sevdiklerinin kendileri hakkında neler düşündüğünü ve bilhassa rakiplerinin ortaya çıkardığı işler hakkında fikirlerini bizimle paylaşıyorlar; bu anlarda çok da insaflı davrandıklarını söylemek zor!
Dirillerin hesabını kim verecek?
Türkiye’nin güneydoğusundaki bu bölgeden bir zamanlar hayat fışkırıyordu; oysa bugün neredeyse tamamıyla harabeye dönüşmüş vaziyette. Diril ailesi TSK ile PKK arasındaki çatışmalar sürerken, ta 1990’lardan beri iki ateş arasında kalıp defalarca memleketlerinden zorla uzaklaştırılmıştı. Yine de her fırsatta eski hayatlarına tekrar kavuşabilmek için topraklarına avdet ettiler. Fakat ne yazık ki 2020 yılında bu durum vahşice sonlandırıldı.
Hürmüz ve Şimuni Diril’in, arkalarında herhangi bir iz bırakmadan kaybolmasından üç ay önce yönetmen Etna Özbek Nosema adlı kısa bir film çekmek üzere onları yakın takibe almıştı.
Hürmüz ve Şimuni, adı Ermenice’den gelen, dağlarla çevrili Asuri Keldani köyü Mehri’de yaşayan son Katolikler’dendiler. Nesiller boyunca geçimlerini keçiler ve arılarla sağlamışlardı. Film boyunca artık birer yıkıntı haline gelmiş eski yaşam alanlarını ziyaret ediyorlar.
Sinemacı Etna onları gündelik yaşantılarında takip ediyor, ayrıca Hürmüz’ün elleriyle inşa ettiği yeni evlerinde misafir ediliyor. Kısa da olsa röportajlardan coğrafyanın maruz bırakıldığı şiddeti hissediyor ve huzurlu aile ortamının geçici olma ihtimalini de gözardı etmememiz gerektiğini anlıyoruz.
Filmin son dakikalarında bu duygu, Diril’lerin oğlu Remzi’nin bölgede meydana gelen dramatik hadiseleri anlatmasıyla ne yazık ki yoğunlaşıyor.
Prezervatifin faydalarını inkâr edebilir miyiz?
Bernard emekli olmuş, hayatının son faslına başlamaktadır. Büyük bir ihtimalle hayatının son evi olacak daireye taşınma faaliyeti içindedir. Kendisinden epeyce genç yönetmen Gianluca Matarrese’yi The Last Chapter/La dernière séance adlı filmde Bernard’la seks yaparken izliyoruz; BDSM ilişkilerinde Bernard efendi rolünü benimsemiş vaziyette. 100 dakikalık uzunca belgeselde ayrıca kaybolmuş bir kediyi arama, tabakları ihtimamla paketleme gibi gündelik faaliyetlere de şahit oluyoruz.
Konuşmalar genelde büyük bir kısmı geride kalmış Bernard’ın mazisi hakkında. Büyük aşklarından birincisini de, ikincisini de AIDS’den kaybetmiş. Her ne kadar bu karanlık dönemden (prezervatif kullanma alışkanlığı olmamasına rağmen) yara almadan kurtulmuş olsa da artık yılların hızla akıp gitmekte olduğu kesin.
Matarrese sevgilisinin çok özel anlarını samimiyetle yakalıyor. Bernard’ın yakın plan çehre çekimleri hayat tecrübesini, bilgeliğini, ve her şeyden çok aşkını layıkıyla belgeliyor. Muhtelif sekansların arasında iki erkeğin birbirine yollamış olduğu mesajlar bizimle paylaşılıyor.
“Biz neysek oyuz, filtreden geçirilmemiş şekilde”. Netice için, gayet açık ve berrak bir aşk portresi diyebiliriz… muhtelif dışavurumlarıyla!
(MT/EMK)