2002 yılının şubat ayında bir araya gelen dört akademisyen kadının önce birbirleriyle, sonra da kelimenin tam anlamıyla birinin diğerinin "öteki"si olduğu o diğer kadınlarla cinselliklerini konuşmaya ve o cinselliklerle iç içe geçen hayat hikâyelerini dillendirmeye başlamalarının sonucunda ortaya çıkan "İşte Böyle Güzelim…" Sel Yayıncılık’ın Kadın Kitaplığı’ndan Mayıs 2008’de çıktı.
Genç ve başarılı akademisyenler Hülya Adak, Ayşe Gül Altınay, Esin Düzel ve Nilgün Bayraktar’ın Eve Ensler’ın Vajina Monologları kitabından etkilenmeleri üzerine farklı kesimlerden kadınlarla beraber kendi cinselliklerini konuşmak istemeleri, ilk olarak Sabancı Üniversitesi’nde "cinsel taciz" konulu bir dizi kadın aktivitesi düzenlemelerine ayrıca neden olmuş.
Esasen, altı yıllık bir yaratım sürecinde Dünyadaki ve Türkiye’deki feminist tiyatro deneyimlerinden ve feminist yazından da beslenmişler. Çeşitli kadın örgütlenmelerinden, Boğaziçi Üniversitesi Kadın Grubu’ndan, Kaos GL, Feminist Kadın Çevresi ve Mor Çatı’dan faydalanmışlar. Ayrıca bianet’ten Nadire Mater, Metis Yayınları’ndan Müge Gürsoy Sökmen, gazeteci- yazar İpek Çalışlar, Fethiye Çetin, Takuhi Tovmasyan, Nebahat Akkoç, Uluslararası Barış Eğitimi Enstitüsü'nden (IIPE) Betty Reardon ve Loreta Castro, Çiğdem Mater, Hülya Gülbahar, Tosun Terzioğlu ve Sel Yayıncılık’tan İrfan Sancı da kitapla ilgili her türlü destek ve yardımlarını esirgememişler.
Dört kadın Türkiye’deki Pazartesi, Kim ve Kadınca gibi feminist kadın dergilerini tarayarak çalışmalarını ilerletirken; Sabancı Üniversitesi’nde bir Cinsel Taciz Yönergesi’nin çıkmasını sağlamışlar.
Kitap hazırlanırken
Kitap için çeşitli görüşmeler yaparken, asıl hedefin erkek egemen zihniyetin tiyatro metinlerinde belli kalıplara hapsettiği kadın cinselliğini kendi özgün hikâyeleriyle özgürleştirmek ve görünür kılmak olduğunu fark eden yazarlar, uzun süren tartışmalar sonucunda kendi yöntemlerini keşfetmişler. Okuma tiyatrosu yapma fikri de buradan doğmuş.
Stuttgart’da Dünya Tiyatro Festivali kapsamında düzenlenen Şehrazat İçin Son Çağrı adlı atölye çalışmasına ve İzmir’de düzenlenen Şiddetten Arındırılmışlık Antremanları ile Columbia Üniversitesi’nin her yıl farklı bir ülkede barış için çalışan bir STK ya da üniversiteyle ortaklaşa düzenlediği barış eğitim programı olan IIPE'ye Ortadoğulu katılımcılarla birlikte katılmışlar.
Aldıkları olumlu eleştiriler kitabı çıkarma sürecini hızlandırmış. 2006’da akademisyen Ayşe Parla’nın da aralarına katılarak okuma tiyatrosuna ve hikâyelerin kısaltılmasına yardımcı olması önemli bir aşama kaydettirmiş çalışmaya. Ancak son noktayı koyan en ciddi katkı KAMER’den gelmiş. 8 Mart 2008’de bir tiyatro oyunu şeklinde ilk defa okunmak üzere Diyarbakır’a davet edilen yazarlar sonunda kitaba son şeklini vermişler.
Tekil kadın sesini, diğer kadın sesleriyle çoğaltmak ve "öteki"ne ulaştırmak için yoğun bir emekle ortaya konulan bu kitap; bir büyüme kâbusuna dönüştürülen cinselliğin baskı, korku, nesneleştirme, tekinsizlik, yalnızlık ve küfürden uzakta nasıl dile geldiğini ve yazıya aktığını anlatıyor yazarlarıyla yer değiştiren kadınların yıllarca gizil kalmış öykülerinde.
Cinselliğin "yetişkin" hali
Tiyatronun sesi, hareketi ve büyüsü o kıpırtısız bırakılan kadınların felç olmuş hayatlarına can/lılık vermiş. Bir ülkenin kadınlık halleri, kadın profili ve siyasi- kültürel haritasını ustalıkla kaleme döken İşte Böyle Güzelim… her yaş ve coğrafyadan Türkiyeli kadınların deneyimlerini yansıtıyor. Almanya ve Türkiye’den farklı meslek, etnik köken ve yaştan kadınlarla yapılan görüşmelerde isimler yerine rumuzlar kullanılmış. Görüşme yaptıkları kişileri rahatsız etmeme kaygısı yazarların, anlatılan hikâyelerde kendileriyle ilgili bir parça bulmalarını sağlamış. Bu anlatılarda cinselliğin farklı çağrışımlarını bulan akademisyenler, esasen büyüme ve menopoz gibi kadınlık hallerini dert edinmişler kendilerine.
Cinselliğin bu “yetişkin” halinin yokmuş gibi anlatılmamasının nedeni, belki de Türkiye’de kadına verilen değerle ilgili. Kadın olmak sadece “eş, anne ve tabiri caizse "karı" olmakla eş tutulmuş kimi hikâyelerde kitaptaki. Aynı ülkede farklı sınıflarda büyüyen insanların anlatımlarındaki dil ve hayat farkı en göze çarpan şey. Genç ya da yaşlı temizlik ya da seks işçisi, öğrenci, hastabakıcı veya yönetmen, üst düzey yönetici iki keskin sınıf ve ayrımla ayrılmış kadın grubunun içinde acılar derecelendirilmiş gibi. Her iki gruptan da mağdurlar çoğunlukta..
Aslında hepsi bir şekilde mağdur, sadece bazıları daha "ayrıcalıklı" ve kendilerini keşfedebilmişler büyümenin cinsellik ayağında. Ama kitapta farkına varılan çarpıcı bir şey var ki, bu ülkede sınıf ayrımı yapmadan militarist dilin her kadını ve o ayrıcalıklı görünen "kendi" kadınlarını da içten içe kuşatması. Tabii bazıları gerçekten mağdur, Foucault’un hakikat söylemi kadar yalın..
Tiyatro dili de bu sadeliği açığa çıkarmaya kolaylık sağlıyor. Otuz bir başka kadının cinsellik öyküsü, dört kadının zeki ve takdire değen emeğiyle bir ülkenin konuşulmayan siyasi yaşamına ve acımasızca biçilen kültürel hayatının sancılarına dair ipuçlarını veriyor. Hatta bu yanıyla İşte Böyle Güzelim… Müjde Ar’ın 1981’de Ömer Kavur yönetiminde oynadığı ve seks işçisi Cevahir karakterini canlandırdığı “Ah Güzel İstanbul” filmini anımsatan öyküler de içeriyor.
12 Eylül sonrası dönemin mağdurları olan kadınların namus, yoksulluk, cehalet ve suskunluk karşısındaki çaresizliklerini ele alan Türk sinemasının; 80’in bazılarını daha özel kılan liberal politikalarına o muhalif duruşunu hatırlatıyor bir yandan. Bir yandan da, "kız’larını erkeğin sömürüsü için yetiştiren anneleri yaratan bir toplumun o yürek yakan sessiz acısını hatırlatıyor. Simgesini o muhteşem cümlede bulan acı: İşte Böyle Güzelim… işte böyle?(YK/EÜ)