Askerin siyaset yapmasının kanunda suç olarak belirtildiği bilinir de pek ciddiye alınmaz. İrili ufaklı askeri darbeler yaşamış, muhabirlerin elde mikrofon paşa ağzına baktığı bir ülkede Askeri Ceza Kanunu'nun 148. maddesi öyle boynu bükük köşesinde durur. Kanun maddesinin şanslısı kendine Terörle Mücadele Kanunu ya da Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu'nda yer bulanlar. Onları uygulamanın heveslisi çok olur.
Oysa Askeri Ceza Kanunu'ndaki bir zavallı maddeyseniz, yıllarca sesinizi duyurmak için bağırsanız da sesinize kulak vereni bulmak zor. Hele ki duyurmak istediğiniz askerlerden "siyasi amaçla nutuk söyleyen, demeç veren, yazı yazan veya telkinde bulunanlar"a bir aydan beş yıla kadar hapis cezası öngörüyorsa.
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un bayram ziyareti yaptığı bir sınır karakolunda "siyaset ağalarından" yakınması üzerine bir grup entelektüel bu boynu bükük maddeyi hatırlatıp savcılığa suç duyurusunda bulundu. Maddenin makus talihini yenip yenemeyeceğini, İlker Başbuğ'un yargılanıp yargılanmayacağını beraber izleyeceğiz.
Bu bir siyaset değildir
Bu yazı yazılırken henüz askeriyeden konu hakkında açıklama gelmemişti. Ancak daha önceki genelkurmay başkanlarının performanslarından, gelecek açıklamayı üç aşağı beş yukarı tahmin etmek mümkün. Çünkü biliyoruz ki paşalarımız siyasi açıklamalarının siyasi olmadığı fikrinde. Çünkü kafalarındaki siyaset tanımı siyasetçilere bıraktıkları dar bir oyun alanından ibaret.
Bundan 3 sene kadar evvel dönemin genelkurmay başkanı Yaşar Büyükanıt bu anlayışı açıkça ortaya koymuştu. Kendisine siyasi açıklamalar yaptığı yolunda gelen tepkiler üzerine şöyle buyurmuştu: "Ben Türkiye'nin geleceği, rejimin laik yapısıyla ilgili olarak konuştum. Bu başlıklar hakkında konuşmanın iç siyasetle bir ilgisi yok."
Bu anlayışa göre siyaset hububat taban alım fiyatının belirlenmesi, falanca il örgütünün feshedilmesi, filanca kişinin il genel meclisine aday gösterilmesi gibi ikincil unsurlardan oluşuyor. Rejimin yapısı, Türkiye'nin geleceği, Kürt meselesi, Ermeni sınırı, Kıbrıs çözümü gibi konular ise siyaset alanının dışında görülüyor. Bu sebeple birçok askerin demeç verirken Askeri Ceza Kanunu'nun 148. Maddesine aykırı davranmadıklarına samimiyetle inandıklarını tahmin etmek mümkün. Bu suç duyurusu bu anlayışın yargıda ne derece etkili olduğunu gösterecek bir deney.
İşin başka bir yanı ise paşaların siyasi demeçlerinin işlevsizliği. Demeçler neden veriliyor belli değil. Sade suya tirit biz vatandaşların televizyonda paşaları öfkeyle insanları azarlarken görünce ne yapmamız gerektiğini anlamak zor. Çok güzel konuştu desek seçimlere girmedikleri için oy veremeyeceğiz. Demeçleri beğenmesek hoşlanmadıkları partilere oy vermemiz için bir sebep daha çıkacak, bu da işlerine gelmez. Kime vereceklerse mesajı bizzat arayıp ona versinler. Demece, nutka boğulmuş bu zavallı halka acınsın artık. Dahil olamadığı işler için sürekli demeç dinleyen bir halk zamanla konuya yabancılaşıyor. Kim kime, neyi neden dedi takip etmeyi bırakıyor.
Komutan Savaşan Atsız
Fakat konuya yabancılaşmayan bir kesimin olduğunu da dehşetle gördük bu hafta. Entelektüellerin suç duyurusuna ilk tepki Türk İntikam Birliği Teşkilatı'ndan geldi. Suç duyurusunda bulunanlara gönderilen maillerde "Sayın İlker Başbuğ paşamızın Mardin'in Nusaybin İlçesinde Sınırtepe karakolunda yaptığı açıklamaları gerekçe göstererek, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni yıpratma girişimleriniz sonuçsuz kalacaktır!" diye görece yumuşak bir giriş yapan örgüt, Başbuğ hakkında suç duyurusunda bulunanları kara listesine aldığını açıklayıp şöyle devam ediyor:
"Türk İntikam Birliği Teşkilatı'nın kara listesinde yer alan imha edilmesi gereken öncelikli Türk düşmanları'nın artması sonucu, adı geçen Türk düşmanları'nın imhası için 27 Türkçü şehir savaşçısı, komutanımız Savaşan Atsız tarafından görevlendirilmiştir."
Şayet İlker Başbuğ'un açıklamalarını ırkçı bir terörist grup sahipleniyorsa Genelkurmay'ın çok ciddi bir iletişim sorunu var demektir. Herhalde Türk İntikam Birliği gibi gruplar tarafından sahiplenilmek İlker Başbuğ'u da rahatsız edecektir.
Bu 27 Türk şehir savaşçısı ve muhtemelen ilkokuldaki takma ismini kullanmaya devam eden liderleri bildirilerini şöyle tamamlamış: "Türk Irkı'na ve Türk Silahlı Kuvvetleri'ne yapılan her saldırı şiddetle karşılığını bulacaktır!"
Kimse askere sahip çıkan bir terör örgütü kadar Türk Silahlı Kuvvetleri'ni yıpratamazdı.
Bakalım Genelkurmay enerjisini, İlker Başbuğ hakkında suç duyurusunda bulunanlarla mı yoksa 27 Türkçü şehir savaşçısıyla mı mücadele ederek harcayacak? Bunun cevabı sivillerin barış içinde siyaset yapma sınırlarını belirleyecek.(ÖM/EÜ)
* Özgür Mumcu'nun yazısı Birgün gazetesinin 2 Ekim tarihli sayısında yayınlandı.