Geçtiğimiz Kasım ayında, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde (DTCF) çıkan kavga sonrasında 14 kişi gözaltına alındı. Göz altına alınmanın bu öğrencilerin yaşamları açısından bilançosu ağır oldu: Biri hapishanede, tek kişilik hücresinde ölü bulundu! Beşi savunmaları dahi alınmadan YÖK tarafından atıldı. Geri kalanı da okuldan ya atıldı ya da uzaklaştırıldı! Altısı hala tutuklu! İkinci mahkemeleri 27 Mayıs Pazartesi Günü saat 09.00'da görülecek...
6 Kasım günü DTCF'de okuyan bir öğrencinin sevgilisiyle birlikte, yine DTCF'de okuyan satırlı sallamalı bazı öğrenciler tarafından saldırıya uğraması üzerine kavga çıkar. Kavga sırasında saldırıya uğrayan iki kişi yaralanır. Saldırıya uğrayan öğrencilerin dekanlığa gidip durumu bildirmelerine dekanın yanıtı: “Başınızın çaresine bakın!” olur.
Kavga sonrasında 14 kişi tutuklanır ve bunların hiçbiri saldırıyı gerçekleştirenlerden değildir. Saldırıyı gerçekleştiren öğrencilerin satır ve sopalarla okula girdikleri, okul güvenlik kameralarında görülmesine rağmen hiçbir yasal işlem yapılmaz. Olay sırasında orada olan görgü tanıklarına göre bu öğrenciler “hala kantinde çay içip tespih sallamaktadırlar”.
Peki, nasıl oldu da kavga sonrasında yapılan gözaltılar, TMK (Terörle Mücadele Kanunu) kapsamında görülen bir davaya dönüştü?
Davayı buraya taşıyan gerekçe, ilk duruşmadan sonra kalmış olduğu tek kişilik hücresinde asılı halde bulunan Harun Torgay’ın soruşturma aşamasında geri aldığı ifadesi olur.
Harun Torgay, Savcılıktaki sorgusunda “ifadenin kendisi tarafından verilmediği, polislerce hazırlanıp kendisine yalnızca imzalatıldığı ve bu konuda baskı ve şiddet gördüğü’’ beyanlarında bulunur. “Tutuklu ve tutuksuz yargılanan 13 sanığın hiç birisinin atılı suçla bir ilgisi olmadığını, hiç birisini tanımadığını ve ifadesini 7-8 polisin baskı ve şiddeti altında verdiğini, bu olayın polisin bir komplosu olduğunu”, gerek savcılıktaki sorgusunda gerekse katıldığı ilk mahkemede ısrarla belirtmesine rağmen, davanın seyri değişmez.
Davadan sonraki gün tek kişilik hücresinde ölü bulunan Harun Torgay’ın ölümünü “psikolojik sorunları nedeniyle intihar etti” diye açıklamak, polisin uyguladığı şiddet ve baskıyı göz ardı etmek olur. Karakolda, kendisinin de belirttiği üzere, zorla imzalattırılan ifadenin sonuçlarının getirdiği yükün oluşturduğu baskı açıkça ağır gelmiştir ona... Gözaltında, devletin gözetimi altında, hesabı sorulmamış bir ölüm daha…
Torgay'ın ifadesinden sonra tutuklular 'örgüt üyeliği ve örgüt propagandası' suçuyla yargılanmaya başlanır; bunlara da iki şey delil olarak gösterilir: Biri DTCF Kampüsü’ne, Gilles Deluze'ün, ‘İktidar yaşamı hedef aldığında, yaşam iktidara direniş olur!’ sözünün ve ‘Siyasi tutsaklar onurumuzdur, açlık grevlerini selamlıyoruz...” cümlesinin yazılı olduğu pankartların asılmasıdır. Diğeri de para banknotlarının üzerine ‘açlık grevlerine sesiz kalma’ şeklinde yazı yazılmasıdır. Kâğıt para üzerine yazı iddianamede şöyle yer alır:
“Şüphelilerden M.A’ın üst aramasında çıkan banknotlar arasında bulunan 20 TL’lik banknot üzerinde ‘Açlık grevine sessiz kalma’ ibaresinin yazılı olduğu tespit edilmiş ve söz konusu banknot Adli Emanet’in sırasında kaydedilmiştir.”
Bu topraklarda hukuksuzluğa, absürt mahkemelere, gülünç delillere çokça tanık olduk. Çizgi romandan, komünist manifestoya, oradan korku filmlerine kadar nice deliller gördük mahkemelerde. Üstelik bunlar şaka ya da komiklik olsun diye tasarlanmış, iki saatlik gösteriden sonra alkışlarla geride bırakacağımız piyesler değil, binlerce insanın yaşamını gasp eden, onlarcasının hayatına mal olan, lacivert üniformalı ve cüppeli devletlûların, soğukkanlılıkla oynadığı oyunlardı.
Hukuksuzluk ve devletin uyguladığı şiddet çoğaldıkça, yaşamı gasp edilenler mahkeme dosyalarında birer istatistiğe dönüşüyor. Bu olayda mağdur olan ve geleceği karartılan 14 kişiden hiç biri istatistiğe dönüşmeyi hak etmiyor. Bu nedenle isimlerini terennüm edelim, edelim ki 27 Mayıs Pazartesi sabahı saat 09. 00'daki mahkemelerinde bulunmayı unutmayalım:
Abdulkerim Cin, Kadir Toraman, Necmettin Işık, Mehmet Şimsek, Maşallah Demir, Kerem Çiçek, Harun Torgay, Muzaffer Acar, Soner Gün, Musa Nagnalo, Cebrail Gülera, Servet Başak, Erkan Eryiğit, İsa Geylan. (İY/HK)
* İlhami Yılmaz, Ankara Üniversitesi Gazetecilik Anabilim Dalı, yüksek lisans
Hukuksuzluk ve devletin uyguladığı şiddet çoğaldıkça, yaşamı gasp edilenler mahkeme dosyalarında birer istatistiğe dönüşüyor. DTCF'li 14 öğrenciden hiç biri istatistiğe dönüşmeyi hak etmiyor.