27 Mayıs 1960'ta ordunun idareye el koyduğu sırada ben askerlikten yeni teskere almış 22 yaşında bir gençtim. Dedem Haydar Kılıççıoğlu, babam M.Said Kılıççıoğlu ile amcam M.Emin Kılıççıoğlu'ndan sonra ailemizin üçüncü kuşağı olarak Siirt Gazetesinin hevesli ve heyecanlı muhabirliğini yapıyordum.
27 Mayıs ihtilalinde Siirt birçok çalkantılar geçirdi. Özellikle çeşitli ihbarlarla suçlanan 11 hemşerimiz tutuklanmıştı. "On birler Olayı" diye Siirt tarihine geçen bu olayın tek canlı şahidiydim. Yayınladığımız ve Diyarbakır'da çekilen fotoğrafta yer alan 11 hemşerimiz o akşamüzeri o zamanlar Halkevi binasının karşısındaki 12. Tümenin Mahfel (Gazino) salonlarında toplanmışlardı. Zamanın askeri hâkimi Sırrı Yüzbaşıydı. Bir kitap kurdu olduğu için her zaman Aynsalip çeşmesinin az altındaki evimizin yanındaki bize ait Doğu Kitapevine sık sık uğrar, bana yeni kitap gelip-gelmediğini sorardı. Bu tanışıklığımızın verdiği güvenle o akşam yanındaki tutuklananlar arasında geçirdim.
İhtiyaçlarını karşılamaya çalıştım. Örneğin Nasri Saydan'ın şimdi Kâzımkarabekir Okulunun civarındaki evine gidip ilaç ve pijamalarını alıp kendisine verdim.
Tutuklu 11 arasında en rahat ve cesurları Belediye Başkanı Hayrettin Özgen'le gazeteci Fuat Yazgan ile Celal Uyan'dı. Mustafa Kuzu ile Faik Olcay sakindiler. Daha önce matbaamızın karşısındaki Orman Dairesinde çalıştığından yakından tanıdığım Veysi Çalapkulu bana "ne oluyor" diye sormuş ama yapılan tembihlere uyarak ses çıkarmamıştım.
Üstelik herkes yakalananlar idam için Diyarbakır'a götürülecekleri dedikodusunu yayıyorlardı. Hatta o sıralarda yapılan bağlılık mitinginde şimdi İkizler Pastahanesinin üstünde bulunan Demokrat Parti İl Başkanlığı taşlanmış çok kışkırtıcı sloganlar atılmıştı.
Yine o geceye dönersek, Ramazan Ekinci'ye bir bohça içinde kardeşi Necip tarafından getirilen eşyaları da ben alıp Ekinci'ye vermiştim.
Gece yarısına doğru on birleri Diyarbakır'a götürmek için içi kum dolu bir cemse ile Yüzbaşı Hıfzı'nın makam jipi gelmişti. (Yüzbaşı Hıfzı daha sonra belediye başkanlığı görevini yapmıştı).
Önce 10 kişiyi kumlu cemseye bindirdiler. Daha sonra yavaş adımlarla Belediye Başkanı Hayrettin Özgen'i getirdiler. Kapıdaki eri daha önceden tanımış olacak ki, "Oğlum bana bir su getir" dedi. Az sonra askerin getirdiği su bardağını ağzına götürür götürmez "bu su sıcak" diye yere döktü. Ben bu ortamdaki cesarete hayretler içinde kalırken, rahmetli Özgen "Ben bu inşaat kamyonuna binmem. Bu şehrin belediye başkanıyım" deyince Yüzbaşı Hıfzı kendisini jipin arkasına oturtarak o da şoförün yanına oturarak Halkevi yokuşundan inip Babudarp Camiinin önünden gözden kayboldular.
Diyarbakır'da bir süre tutuklu kalanlardan Hayrettin Özgen'in bu süre içinde arkadaşlarının onurunu koruyarak, kendilerini ziyaret eden muhalif hemşerilerimize teşekkür ettikten sonra "Eğer idam edilirsek ağlarsanız namertsiniz" dediğini öğrenmiştim.
Şimdi çocuklarıyla dost olduğum ve hiçbiri hayatta olmayan "On birler"e hakkımı helal ediyor ve Allah'tan rahmetler diliyorum.(CK/EÜ)