Enternasyonal izdüşümü olabilen kolektif hafıza, direniş ve mücadelenin belki de en önemli parçalarından biri. Zaman zaman hak ettiği önemi görmese de. Geçtiğimiz günlerde Bask Ülkesi’nin kendisi küçük ama yükü büyük kasabalarından Gernika’da bir buluşma yaşandı. Buluşmayı 2023 Ekim ayında kurulan Gernika Palestina isimli bir sivil inisiyatif organize etmişti. Picasso’nun Madrid tarafından el konulmuş ve Basklıların ısrarlı ve haklı taleplerine rağmen iade edilmeyen Guernika tablosunun replikası önünde başlayan buluşma, Franko döneminde yerle yeksan edilmiş bir meydanda sona erdi. Buluşmada Avrupa’nın hemen her ülkesinden insanlar vardı. Ama aslen bu Filistinliler ve Basklıların buluşmasıydı. Yani işgal altındaki Filistin topraklarından Bask ülkesine seyahat eden Filistinliler ile kuşaklar önce işgali, inkarı, imhayı, bir bomba ile aniden yeryüzünden silinmenin ne olduğunu hiç tanışamadıkları kayıp yakınlarından öğrenmiş Baskıların buluşması...
Meydanda bir kadın bir erkek, iki gencin Bask Ülkesinin folklorik dansını sergilediği ana kadar kimse ağlamadı. Halbuki öncesindeki tüm konuşmalar ağırdı. Bask ülkesinden bir genç, bu tablo artık Filistin’indir dediğinde ya da bir Filistinli “birlikte özgürleşeceğiz, bu tablo evine geri dönmeli” dediğinde kimse ağlamadı. Herkesin göz yaşları o sakin, ve hatta kareografisi kendini fazlaca hissettiren dans sırasında döküldü. Bir şekilde kararmış hava, dansın ritmi ve gölgeler insanda tarihler boyunca kaybolmuşların hayaletlerinin o meydanda toplandığı hissini yaratmıştı çünkü.
Filistinli avukat ve aktivistlerle sohbet etmek, yeri geldiğinde dedikodu yapmak, kahkaha atmak insanın gerçekle kurduğu ilişkiyi çok anlamlı bir yerden sarsıyor. Öyle bir sarsılma ki, o meydandaki hayaletlerin hem gerçek olduğunu hem de olmadığını biliyorsunuz. Gündelik yaşamın hatrı sayılır yükleri ile cebelleşen kişi, bir anda bir yıl içerisinde yakın ya da uzak ama tanıdığı yüzün üzerinde kişiyi kaybetmiş biri ile konuştuğunu hatırlıyor mesela. Yüz kızartıcı bir suç işlemiş gibi hissediyor sonra. Bir gece önce dertlendiği meseleler üzerine düşünmekten utanıyor. Acılar yarıştırılmaz elbette. Ama bazen yarıştırmak kolektif sorumluluk hissimizi artırabilir mi diye ummaktan da geri duramıyorum.
Şu karanlık dönemde direniş ve isyanı anımsamaya çok ihtiyacımız var. Sonu katliamla da bitmiş olsa, hayatta anlamlı bir varlığımızın olması hatırlamaya bağlı. Hafızamız biz insan kalabilelim diye hatırlamak için direnmek zorunda. Çünkü bu aynı kolektif hafıza herşeyin er ya da geç değişeceğine dair bir sürü önemli anının, bilginin yani umudun da taşıyıcısı.
Bütün bu bağlam, bütün bu yazı aslında tek bir kişi, Filistinli bir kadın meslektaş yüzünden yazıldı. Gernika’daki buluşma öncesi çok yoğundum. Konferans hazırlıkları ve başkaca bitmek bilmeyen işler. Birkaç kadın birlikte seyahat ediyorduk ve Filistinden başka kadınlar ve meslektaşlarla yan yana geleceğimiz için heyecanlıydık da. Yanımıza onların sevebileceğini düşünerek bitkisel çaylar almıştık. Yani soykırımın sınırdan çay sokamamak anlamına da gelebileceğini düşünememiştik. Filistinli meslektaşlarsa içinde yaşadıkları kabus olağanmış gibi, gelirken her birimizi ayrı ayrı düşünmüşlerdi. Elimizde işgal altındaki topraklardan gelmiş hediyelerle kendimizi kendi dayanışmamızı sorgularken bulduk.
Bu sabah gözümü açtım ve elime telefonu aldığımda, aynı meslektaştan bir mesaj geldiğini gördüm. Mesaj şu sadelikteydi: Bugün 25 Kasım.
Ben de bugün güne, 25 Kasım ile ilgili bir protestoya katılacağımı düşünerek başlamıştım. Yaşadığım küçük kasabada konunun öznelerinin dahi 25 Kasım’a dair bir fikri olmadığını fark edince, bir kez daha kendimi “coğrafya kaderdir” diye düşünürken buldum. Takvimin ne çok günü Türkiyeliler için katliama, zulme işaret ediyor. Neyse ki mücadeleye çağıran ve “hatırla” diyen takvim kaydımız da çok. Ve işte 25 Kasım’a dair ilk mesaj da Filistin’den geliyor.
25 Kasım Türkiye’deki, Filistin’deki ve kadına yönelik şiddetin yoğun yaşandığı her coğrafyadaki kadınlar için yıllardır bir mücadele günü ve kanımca sınır ötesi bir kolektif hafızayı temsil ettiği için özel de bir önemi var. Mirabel Kardeşlerin faşist Trujillo diktatörlüğü eliyle katledilmesine atıfla ilan edilmiş bugün basitçe katliam üzerine anma günü değil. Aksine Mirabel Kardeşlerin faşizm karşısında mücadele etme iradesinin sokağa taşındığı bir gün. Keşke bu irade ve öfke sınırların ötesine taşınabilse.
Evet bugün 25 Kasım... Filistin’den meslektaşın mesajı kadar sade ve sert bir anlamı var bugünün: Biz bugün Gazze’de kaç kadının katledildiğini bilmiyoruz.
(ŞCU/RT)