*Fotoğraflar: Ozan Acıdere, Can Candan ve Anadolu Ajansı
Ülke olarak yaşadığımız zorluklar son yıllarda katlanarak arttı. COVID-19 pandemisi yüzünden kaybedilen hayatlar, derinleşen ekonomik kriz, pandemi ortamında başlanan uzaktan eğitimle iyice su yüzüne çıkan eğitimde eşitsizlik, ilköğretimden yükseköğretime tüm kademelerde gözlenen niteliksizlik, birçok alanda olduğu gibi aşıda da dışa bağımlılık, rant uğruna tahrip edilen doğa, yaşanmaz hale gelen şehirler, kirlenen denizlerimiz, göz göre göre gelen ve müdahale edilemeyen sel ve yangın felaketleri, özellikle kadınlara ve çocuklara yönelmiş şiddet, büyüyen mülteci krizi ve ifade özgürlüğü bağlamında süregelen olumsuzluklar toplum olarak bizleri derinden sarsan karmaşık ve çok boyutlu sorunlardan sadece başlıcaları.
Liyakat ve adalet ilkesi
Yazının başlığına bakıp, "Tüm bu sorunlar ile Boğaziçi Üniversitesi'ne bir rektör atanması ardından başlayan barışçıl protestolar arasında ne ilgi var?" diyebilirsiniz. Aslında sıralanan sorunların hepsi esasen kamu yönetiminde liyakat ve adalet ilkesinin çiğnenmesi ile doğrudan bağlantılıdır. Boğaziçi Üniversitesi öğretim elemanlarının sekiz aydır bıkmadan usanmadan dile getirdiği tam da budur. 21. yüzyıl Türkiye'sinde karmaşık sorunların çözümü, öncelikle özel öneme sahip kamu kurum ve kuruluşlarında, çok iyi eğitim almış, donanımlı, nitelikli, etik değerlere ve hukuka saygılı yöneticilerin varlığını gerektirir. Yönetim kadrolarının belli bir politik görüşe yakınlığı ve sadakatine göre değil, liyakatlerine göre seçilmiş bireylerden oluşması elzemdir. Aksi takdirde, üst makamlara gelmiş yöneticilerin bile ülkemizi boğan sorunlar karşısında aciz ve kifayetsiz kalması kaçınılmazdır.
Akademinin rolü
Toplumsal sorunların çözümü için gerekli nitelikli iş gücünün yetişmesinde üniversitelerin üstlendiği rol açıktır. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 3. maddesinin (d) bendinde, üniversite, "bilimsel özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip yükseköğretim kurumu" olarak tanımlanmıştır. Yine aynı kanunda (madde 4/a-5), "öğrencilerini hür ve bilimsel düşünce gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı vatandaşlar olarak yetiştirmek" yükseköğretimin amaçları arasında sıralanmıştır. Aynı maddenin (c) bendine göre, yükseköğretimin amaçlarından bir diğeri, "yüksek düzeyde bilimsel çalışma ve araştırma yapmak, bilgi ve teknoloji üretmek, bilim verilerini yaymak, ulusal alanda gelişme ve kalkınmaya destek olmak, yurt içi ve yurt dışı kurumlarla işbirliği yapmak suretiyle bilim dünyasının seçkin bir üyesi haline gelmek, evrensel ve çağdaş gelişmeye katkıda bulunmaktır." Bu konumlandırmaya uygun olarak, T.C. Cumhurbaşkanlığı 2019-2023 On Birinci Kalkınma Planı'nda uzun vadeli kalkınma hedefleri çerçevesinde üniversitelere yönelik bir dizi planlamaya yer verilmiştir.
"Vasatlaşmanın" sonu ne olur?
Belirlenen bu amaç ve kalkınma planlarının aksine, üniversitelerimiz üst yönetim, akademik ve idari kadro açısından vasatlaştırıldığında, toplumsal hiçbir soruna hazırlıklı olamayacağımız açıktır. Ülkemizin, çok boyutlu ve küresel işbirlikleri gerektiren sorunlarına ışık tutabilecek bireyler yetiştirme amacıyla çalışan nitelikli bilim insanlarına ve akademisyenlerine her zamankinden daha fazla ihtiyacı vardır. Boğaziçi Üniversitesi gibi dar bir bütçeye rağmen bu hedefe yönelik faaliyetlerini titizlikle, liyakat ilkeleri, bilimsel özerklik ve etik değerlerden ödün vermeden yürütmeye çalışan ve uluslararası düzeyde eğitim veren çok az kamu üniversitesi kalmıştır. Kamu kurum ve kuruluşlarında liyakat ilkelerinin çiğnenmesi, zorluklarla yetiştirilmiş olan ve belirtilen toplumsal sorunlara çözüm bulmaya katkı verebilecek nitelikli insan gücünün dış ülkelere kaçışını hızlandıracaktır. Nitekim Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, 2018 ve 2019 yılları toplamında, 221 bin 603'ü Türk vatandaşı olmak üzere, toplam 654 bin 207 kişi yurt dışına göç etmiştir. Göç edenler arasında en büyük oranı, her iki yılda da 25-29 yaş grubundaki kişiler oluşturmaktadır. Ayrıca sadece 2018-2019 yıllarında, sayıları 120 binlere yaklaşan 15-24 yaş bandında daha genç bir grup yurtdışına göç etmiştir. Ulusal çıkarlara ters düşen ve On Birinci Kalkınma Planı'nda da yer bulan nitelikli beyin göçünün, ülkemiz için ciddi sosyo-ekonomik ve toplumsal sonuçları olacaktır.
Boğaziçi Üniversitesi gençlerimizin hayallerini süsleyen ve ülkeye güvenini, inancını tesis eden birkaç üniversiteden biridir. Eğitimleri, entelektüel birikimleri, bilgi, beceri ve özgüvenleriyle küresel düzeyde rekabet edecek gençlerin yetiştiği üniversitelerden biri olan Boğaziçi Üniversitesi'nin siyasi amaçlara feda edilmesi, büyük ölçekli bir kamu zararı yaratacaktır. Sekiz aydır süren protestolar, tüm ülkeye bu tehlikenin seslendirilişidir. Bu sese kulak vermek bir kamu görevidir.
(AG/DŞ)