* Fotoğraf: Stephen Melkisethian / Flickr
"ABD hükümetinin hukukun üstünlüğünden kaçınmak için özellikle tasarlanmış bu denizaşırı gözaltı tesisini açtıktan 21 yıl sonra Guantánamo Körfezi gözaltı kampında 35 erkeği gözaltında tutmaya devam ediyor olması trajik. Gözaltındakilerin çoğuna herhangi bir suçlama yöneltilmedi bile. Hiçbiri adil bir yargılamaya tabi tutulmadı. Çoğu işkence gördü.
"Guantánamo, ABD tarihinde silinmez bir leke olarak duruyor. Başkan Joe Biden'ın tarihin 20 yıldan uzun bir süre önce açılan bu sayfasını artık bir daha açılmamak üzere kapatması gerekiyor."
Uluslararası Af Örgütü Amerika Kıtası Direktörü Erika Guevara-Rosas, Guantánamo Körfezi gözaltı merkezinin 11 Ocak'taki 21. açılış yıldönümünde ABD Başkanı Biden'a kısaca bu sözlerle seslenmişti.
Küba'nın Guantánamo Körfezi'nde ABD'ye ait olan askeri hapishane, 11 Eylül 2001'deki saldırılardan tam dört ay sonra açıldı.
O günden bugüne geçen 21 yıl içinde Guantánamo'da yaklaşık 780 kişi gözaltında tutuldu. Tüm bu süre içinde ise Guantánamo'daki mahpuslara yönelik işkence ve kötü muamele iddialarının ardı arkası kesilmedi.
Guantánamo'da bugün 35 kişi bulunuyor. İşkence, kötü muamele ve adil yargılanma hakkının ihlaline yönelik iddialar kadar Guantánamo'nun kapatılmasına yönelik çağrılar da ilk günkü gibi devam ediyor.
Bu vesileyle, "uzay boşluğunun yasal eşdeğeri" Guantánamo kampının açılışının 21. yılında, kampın yıllar içindeki işleyişini, yapılan çağrı ve açıklamaları, hükümet ve yargının attığı ve atmaya yeltendiği adımları ve mahpusların anlattıklarını bir kez daha hatırlayalım.
'Kanunsuz bir evren' olarak Guantánamo
Britannica'nın paylaştığı ansiklopedik bilgilere göre, Gitmo olarak da bilinen ve Küba'nın güney doğusunda yer alan Guantánamo kampı, "ABD güçlerinin Afganistan, Irak ve başka yerlerde yakaladığı Müslüman militanları ve terör şüphelilerini barındırmak için" kullanılageldi.
Başkan George W. Bush döneminde açılan gözaltı kampına ilk mahpuslar getirildiğinde takvimler 11 Ocak 2002'yi gösteriyordu.
The Hill'in aktardığına göre, Bush yönetimi 11 Eylül'deki saldırıların ardından denizaşırı "terörle mücadele" kapsamında böyle bir gözaltı kampını açmak için özellikle Guantánamo Körfezi'ni seçmişti çünkü "bunun bu kişileri ABD mahkemeleri için erişilemez kılacağını umuyordu."
Ya da dönemin hükümet yetkililerinden birinin ifadesiyle söylemek gerekirse; Guantánamo, "uzay boşluğunun yasal eşdeğeri" ve "kanunsuz bir evrendi." Guantánamo, tam da bu şekilde işlev gördü:
"Sonunda pek çok ülkeden yüzlerce mahpus, hiçbir suçlama ve tutukluluk hallerine itiraz etmek için hiçbir yasal yol olmadan kampta tutuldu.
"Bush yönetimi, söz konusu üs ABD topraklarının dışında olduğu için mahpuslara temel anayasal korumaları sağlama zorunluluğu olmadığını, Cenevre Sözleşmeleri 'yasadışı düşman savaşçılar' için geçerli olmadığından, savaş zamanında savaş mahpusları ve sivillere yönelik muameleye ilişkin bu sözleşmeleri uygulaması gerekmediğini savundu."
Alternatif yargı sistemi olarak 'askeri komisyonlar'
ABD Yüksek Mahkemesi, 2006'da Guantánamo'daki "seçilmiş mahpusları yargılamak" için kullanılan "askeri komisyonlar sisteminin" Cenevre Sözleşmelerine ve Askeri Ceza Kanununa aykırı olduğuna hükmetti.
Fakat George W. Bush hükümeti aynı yıl çıkardığı Askeri Komisyonlar Yasası ile söz konusu komisyonların 'yasallığını' yeniden tesis etti.
Bu yasa ile birlikte Guantánamo'daki mahpusların yasal yollardan tutuklanıp tutuklanmadıklarının tespiti için (habeas corpus) işletilebilecek yasal süreçler de federal mahkemelerin yetki alanının dışında tutuldu.
Yüksek Mahkeme, bundan 2 yıl sonra, 2008 yılında, bugün kamuoyunda "Boumediene-Bush" kararı olarak da bilinen kararıyla birlikte, ABD vatandaşı olmayan mahpusların tutukluluk hallerine itiraz etmek için federal mahkemelere başvurma hakkı olduğunu teslim etti.
Ancak bu, Guantánamo'da tutulan mahpusların sonunda yasal haklarına erişebileceği ya da kampın tamamen boşaltılacağı anlamına gelmiyordu.
21 yıl, 4 hükümet sonra Guantánamo'da 35 mahpus
Başkan Bush döneminde, Guantánamo'daki gözaltı kampında tutulan yaklaşık 540 kişi ya serbest bırakıldı ya da başka yerlere nakledildi.
George W. Bush'un ardından göreve gelen Demokrat Partili Başkan Barack Obama, 22 Ocak 2009 tarihli bir kararnameyle "Guantánamo Körfezindeki gözaltı operasyonlarının bir yıl içinde sona erdirilmesi" ve kampta kalan 240 kişinin durumunun incelenmesi talimatını verdi.
Fakat bu da Guantánamo'nun kapanacağı anlamına gelmiyordu. Çünkü "mahpusları ABD topraklarındaki bir hapishanede tutmanın milli güvenliği tehlikeye atacağını" savunan Cumhuriyetçiler ve bazı Demokratlar kararın Kongreden geçmesine engel oldu.
Yaklaşık 200 mahpusun salıverildiği ya da başka yerlere nakledildiği Obama döneminin ardından yönetime gelen Cumhuriyetçi Başkan Donald Trump ise söz konusu kararı 20 Ocak 2017'de iptal etti.
Joe Biden yönetimi, Guantánamo'dan ilk mahpus naklini 19 Temmuz 2021 yılında yapmış olsa da kampta bugün hâlâ 35 kişi bulunuyor.
The New York Times'ın derlediği verilere göre, bugün Guantánamo'da tutulan 35 mahpustan 12'si "askeri komisyonlar sistemi" tarafından "savaş suçları" ile suçlanırken, 10 mahpus henüz yargılanmış değil.
Mahpusların ikisi komisyonlarca mahkum edilirken üçü "savaş hukuku uyarınca süresiz gözaltında tutuluyor" ve kendilerine ne bir suçlama yöneltiliyor ne de salıverilmeleri tavsiye ediliyor.
"Savaş hukuku uyarınca gözaltında" olan 20 kişi hakkında ise güvenlik önlemleri ile başka bir ülkeye nakil tavsiyesi var.
"Aynı zamanda bir söylem sorunu"
Bugüne kadar çoğu Afganistanlı (219), Suudi Arabistanlı (134) ve Yemenli (115) mahpuslar olmak üzere yaklaşık 780 kişinin tutulduğu Guantánamo'da 21 yıl içinde dokuz mahpus hayatını kaybetti. ABD ve dünyanın dört bir yanından hak örgütleri ise geçen bu süre içinde ABD hükümetlerine Guantánamo'yu kapatma çağrıları yapmayı sürdürdü.
Son olarak, 11 Ocak 2023'te 150'den fazla hak örgütü, Biden'a bir mektup yazarak Guantánamo'yu kapatmak için "gecikmeden harekete geçme" çağrısında bulundu. "Son 20 yıl içinde özellikle Müslüman toplumlara yönelik hak ihlallerine" dikkat çeken örgütler, "Guantánamo gözaltı tesisinin hukukun üstünlüğünün terk edilmesinin ikonik bir örneği" olduğunu söyledi.
Öte yandan, The Middle East Eye'dan araştırmacı-yazar Maha Hilal'in de altını çizdiği üzere, Guantánamo'yu kapatma çağrıları yaparken bunun "sadece yasal ve siyasi bir soruna değil, bir söylem sorununa da işaret ettiğini" göz önünde bulundurmak gerekiyor:
"Eski Başkan Yardımcısı Dick Cheney, 2009 yılında Guantánamo'daki 240 mahpusa atıfla 'en kötünün de en kötüleri' demiş ve şöyle devam etmişti: 'Eğer bu kişileri tutacak bir yeriniz yoksa, geriye kalan tek seçenek onları öldürmek olur ki biz bu şekilde çalışmıyoruz.'
"Yıllar sonra, Guantánamo'nun kapatılması için atanan özel temsilci Lee Wolosky, mahpusları nakletmenin neden zor olduğunu şöyle açıkladı:
"'Siyasi söylemde en kötünün en kötüleri olarak damgalanmış olmaları (...) her bir davayı ele almamızı ve yabancı ortaklarımızı her bir davadaki gerçekleri ele almaya ikna etmemizi daha da zorlaştırıyor."
"Orada sadece sayılardan ibarettik"
Adına ister siyasi, ister hukuki, ister bir söylem sorunu diyelim, Guantánamo'nun bugün hâlâ 35 mahpusun tutulduğu "kanunsuz bir evren" olarak işlev gördüğü bir gerçeklik olarak önümüzde duruyor.
Guantánamo'nun açılışının 21. yılı vesilesiyle tüm bu yıllar içinde yaşananları birlikte hatırlamaya çalıştığımız bu yazıyı, eski Guantánamo mahpuslarından Mansoor Adayfi'nin 11 Ocak 2023'te İngiltere'nin The Guardian gazetesi için kaleme aldığı yazıdan kısa bir alıntıyla bitirelim:
"Guantánamo'ya gönderildiğimde 19 yaşındaydım. 9 Şubat 2002'de gözlerim bağlanmış, kafama bir başlık geçirilmiş, zincirlenmiş ve dövülmüş bir halde oraya getirildim. Askerler kafamdaki başlığı çıkardığında tek gördüğüm turuncu figürlerle dolu kafeslerdi.
"İşkence görmüştüm. Kaybolmuştum, korkuyordum ve kafam karışıktı. Nerede olduğumu ya da neden oraya götürüldüğümü bilmiyordum. Orada ne kadar mahpus olacağımı ya da bana ne olacağını da bilmiyordum.
"Hiç kimse nerede olduğumu bilmiyordu. Bana bir sayı verildi ve ölüm ile yaşam arasında askıda kaldım.
"ABD hakkında pek fazla şey bilmiyordum. Bildiğim, kanunların ve fırsatların ülkesi olması gerektiğiydi. Herkes orada yaşamak istiyordu. Gözaltı süremizin kısa olacağına inanıyorduk. Bir şey yapmamıştık... Sekiz sene boyunca tecritte tutulacağımı, orada 15 yıl boyunca kalacağımı ve bir suçlama bile yöneltilmeden serbest bırakılacağımı hayal bile edemezdim.
"Guantánamo'dan önceki hayat hikayelerimizle bağlantımız koptukça hikayemizin her bir sayfası daha da karanlık bir hal aldı. Guantánamo'ya getirildiğimizde baba, oğul, kardeş ve eştik; ailelerimiz, hayallerimiz ve dışarıdaki dünyada hayatlarımız vardı.
"Fakat Guantánamo'da sayılardan, bildiğimiz dünyadan koparılmış, kafeslerde tutulan hayvanlardan ibarettik. Kendimizi el-Kaide ya da Taliban savaşçısı olduğumuzu kabul etmemiz için yöneltilen sonsuz bir sorgu döngüsünde bulduk. Guantánamo'nun hukuksuzluğunu ve kötü muamelelerini yaşadık, büyüyüp evrildiğini izledik; bizim hikayemiz ise olduğu yerde takılıp kaldı.
"Benim gibi yüzlerce erkek Guantánamo'dan salıverildi. Bazıları ülkelerine ve ailelerine döndü. Pek çoğu bilmedikleri yerlere gönderildi: Uruguay, Kazakistan, Slovakya. Ben, hiçbir arkadaşımın ya da ailemden kimsenin olmadığı ve dilini konuşamadığım Sırbistan'a gönderildim.
"Bu yeni yerlerde kendi hikayelerimizi, Guantánamo'nun olmadığı hikayelerimizi yaratmaya çalıştık. Fakat Guantánamo gitmemize izin vermedi. Orada tutulmuş olmanın damgalanmışlığı ile yaşıyoruz."
Bir izleme önerisiAndreas Dresen'in 2022 yapımı "Rabiye Kurnaz, George W. Bush'a karşı" filmi, 11 Eylül'ün ardından sorgusuz sualsiz Guantanamo'ya gönderilen oğlu Murat'ın serbest bırakılması için verdiği mücadeleyi anlatıyor. Rabiye Kurnaz'ı Bremen'deki evinden dünya siyasetinin merkezine, Washington'daki Yüksek Mahkeme'ye taşıyan hikayesi, Berlinale'den üç ödülle döndü. |
(SD)