Bugün bayram.
Öyle ya güzel şeylerden, umutlu şeylerden söz etmek gerekiyor. En azından niyetim bu.
Misal, bugün bir film izledim. Kafamı dağıtayım, biraz dinleneyim diye.
Konu kısmında “sürükleyici”, “duygusal” yazıyordu. Kafa yoracak, kalp sızlatacak, beynimi zonklatacak bir film gibi durmuyordu. “Son Damla” adındaki filmi seçtim, izledim. Yanılmışım.
Film, bekar, siyah bir annenin çocuğu için hayatta kalma mücadelesini anlatıyor.
Yoksulluğa, sistemin ilgisizliğine, toplumun önyargılarına ve en acısı da görmezden gelinmeye karşı verdiği o derin mücadeleye tanık oldum. Çaresizliğe…
Bir yandan da medyanın her şeyi nasıl bambaşka gösterebildiğine şahit oldum.
Polisin “yanlış anlaşılmalar” sonucu bir kadını nasıl bombacıya çevirebildiğine, insanların görmek istediği şeye nasıl daha kolay inandığına...
Film boyunca dikkatimi çeken bir başka şey de şuydu:
Kadını, yine en çok kadınlar anlıyor.
Adına “dayanışma” denmese de…
Marketteki iş arkadaşı, bankadaki müdüre, onu yakalamaya gelen polis…
Tahmin ettiğiniz gibi zihnimi dinlendirsin diye seçtiğim film, zihnime bitip tükenmeyen yeni soru işaretleri, yazılması gereken haber gündemleri bıraktı. Yalnız net olan başka bir şeyi daha bıraktı.
Bu kadınların anlaşılmama, veya yanlış /eksik anlaşılma halleri, çaresizliklerle sınanmaları evrensel bir durum… Evsensel kadınlık hallerinden….
Pınar Bulunmaz'ın şüpheli ölümü aydınlatılsın
Bu film, bir kurguydu belki ama biz her gün sosyal medyada benzer yardım taleplerini duyuyoruz medyanın, yargının, polisin ötelediği, seslerini duymadığı çaresizlik girdabında tek başına bıraktıları aileleri görüyoruz.
Misal filmi izlerken, Şule Çet’in pencereden düşüşü zihnimde dolaştı.
Yeşim Akbaş’ın başından vurulmuş bedeni…
Tuğba Yavaş’ın çaresizce adalet arayan ailesi.
Pınar Bulunmaz, Nadira Kadirova, Duygu Delen…
(Ailelere destek olmak için isimlerin üzerindeki linklerden kendilerine ulaşabilirsiniz)
Hepsinin ortak noktası şu: erkek şiddeti, çarpıtılmış raporlar, tutuksuz yargılanan şüpheliler ve adalet arayan aileler. Baş şüphelilerin de “polis”, “gardiyan”, “öğretim üyesi” eya “güçlü” erkekler olması da dikkat çeken başka bir nokta.
Şimdi isim isim anlatayım biraz:
Yeşim Akbaş, Manisa’da bir polis lojmanında başından vurulmuş halde bulundu. Silah, komiser yardımcısı Doğan Can Yıldız’a aitti. Önce adli kontrolle serbest kaldı, sonra tutuklandı, ardından mahkemeden beraat etti.
Ama Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, bu kararın bozulması gerektiğini söyledi. Çünkü:
– Olay yeri delilleri intiharla örtüşmüyor.
– Maktulle sanık arasında fiziksel mücadele izleri var.
– Atış artıkları ve kovan konumları, olay yerinde delil karartma şüphesini doğuruyor.
Tuğba Yavaş, ÇOMÜ öğretim üyesiydi. 5. kattan düştü. Eşi tutuklandı. Ağırlaştırılmış müebbet istendi. Ama ilk duruşmada, tanıklar bile dinlenmeden tahliye edildi.
Ailesi hâlâ adalet peşinde. Çünkü Tuğba, olaydan bir gün önce mevlüt hazırlığı yapıyordu.
Çünkü tanıklar “kafa üstü düştü” dedi.
Çünkü eşinin ifadelerinde çelişkiler vardı.
Pınar Bulunmaz, baş şüpheliden kaçarken görüntülendi. Onun silahından çıkan kurşunla öldü. “İntihar etti” denildi. Ama ailesi ve avukatları, cinayet diyor.
Tutuksuz yargılanan bir şüpheli daha...
Aileler her gün, her celsede sosyal medyada çırpınıyor: “Kızım için adalet istiyorum.”
Ve birçoğunun sesi duyulmuyor. Dosyalar ya kapatılıyor ya da sessizce sürüncemeye bırakılıyor.
Ama bazı sesler, ısrarlı sesler, karşılık buluyor. Misal Yeşim Akbaş’ın annesi Aysun Anne’nin sesi… Onun ısrarı sayesinde, Yargıtay savcılığı beraat kararını bozmaya hazırlanıyor. Umarız.
Avukat Barış Özbay, “Bu karar emsal olabilir” diyor.
bianet’in çetelesine göre, 2025’in ilk beş ayında erkekler en az 131 kadını öldürdü. Buna ek olarak 178 kadının ölümü ise “şüpheli” olarak basına yansıdı.
Peki bu “şüpheli” ne demek?
Şüpheli kadın ölümü, kadının ölümünde açıkça bir kalp krizi, trafik kazası ya da doğal nedenlerle ölüm durumu olmadığı, failin belirsiz ya da hikâyenin eksik olduğu, en önemlisi cinayet bulgularının güçlü şekilde var olduğu ölümler demek.
Yani bu ölümler, “evinde kalp krizi geçirdi” ya da “yolda yürürken araba çarptı” gibi açık, net, bağımsız olaylar değil.
Şüpheli kadın ölümü, kadının yanında, yakınında, evinde, ilişkisel bağ kurduğu erkeklerin bulunduğu, olay anının belirsiz olduğu, çoğu zaman da çelişkili ifadelerin verildiği ölümler anlamına geliyor.
Şimdi tekrar dönelim sayıya:
2025’te erkekler 131 kadın öldürdü.
178 kadının ölümü ise şüpheli.
Her şüpheli ölüm elbette cinayet çıkmaz.
Ama her şüpheli kadın ölümü bir cinayet gibi soruşturulmalıdır.
Çünkü kadınların yıllardır söylediği en temel talep bu:
“Etkin ve titiz bir soruşturma.”
Dikkat dikkat!
Bu suçlar işlendiğinde olay yerine ilk ulaşan polis memurundan, dosyayı alan savcıya, yargılamayı yürüten hâkimden karar veren mahkemeye kadar herkesin şunu unutmaması gerekiyor:
Her şüpheli ölüm cinayet değildir ama her şüpheli kadın ölümü, bir cinayet vakası gibi ele alınmalı, deliller toplanmalı, tanıklar dinlenmeli, adalet ihtimali en baştan itibaren gözetilmelidir.
İki önemli dava
11 Haziran, İstanbul Şişli: Bahar Aksu davası.
Kameraların gözü önünde, herkesin ortasında, eski eşiin öldürdüğü bir kadın. Bahar artık aramızda değil. Ama onun için adalet arayışı sürüyor. İstanbul Adliyesi 5. Ağır Ceza Mahkemesi saat 10.30.
12 Haziran, Büyükçekmece: Ezgi Çeken davası.
Ezgi bugün cezaevinde, öldürülmemek için öldüren kadınlardan çünkü. Şikayet etti, anlatmaya çalıştı. Duyulmadı. Şimdi ailesi, onun sesi olmaya çalışıyor. Silivri 2. Ağır Ceza Mahkemesi saat 10.30
Bir de çağrı
Kadınlar, çocuklar için adalet isteyen herkes için bir çağrımız var:
Eğer siz de haberleştirilmesini istediğiniz bir dava, bir adaletsizlik, bir erkek şiddeti ya da çocuk istismarı vakası varsa, [email protected] adresinden bana ulaşabilirsiniz.
Erkek şiddetinin hiç bitmediği, adaletin yerini çoğu zaman sessizliğin aldığı bu düzende yine bir bayram yazısı yazamadım.
Tıpkı izlediğim film gibi oldu yani.
Kafamı dağıtsın diye açtım, zihnim darmadağın.
Bayram niyetiyle başladığım yazının sonu yine adaletsizliğe çıktı...
Olsun.
Madem memlekette her bayram biraz yarım kalıyor, o zaman benden, bu eksik bayramlara yakışır bir şarkı gelsin...
Yazının görseli her şeye rağmen özellikle kendisini var eden, yetiştiren tüm kadınlara, şüpheli kadın ölümleri aydınlatılsın diye mücadele eden ailelere, avukatlara ve elbette hep başkası olmamız için bizi zorlayan, tüketim çılgınlığında aklımızı alan, "dikkatimizi çalan" kapitalist sisteme karşı kendisi olabilme mücadelesi veren her bireye...
Eşitlik mücadelesinin bitmediği, adaletli, özgürlüklerden yana yeni bir hafta gelsin...

Sistematik şiddeti görmeyen mahkeme, Ezgi’yi tahliye etmedi

Görüntüler dosyada: Pınar Bulunmaz koşarak kaçtı, sanık takip etti

Yeşim Akbaş davasında Yargıtay savcılığından bozma talebi: İntihar değil, cinayet
(EMK)