Herkesin kazandığı tek seçenek: Barış, demokrasi ve insan hakları.
Yılın son günlerinde herkes bir muhasebe içerisinde. 2025’i nasıl geçirdiğimizi düşündüğümde aklıma ilk Kürt Meselesinin barışçıl bir biçimde çözümüne ilişkin sarf edilen çaba ve katedilen yol geliyor.
1 Ekim 2024’te TBMM açılışında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM Parti Eş Genel Başkanları ve diğer yetkilileri ile tokalaşması ve müteakip haftalardaki meclis konuşmaları 2025’in hareketli geçeceğinin ilk işaretiydi. Nitekim 2025 yılı Kürt Meselesine yönelik barış girişiminin hızlandığı bir yıl oldu.
Dört mevsimin gündemi: Barış
Süreç 2025’in ilk günlerinden itibaren toplumun gündeminde sürekli üst sıralarda yer buldu. Abdullah Öcalan’a yıllarca uygulanan tecridin ardından gelen Barış ve Demokratik Toplum çağrısı büyük bir yankı uyandırdı.
Çağrının 27 Şubat’ta yapılarak 2013-2015 barış süreci kapsamındaki Dolmabahçe Mutabakatı’nın yıl dönümünden bir gün öncesinde denk gelmesi de sembolik bir önemdeydi. Sanki, 2015 sürecinde barış süreci kaldığı yerden devam ediyor mesajı verildi.
Bahse konu çağrı uluslararası kamuoyunda da büyük ilgi gördü. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri çağrıyı “umut kıvılcımı” olarak adlandırdı. BM bünyesindeki insan hakları özel raportörleri ve uzmanları da 11 Nisan’daki ortak açıklamalarında Öcalan’ın mesajını memnuniyetle karşılayarak taraflara adil ve kalıcı bir barış için müzakare etme çağrısında bulundu.
Öcalan’ın kışın soğuk günlerinde gelen çağrısı PKK’nin baharda topladığı 12. Kongresinde fesih kararı almasıyla yeni bir merhaleye gelindiğinin işaretini vererek insanların içini ısıttı. Baharın güzel günlerinde gelen bu önemli haber barış talep edenlerin içini umutla doldurdu. Baharın güzelliğini yazın sıcaklığıyla buluşturan ise 11 Temmuz’da Süleymaniye’de gerçekleştirilen silah yakma töreni oldu. Yazın sıcaklığını dayanılır kılan bu tören üzerine kaleme aldığım yazıda “Yakılan ateş, yeni bir günün, yeni bir dönemin müjdesidir.
Eşitliğin ve adaletin habercisidir” demiştim. Yazdan güze geçerken ise 26 Ekim’de PKK militanlarının Türkiye’den çekildiği haberi geldi. Silahlı çatışma riskinden daha da uzaklaşıldığının işareti olan bu haber güz mevsiminin hüznünü aldı götürdü.
Ayrıca, TBMM bünyesinde kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi komisyonunun çalışmaları 2025’in gündemini belirledi.
Gerek komisyonun yaptığı dinlemeler, gerekse de Abdullah Öcalan’ı İmralı’da ziyaret etmeleri meclisin barışa giden yolda vazgeçmeden yürümek istediğinin somut göstergeleridir.
Toplumsallaşma
Toplumsal olarak ihtiyacımız olan barışın toplumsallaşması ihtiyacı aşikar. Google arama motorunun 2025 arama trendlerine bakınca maalesef barış konusu hala yeterince gündemde olmadığını görebiliyoruz.
Genel arama listesindeki ilk beş sırada gemini, İstanbul Depremi, Eşref Rüya, Türkiye İspanya, Squid Game yer alıyor. Aranan kişiler kategorisinde de ilk beşte spor ve sanat camiasından isimler yer alıyor. Google arama trendlerinde yaşamını yitirenler kategorisinde dördüncü sırada 3 Mayıs’ta kaybettiğimiz Sırrı Süreyya Önder yer alıyor.
Barışın toplumsallaşması ancak barış aktivistlerinin çabasıyla olur. Devam eden çatışma çözümü sürecinin başarıya ulaşarak ve kalıcı barışın inşasına vesile olması bu alanda mücadele eden, bu konuyu dert edinenlerin gayretiyle mümkün.
Yüreği barıştan yana atanları çoğaltmak için insan hakları örgütleri, sendikalar, meslek örgütleri, akademi vb. barış alanında çalışmalarını yoğunlaştırmalıdır. Tabi ki, bu noktada iktidarın da bahse konu çalışmalardan dolayı kimseye soruşturma açılmayacağının güvencesini vermesi gerekiyor. Güven arttırıcı ilk adım çözüm sürecine ilişkin bir kanunun hazırlanması olacaktır.
Kanunun sunacağı güvence barış çalışmalarının yaygınlaşmasına da katkı sunacaktır. Böylesi bir kanun geçmişteki ihlalleri de ortadan kaldıracak çerçevede olmalıdır. Bu çerçevede, biz Barış için Akademisyenlerin durumu ivedilikle ele alınması gereken meselelerden birisidir.
Barış çabası için 2016’da Bu Suça Ortak Olmayacağız bildirisini imzaladığımız için üniversitelerimizden ihraç edilmemizin üzerinden on yıl geçti. İdare mahkemeleri, Bölge idare mahkemeleri, Danıştay, Danıştay idari dava daireleri kurulu ve Anayasa Mahkemesi olmak üzere çeşitli kademelerde yüzlerce davamız yürüyor. Kendisi de imzacı olduğu için ihraç edilen Mutlu Arslan’ın sosyal medyada paylaştığı tablonun en çarpıcı verisi aradan geçen on yıla rağmen iade kararı kesinleşen sadece dört (4) hocamız var.
Esasen, ihlallerin son bulması ve düşlediğimiz barışın inşası çabamızın toplumun gündeminde daha fazla yer almasına yönelik farklı yol ve yöntemler üzerinde kafa yormaya devam etmeliyiz.
Sadece barış değil insan hakları da toplumsallalmalı
Maalesef, barışın ihtiyaç duyduğu insan hakları ilkelerinin dünya halklarının gündeminde yeterince yer tuttmadığı da yadsınamaz bir olgu. Yine google arama motoronun küresel ölçekteki trendlerinden örnek verecek olursam ilk beş konu hava durumu, fiyat, film, video formatı ve 2025’te neyin trend olduğuna ilişkin.
Dünyada savaşların, çatışmaların devam ettiği, sağcı ve otoriter iktidarların artan baskısı, yoksulluk, her türlü ayrımcılığın devam ettiği bu dönemde insan hakları savunucuları olarak 2026’da insan hakları kavramlarını toplumsallaştırmamız elzem.
V-Dem Enstitüsünün (Demokrasi Çeşitleri) 1789’dan 2024’e kadar 202 ükeden 31 milyondan fazla veri girerek küresel ölçekteki en büyük veri setini oluşturuyor. 4200 bilim insanı, araştırmacı ve ülke uzmanlardan oluşan ekiple demokrasinin 600’den fazla niteliğini ölçtüğü 2025 Demokrasi Raporunda dikkat çekildiği üzere otokrat rejimlerin en sık başvurduğu baskı yöntemi medya sansürlenmesi, seçimlerin işlevsiz sivil toplum örgütlerinin de güçsüz kılınması oluyor. Raporun sadece başlığı bile demokrasinin geldiği düzey açısından fikir veriyor: Demokrasi Trumplaşıyor mu?
Baskıcı iktidarların hedefinde ilk olarak medya, sivil toplum ve seçimler yer alıyorsa insan hakları alanında mücadele eden bizlerin, demokrasi yanlısı aktörlerin de bu alanlarda önce gerilemeyi durdurmak için sonra da ilerleme katetmek için kafa yorması gerekir.
İnsan hakları hareketi olarak ilkelerimizi BM’nin veya diğer uluslararası organların çizdiği sınırın ötesine geçerek savunmanın yol ve yöntemleri üzerine yoğunlaşmalıyız.
İnsan hakları mücadelesindeki bilgi birikimimizi ihlaller üzerine daha etkili raporlar hazırlayarak, daha etkili savunuculuk yaparak, sokaklarda daha fazla yer alarak toplumun en geniş kesimleriyle buluşmalıyız. Toplumdaki herkesin yararına olan ilkelerimizi herkese ulaştıracak mesajlar bulmalıyız.
2025’ten 2026’ya geçerken barış, demokrasi ve insan hakları
İnsan hakları ilkeleri barışın içeriğinin ve barışa giden yolun temel unsurudur. Benzer şekilde, demokrasi standartlarının yükseltilmesi de insan hakları ilkelerinin yaşama geçme düzeyiyle doğrudan bağlantılıdır. Bu nedenle, barış, demokrasi ve insan hakları mücadelemizi birlikte yürütmeliyiz.
Toplumun barışa, barışın da insan haklarına ihtiyacı var.
İHD olarak insan hakları ve barış mücadelemizi 2026’da sürdüreceğiz. 2026’nın barış ve insan hakları yılı olması temennisi ile herkese iyi yıllar.
(Oİ/EMK)







