*Görsel betimleme: Mezuniyet töreninde olan bir kişi görülüyor. Kişi, mezuniyet cübbesi giymiş ve kollarını zaferle havaya kaldırmış durumda. Bir elinde mezuniyet diploması tutarken diğer elinde mezuniyet kepini tutuyor.
“Daha acısı ne biliyormusunuz? Bu 63798 kişiden bazıları tercih yaptıklarında yerleşebilecekleri Lisans bölümleri var.”
Türkiye’de her yıl milyonlarca öğrencinin üniversite hayallerini gerçekleştirmek için ter döktüğü Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS), 2024 yılında da birçok tartışmayı beraberinde getirdi.
Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) tarafından açıklanan sonuçlara göre, bu yıl sıfır çeken öğrenci sayısı 63 bin 798 olarak kaydedildi. Bu rakam, geçen yıllara kıyasla önemli bir artışı işaret ediyor ve eğitim sisteminin mevcut durumunu sorgulayanları haklı çıkarıyor.
2024 YKS sonuçlarına göre sıfır çeken öğrenci sayısının 63 bin 798 olması, hem eğitim camiası hem de veliler tarafından büyük bir endişeyle karşılandı.
Bu sayı, öğrencilerin temel derslerde bile yeterli başarıyı gösteremediklerini ve sınavda geçer not alamadıklarını ortaya koyuyor.
Bu durum, öğrencilerin derslerine yeterince hazırlanamamış olmalarının yanı sıra sınav sisteminin de öğrencilerin bilgi ve becerilerini ölçme konusunda yetersiz kaldığına işaret ediyor.
Sıfır çeken öğrenci sayısındaki artışın temel sebeplerinden biri, eğitim sistemindeki yapısal sorunlar. Müfredatın yoğunluğu ve öğrencilerin bu yoğun müfredatla başa çıkmakta zorlanmaları, öğretim yöntemlerinin yetersizliği ve sınav odaklı eğitim anlayışı, öğrencilerin derinlemesine öğrenme süreçlerini olumsuz etkiliyor.
Eğitim sistemi, öğrencilerin sadece sınavlarda başarılı olmalarını hedefleyen bir yapıya sahip olduğundan, öğrencilerin eleştirel düşünme, problem çözme ve yaratıcı düşünme gibi becerileri geliştirmelerine yeterince olanak tanımıyor.
Müfredatın yoğun ve zorlayıcı olması, öğrencilerin derslerine derinlemesine çalışmak yerine ezberci bir yaklaşımı benimsemelerine neden oluyor. Ayrıca, öğretmenlerin sınıfta uyguladıkları öğretim yöntemlerinin yeterince modern ve etkili olmaması da öğrencilerin öğrenme süreçlerini olumsuz etkiliyor.
Öğrencilerin bireysel öğrenme ihtiyaçlarına göre uyarlanmış öğretim yöntemlerinin eksikliği, öğrencilerin derslere olan ilgisini azaltıyor ve akademik başarılarını olumsuz yönde etkiliyor.
Türkiye’deki eğitim sistemi, büyük ölçüde sınav başarılarına dayalı bir yapıya sahip. Bu durum, öğrencilerin sınavlara yönelik çalışmalara ağırlık vermelerine ve öğrenme sürecini sadece sınav başarısına indirgemelerine neden oluyor. Sınav odaklı eğitim anlayışı, öğrencilerin derinlemesine ve kalıcı öğrenmelerini engelliyor ve sadece kısa vadeli hafızaya dayalı bir öğrenme süreci yaratıyor.
Sıfır çeken öğrenci sayısındaki artışın sadece eğitim sistemine bağlı değil, psikolojik ve sosyal faktörlerin de önemli bir etkenlerdir. Özellikle ergenlik dönemi gençlerin, sınav stresini yönetme konusunda yaşadığı zorluklar, aile baskısı ve gelecek kaygısı gibi faktörler, sınav performansını olumsuz etkileyebiliyor.
Sınav stresi, öğrencilerin sınav performansını olumsuz etkileyen önemli bir faktördür. Öğrencilerin sınavlardan önce yaşadığı kaygı ve stres, sınav sırasında dikkatlerini toplamalarını zorlaştırabilir ve performanslarını düşürebilir.
Ayrıca, ailelerin çocuklarına yönelik beklentileri ve baskıları da öğrencilerin üzerinde ek bir stres kaynağı oluşturur. Ailelerin çocuklarından yüksek başarı beklemeleri, öğrencilerin kendilerini yetersiz hissetmelerine ve sınavlarda başarısız olmalarına neden olabilir.
Günümüzde teknolojik cihazlar ve sosyal medya, öğrencilerin ders çalışma alışkanlıklarını olumsuz yönde etkileyen faktörler arasında yer alıyor.
Öğrencilerin ders çalışmak yerine uzun saatler boyunca sosyal medya kullanmaları ve oyun oynamaları, akademik başarılarını olumsuz etkileyebilir. Teknolojik bağımlılıklar, öğrencilerin derslerine yeterince odaklanmalarını zorlaştırır ve dikkat dağınıklığına neden olur.
Çözüm önerileri
Bu endişe verici tabloya karşı eğitim politikalarında köklü değişiklikler yapılması gerekir. Eğitim sisteminde yapılacak reformlarla, öğrenci merkezli ve derinlemesine öğrenmeye dayalı bir eğitim modeline geçilmesi gerekir.
Ayrıca, öğrencilere psikolojik destek sağlanmalı, rehberlik hizmetleri güçlendirilmeli ve ailelerin de bu sürece dahil edilmesi gerekiyor.
Eğitim sisteminde yapılacak yapısal reformlarla, öğrencilerin bireysel öğrenme ihtiyaçlarına uygun bir eğitim modeli oluşturulmalıdır. Müfredatın sadeleştirilmesi, öğretim yöntemlerinin modernleştirilmesi ve öğrenci merkezli bir eğitim anlayışının benimsenmesi, öğrencilerin derslere olan ilgisini artırabilir ve akademik başarılarını yükseltebilir.
Öğrencilere yönelik psikolojik destek ve rehberlik hizmetlerinin güçlendirilmesi, sınav stresini yönetmelerine ve akademik başarılarını artırmalarına yardımcı olabilir. Okullarda görev yapan rehber öğretmenlerin sayısının artırılması ve öğrencilere bireysel psikolojik destek sağlanması, öğrencilerin sınav kaygılarını azaltabilir ve performanslarını olumlu yönde etkileyebilir.
Ailelerin, çocuklarının eğitim sürecine aktif olarak katılmaları ve onlara destek olmaları, öğrencilerin akademik başarılarını artırabilir. Ailelerin çocuklarına yönelik beklentilerini gerçekçi tutmaları ve onları motive edici bir şekilde desteklemeleri, öğrencilerin derslere olan ilgisini artırabilir ve sınav performanslarını olumlu yönde etkileyebilir.
2024 YKS’de sıfır çeken öğrenci sayısındaki artış, Türkiye’nin eğitim sisteminde acil çözümler gerektiren ciddi sorunlar olduğunu gözler önüne seriyor.
Eğitimde yapılacak yapısal reformlar ve öğrenci destek programları ile bu sorunun üstesinden gelinmesi mümkün olabilir. Gençlerin, kaliteli bir eğitimle donatılarak topluma kazandırılması, toplumun kalkınması ve refahı için büyük önem taşıyor.
Eğitim sisteminde yapılacak köklü değişikliklerle, öğrencilerin akademik başarılarını artırmak ve sıfır çeken öğrenci sayısını azaltmak mümkün olabilir. Bu süreçte, öğretmenler, veliler, öğrenciler ve eğitim politikası yapıcıları arasındaki iş birliği büyük önem taşıyor.
(AÖ/EMK)