"2024, eğitimde dijitalleşmenin arttığı ama eşitsizliklerin derinleştiği bir yıl oldu; gerçek başarı, teknolojiden önce adaleti ve fırsat eşitliğini inşa etmekle gelecektir."
2024 yılı, Türkiye’de eğitim sisteminin mevcut sorunlarının çözülmesi bir yana, bazı konuların daha da derinleştiği bir dönem olarak kayıtlara geçti.
Dijitalleşme ve erişim alanındaki bazı iyileştirmelere rağmen, eşitsizliklerin giderek arttığı, öğretmenlerin motivasyon kaybı yaşadığı ve en önemlisi ana dilde eğitimin hala görmezden gelindiği bir yıl oldu.
Eğitim Bilişim Ağı (EBA) platformunun daha geniş kitlelere ulaşması ve kırsal bölgelerde öğrencilere internet ve tablet desteği sağlanması, eğitimde teknolojik eşitsizliği azaltma yönünde olumlu adımlar arasında yer aldı. Ancak bu adımların etkisi, erişimden çok daha derin sorunlarla sınırlı kaldı.
Sosyoekonomik eşitsizlikler, 2024 yılında eğitimde fırsat eşitliğini ciddi şekilde zedeledi. Özel okullarla devlet okulları arasındaki uçurum büyümeye devam ederken, merkezi sınavlar bu eşitsizliği daha da belirginleştirdi. Nitelikli okullara erişim, yalnızca maddi imkânları olan aileler için mümkün hale geldi.
Ana dilde eğitim meselesi, Türkiye’nin eğitim sistemindeki en temel yapısal sorunlardan biri olmaya devam etti. Kürtçe, Arapça, Lazca, Çerkezce ve diğer yerel dillerin eğitim dili olarak kabul edilmemesi, hem pedagojik hem de sosyolojik açıdan önemli sonuçlar doğurdu. Çocukların kendi ana dillerinde eğitim görememesi:
Çocukların anlama ve kendini ifade etme süreçlerinde ciddi problemler yaşandı. Birçok öğrenci, Türkçe bilmeden başladığı eğitim sisteminde öğrenme zorluklarıyla karşı karşıya kaldı.
Ana dilin dışlanması, öğrencilerin kendi kültürlerine ve kimliklerine yabancılaşmasına neden oldu. Bu durum, hem bireysel özgüveni zedeledi hem de toplumsal kutuplaşmayı artırdı.
Ana dilde eğitim hakkından mahrum kalan öğrenciler, akademik olarak diğer öğrencilerle aynı seviyeye gelemeyerek fırsat eşitsizliği yaşadı.
Uluslararası insan hakları normlarına göre, ana dilde eğitim bir hak olarak tanınmasına rağmen, Türkiye’de bu konuda somut adımlar atılmaması, eğitim politikalarının kapsayıcılıktan uzak olduğunu gösteriyor.
2024 yılında öğretmenlerin iş yükü artmaya devam etti. Eğitim sistemindeki merkeziyetçi yapının öğretmenler üzerindeki baskısı, pedagojik bağımsızlığı zayıflattı. Velilerin öğretmenlere müdahaleleri ve maaşların enflasyon karşısında erimesi, mesleki motivasyonu düşürdü.
Müfredatta yapılan değişiklikler, eğitimde ideolojik kaygıların öne çıktığını gösterdi. Eleştirel düşünceyi destekleyen, özgürlükçü bir eğitim anlayışı yerine daha muhafazakâr bir yaklaşımın hâkim olduğu iddiaları kamuoyunda sıkça tartışıldı. Özellikle tarih ve edebiyat derslerinde, bilimsel bilginin geri plana itildiği, ulusalcı ve dini perspektiflerin ağırlık kazandığı görüldü.
Öğrencilere yemek desteği sağlanması girişimi, 2024’te sınırlı bölgelerde uygulanarak hayata geçirildi. Ancak bu uygulama, sadece belirli pilot bölgelerde kaldığı için geniş çaplı bir etki yaratamadı. Yoksulluk sınırında yaşayan birçok öğrenci, temel beslenme ihtiyaçlarını karşılayamadan öğrenim görmek zorunda kaldı. Bu durum, hem fiziksel hem de bilişsel gelişimlerini olumsuz etkiledi.
2024 yılı, eğitim sisteminde var olan yapısal sorunların çözümü için yeterli adımların atılmadığı bir yıl oldu. Eğitim politikalarının yeniden yapılandırılması şarttır. Özellikle:
Türkiye’nin çok kültürlü yapısına uygun bir eğitim anlayışı benimsenmeli; Kürtçe ve diğer yerel dillerde eğitim hakkı tanınmalıdır. Bu adım, hem pedagojik başarıyı artıracak hem de toplumsal barışa katkı sağlayacaktır.
Öğretmenlerin mesleki motivasyonlarını artıracak ekonomik ve sosyal iyileştirmeler yapılmalıdır. Pedagojik bağımsızlıklarına saygı duyulmalı, velilerin öğretim sürecine müdahaleleri sınırlandırılmalıdır.
Devlet okullarının kalitesi artırılmalı ve her çocuğun eşit eğitim alma hakkı korunmalıdır.
Müfredat, bilimsel ve eleştirel düşünceyi teşvik edecek şekilde yeniden düzenlenmelidir.
Tüm öğrencilere ücretsiz yemek desteği sağlanarak, eğitimde eşitlik ve öğrencilerin temel ihtiyaçlarının karşılanması garanti altına alınmalıdır.
Eğitim sistemi, yalnızca bireysel başarıların değil, toplumsal kalkınmanın da temel taşıdır. 2024’ün eksikliklerinden ders çıkararak, 2025’i daha kapsayıcı ve eşitlikçi bir eğitim yılına dönüştürmek, toplum olarak ortak sorumluluğumuzdur.
(AÖ/EMK)