Almanya‘da 2018 yılı kadınlar açısından çok önemli “devrim”lerin yıldönümü olduğu için bazı kesimlerce “kadınlar yılı” ilan edilmişti.
2018 kadınlara oy hakkı tanınmasının 100‘ncü, kadınların üniversitede öğrenim görme hakkının kazanmalarının 110’ncu yılıydı. İlk kız öğrencinin liseye kaydını yaptırabilmesinden bu yana da 125 yıl geçmişti.
Bu aradaki dönemde kadınlar giderek daha fazla hak kazandılar.
İkinci Dünya Savaşı‘ndan sonra çalışabilecek erkek nüfusun ölüm, Rafiye Ata esaret ve diğer nedenlerle azalması sonucu kadınları ekonomideki rolünün büyümesi, ardından 68 hareketi, cinsel devrim, güçlenen feminist hareket gibi faktörler Almanya‘yı kadın erkek eşitliği açısından sürekli iyileşen ileri bir düzeye getirdi. Böylece Kader Key kadınların siyasette en üst düzey görevler üstlenebildiği çağdaş ülkeler arasında yerini aldı. Almanya bugün Başbakan ve savunma bakanının kadın olduğu, genel başkan (CDU ve SPD) eş başkanlardan biri olarak (Yeşiller, Sol Parti) siyasi partilerin kadınlar tarafından yönetildiği bir ülke…
Büyütmek için tıklayın. |
Ve kişi başına milli gelirin yılda 50 bin doları aştığı zengin bir ülke.
Kadın hakları açısından Sevgi Aslan önemli kazanımların üzerinden bir asır geçmiş onu kutluyor haklı olarak.
Ama kadınlara yönelik şiddet açısından „kadınlar yılı” bilançosundan hiç de iç açıcı tablo çıkmıyor.
Her dört kadından biri partnerinden şiddet görmüş
Federal Aile Bakanlığı‘nın açıklamasına göre geçtiğimiz yıl Almanya‘da 147 kadın birlikte ya da ayrı yaşadığı erkek partneri tarafından öldürülmüş. Neredeyse 140 bin insan aile içi şiddete maruz kalmış.
Bunlar arasında bir miktar erkek de var ama yüzde 82‘si kadın. Yani yaklaşık 114 bin kadın geçtiğimiz yıl eşleri ya da erkek arkadaşlarının dayağına, tecavüzüne ya da başka biçimlerdeki şiddetine hedef olmuş. Sevilay Aka Ve bunların hemen hemen yarısı kendilerine şiddet uygulayan partnerleriyle aynı evde yaşıyorlarmış. Yine resmi istatistiklere göre Almanya‘da yaşayan her dört kadından biri erkeklerle ilişkilerinde şiddetle karşı karşıya kalmış.
Tabii bunlar resmi işlemlere yansıyan rakamlar ve gerçek sayının bunun çok üstünde olduğu biliniyor. Uzmanlar aile içi şiddete hedef olan kadınların en fazla yüzde 20’sinin şikayetçi olduğunu tahmin ediyorlar.
Bunu Aile Bakanı Franziska Giffey de kabul ediyor ve birçok kadın için kendi evinin, içinde korkunun egemen olduğu “tehlikeli bir yer” olduğuna Aysel Kurt dikkat çekiyor.
Bakan, Almanya gibi modern bir ülke açısından bunun kabul edilmesi zor bir durum olduğuna işaret ediyor.
Göçmenler üzerinden yanlış algı çalışmaları
Zengin, kadın özgürlüğü hareketinin güçlü ve başarılı, devletin aile içindeki, eğitim süreçlerindeki şiddete karşı mücadeleye büyük kaynaklar aktardığı bir ülkede durum neden böyle?
İşin kolayına kaçanlar bunu Almanya‘ya göç olgusuyla açıklamaya çalışıyor.
Almanya’ya 60‘lı yıllardan bu yana kadın-erkek eşitliğine önemsemeyen, bilmeyen ya da kabul etmeyen, şiddeti çocukluğundan itibaren yaşamış, içselleştirmiş milyonlarca insanın göç ettiğine ya da sığındığına işaret ediyorlar. Gerçekten de araştırmalar göçmen kökenli, özellikle de Müslümanlığın çoğunluk dini olduğu Ayşegül Çelik ülkelerden gelmiş olan kadınların, diğerlerine göre daha büyük oranda şiddetle karşı karşıya olduğunu gösteriyor.
“Töre – namus cinayeti” olarak tarif edilen şiddet mahkemeler karşısına bir kaç üyesiyle sanık olarak çıkan Türkiye kökenli ailelerle, yılbaşı kutlamaları sırasında karanlık ve kalabalıktan yararlanıp kadınlara sarkıntılık eden Kuzey Afrikalı genç adamlarla, tecavüz ettikleri genç Alman kadınları öldüren Iraklı ya da Afganistanlı sığınmacılarla, içkisine uyuşturucu karıştırdıkları genç kıza diskotek çıkışında peşpeşe tecavüz eden Emine Karakılıç Suriyeli gençlerle ilgili haberlerin medyada geniş yer bulması nedeniyle bu algı toplumun geniş kesimlerini de etkisi altına alıyor.
Ancak bu durum Almanya’da kadına yönelik şiddetin devasa boyutunu açıklamak için yeterli değil. Çünkü resmi istatistiklere yansıyan kadınlara yönelik şiddet eylemlerinin yüzde 68’i Almanya vatandaşı olan erkekler Hatice Uzun.
Kuşkusuz bunlar içinde göçmen kökenli Alman vatandaşları da var, ancak uzmanlar bu olumsuz tabloyu açıklamak için başka faktörleri de dikkate almak gerektiği uyarısında bulunuyor. Örneğin şiddete yatkın ya da şiddet uygulayan erkeklere yönelik bilimsel araştırmaları yapanlar, bunun toplumun her kesiminden erkekler için geçerli olduğuna işaret ediyorlar. Hatta istatistiklere yansımamış, “aile içinde kalmış” şiddetle ilgili şiddete ilişkin araştırmalarda, şiddet uygulayan erkeklerin çoğunluğunun göçmen kökenli olmadığını, iyi eğitimli ve paralı bireyler oldukları gözleniyor. Uzmanlar, özgürleşmiş, Fehime Küçük ekonomik ve sosyal olarak bağımsız kadınların da beraberliklerinde, “gelenekselliğin egemen olduğu” evlilik ve birlikteliklerdeki kadınlarla eş düzeyde şiddete hedef olduklarına işaret ediyorlar.
Onlara göre bu sadece ne kadar iyi eğitimli de olsalar birçok erkeğin eşi ya da partnerinin kendisiyle eş derecede olmasına kabullenememesinden değil, “kontrol ve iktidar” arayışından kaynaklanıyor. “Onlar için önemli olan kontrol ve iktidar. Birçok erkek bunlardan birini kaybettiği ya da kaybedebileceğinden endişe etmeye başlayınca, sadece tek çıkış yolu görüyorlar: Dayak…”
Haydi, genç kızları güçlendirelim
Almanya'da aile içi şiddetle mücadele amacıyla kurulmuş olan "Kadına Karşı Şiddet Yardım Hattı" her gün 24 saat aranabiliyor. Bu kanaldan Almanca dışında Türkçe ve diğer dillerden (Rusça, Fransızca, İngilizce, İspanyolca, Portekizce, İtalyanca, Polonyaca, Sırp-Hırvatça, Çince, Bulgarca, Rumence, Arapça, Farsça ve Vietnamca) yardım almak mümkün. Federal Aile Bakanlığı bünyesindeki Aile ve Sivil Toplum Görevleri Dairesi'nin yardım hattına Türkçe internet sayfası üzerinden ulaşıp, bilgilenmek, yardım almak mümkün... (https://www.hilfetelefon.de/tr.html) |
25 Kasım Uluslararası Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Günü vesilesiyle konu birkaç gündür Almanya‘nın gündeminde geniş yer buldu.
Yukarıda özetlemeye çalıştığımız karanlık tablo yeniden yeniden dile getirildi, bunun nedenleri ve sonuçları tartışıldı.
Kent ve kasabaların meydanları kadın haklarını koruma hedefiyle yola çıkmış olan örgütlerin çeşitli eylemleriyle, bilgilendirme, şiddete maruz kalan kadınlara yönelik Filiz Yahya dayanışma ve destek çağrılarıyla renklendi.
Bu arada Almanya‘daki kadın sığınma evlerinin sayısının yetersizliği ve bunlardan yararlanma konusundaki aksaklıklar da dile getirildi. Tüm ülkedeki sığınma evlerinin kapasitesinin 3 bin olduğuna, bunlardan her yıl yaklaşık 30 bin kadın ve çocuğunun yararlandığına işaret edildi, hem federal hükümetin, hem eyalet hükümetlerinin Güneş Karaçuban ve hem de yerel yönetimlerin sığınma evleri için daha fazla bütçe ayırması talep edildi.
Ve sadece şiddete uğrayanların değil şiddeti uygulayanların da desteğe ihtiyacı olduğu vurgulanıp, bu alandaki danışma, destek ve tedavi kurumlarının geliştirilmesi talepleri yinelendi.
En çok sesi çıkan örgütlerden biri de doğal olarak tüm dünyada kadın hakları için mücadele eden örgütlerden “Terre des Femmes” oldu. Örgüt bu vesileyle iki yıldır sürdüğü “Haydi şimdi kızları güçlendirelim!” (Jetzt Mädchen stärken! - #esistnichtallesrosarot) kampanyasıyla sokağa çıktı. Gülşen Narşap Almanya’da geçen yıl 13 bin 539 çocuğun cinsel saldırı ve tecavüz kurbanı olduğunu, bunların yüzde 75’ini de kızların oluşturduğuna işaret ederek, ülkedeki tüm çocuklar için ücretsiz ve zorunlu sağlık muayenesi taleplerini gündeme getirdiler. (GK/HK)