Ali ve Aysin Büyüknohutçu…
Antalya’daki taş-mermer ocaklarıyla mücadele ederken katledilen sevgili Ali - Aysin Büyüknohutçu ve tüm dünyada öldürülen çevre aktivistleri üzerine yazmayı düşünürken bir anda fail Ali Yumaç’ın Alanya L Tipi Cezaevi’nde intihar ettiği haberi düştü medyaya. Ve çok ironik bir şey gerçekleşmiş oldu. Biz, bu güzel insanlar unutulmasın diye düşünürken tam, cinayetin sırlarının Ali Yumaç’la birlikte mezara gitmesine izin verildi.
Neden böyle bir akıl yürüttüğümüzü cinayet günü olan 10 Mayıs’tan bugüne kadar geçen süreyi incelediğimizde daha iyi anlarız. Katil, cinayetten hemen sonra yakalanıp mermer ocağının ismini, azmettiricinin eşkalini, lakabını, aldığı parayı ve kalan miktarı itiraf etmesine rağmen soruşturma fazla ilerlemedi.
Dahası Alİ Yumaç’ın karısının üzerinde çıkan mektupta ikinci bir mermer ocağının isminin geçmesi ve söz verdikleri parayı karısına ödemezlerse mahkemede hepsini yakacağını net bir şekilde ifade etmesi, cinayetin organizasyonunun daha büyük olduğunu gösteriyor. Fakat bu konuda da herhangi bir ilerleme olmadı. Katilin itiraflarını mahkemede yapacağını söyleyip de geçen beş aya rağmen mahkemeye çıkamadan intihar etmesi ister istemez şüpheli kılıyor bu ani ölümü.
Öldürülen çevrecilerinin davalarının doğru düzgün bir soruşturmayla sonuca bağlanmaması ne yazık ki Türkiye ile sınırlı değil. Uluslararası insan hakları ve çevre örgütü Global Witness’in raporuna göre sırf 2016’da 16 ülkede 185 çevreci öldürüldü. Bu cinayetleri yapanların maalesef çok azı düzgün bir soruşturmaya uğrayıp ceza aldı.
Raporda ayrıca saldırıların 43’ünün arkasında polis ve ordunun bulunduğuna dair sağlam kanıtlar olduğu ve özel sektör için çalışan güvenlik görevlileri ya da kiralık katillerin 52 ölüme karıştığı ifade ediliyor. En büyük oranda Brezilya’da yaşanırken onu sırasıyla Kolombiya, Filipinler ve Hindistan takip etti.
Rapora göre en fazla çevreci ölümleri madencilik, tomrukçuluk ve tarım sektörlerindeki projeler nedeniyle gerçekleşti.
8 Eylül Cuma günü Peru’da silahlı 40 kişi, palm yağı üretmek amacıyla ele geçirmek istedikleri topraklardan ayrılmayı reddeden 6 köylüyü vurarak öldürdü ve tehdidin topraklarını vermek istemeyen diğer köylüler için de sürdüğü söyleniyor.
2017’de benzer nedenle 120’den fazla yaşam savunucusu katledildi. Köylülerin ölümüne toprak ticareti konusunda sessiz kalmayı yeğleyen devletin ve yerel yönetimlerin yol açtığı yaygın bir düşünce.
Türkiye’nin çeşitli yerlerinde ise yaşam savunucularına yönelik tehdit edilme durumunun son yıllarda giderek artması ve öldürme cüretkarlığına ulaşması üzerine ciddiyetle düşünülmelidir. Bütün bunlar gösteriyor ki sermaye, dünyanın her yerinde aynı yasa olmayan yasayla işliyor; ihtiyacın olan doğa tahribatı ve toprak sömürüsünün önüne engel olarak insan da çıksa yok et.
Bu durumda yaşam savunucularının bir bütün olarak önündeki tehlikeyi ve karşısındaki gücün organize olmuşluğunu çok iyi görmesi gerekiyor. Yalnız bırakılan, sahip çıkılmayan her çevre eylemi ve yaşam savunucu birey sindirilip korkutulmaya mahkumdur. Birlik olup cinayetin üzerine gidilebilirse soruşturmanın etkinliği ve karşı tarafı engelleme konusunda yol alınabiliyor.
Örneğin; hidroelektrik baraj inşasına karşı kampanya yürütürken 2016’da öldürülen Honduraslı kadın aktivist Berta Caceres cinayeti tüm dünyada büyük yankı uyandırıp, Honduras’a uluslararası bir baskıya dönüştü. Bunu rakamlarla ifade etmek acı verici ama geçen yıl Honduras’ta 14 kişi öldürülürken bu olaydan ve tepkilerden sonra bu yıl yalnızca 1 kişi öldürüldü.
Gıda, ekoloji ve tüm canlıların yaşam alanı savunusu deyince tabii ki La Viva Campasina’dan (LVC) bahsetmemek olmaz. 69 ülkeden 148 örgütü bir araya getirerek kurulan LVC Brezilya’da 19 çiftçinin öldürüldüğü 17 Nisan’ı Uluslararası Çiftçi Mücadele Günü ilan etmiştir. Örgütün en az yarısını kadınlar oluşturmaktadır. Gıda bağımsızlığı ve küçük üreticinin önemi diskuruyla yola çıkınca elbette en büyük düşmanı Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) olmuştur.
Örneğin; 5. DTÖ zirvesinin yapıldığı Cancun zirvesinde 10 bin küçük çiftçinin protestolarını önlemek için 5 tane demir telli çit çekilmiştir. Çitler köylüler tarafından birer birer indirilirken Koreli çiftçi Bay Lee kalan çitlerden birisine çıkar ve “DTÖ Çiftçiyi Öldürüyor” pankartını göstererek yaşamına son verir. Bu bir intihar değildir aslında küresel kapitalizmin çiftçi insanları yaşarken öldürdüğüne dair çok sembolik bir feda eylemidir. Bir yönüyle de DTÖ’nün uluslararası dayatmalarının sonucu olarak dolaylı bir cinayettir.
LVC’nin dünya çapında çok etkili bir örgütlülük olduğunu söylemeliyiz. Örneğin İsrail askerleri Filistin’deki zeytinlikleri tahrip ettiğinde oraya gidip zeytinliklerin önünde siper olmuştur LVC üyeleri.
Hem ulusal hem de uluslararası dayanışmacı bir örgütlülük ancak kapitalizmin attığı adımları tıkayabilir. Tüm yerellerdeki ekolojik direnişleri basit şeyleri ayrışma gerekçesi haline getirmeden bir koordinasyonla birleştirebilirsek başarma şansımız daha yüksek ve canlarımızı korumak daha kolay hale gelecektir. (EM/EKN)