30 Mart Pazar günü Türkiye’de yerel yönetim seçimleri yapıldı ve fakat sonuçları daha tam olarak açıklanamadı. 2009 - 2011 seçimleriyle 2014 seçimlerini karşılaştırabilecek sonuçlar ortada hâlâ yok. 30 Büyükşehir’de il genel meclisi yerine geçen Büyükşehir Belediye Meclisi seçim sonuçları yerine Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçim sonuçları üzerinden açıklama ve yorumlar yapılıyor. Yani elmalarla armutlar toplanıp, ayvalarla karşılaştırılmaya çalışılıyor. Ama görünen o ki; 2014 yerel yönetim seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) 2009 yerel seçimlerine göre üç buçuk milyon yeni seçmen kazanırken, 2011 genel milletvekili seçimlerine göre ise iki buçuk milyon seçmen kaybına uğramış. Bu sayılar az / çok değişebilir. Fakat değişmeyecek olan önemli bir şey var. O da; Erdoğan’ın kutuplaşma politikasıyla yerel yönetim seçimleri başarısını yukarıya taşımasına karşılık genel seçimlere göre bir oy kaybı süreciyle bu yolla tanışmış olması.
2014 yerel yönetim Büyükşehir belediye başkanlığı seçimlerini daha iyi anlamak ve analiz edebilmek için bianet’te Mart ayı içinde 30 il üzerine 33 yazı kaleme aldım.
Şimdi sıra seçim sonuçlarından hareketle ortaya çıkan değişimin yön, biçim ve hızına ilişkin değerlendirmelere geldi. 2014 yerel yönetim seçimlerine giderken kayıtlı seçmenlerin yüzde 39,8’i AKP’ye, yüzde 40,1’i AKP dışı tüm parti ve bağımsızlara oy veren seçmenlerden oluşuyordu. Geri kalan yüzde 20,1’lik seçmen kitlesi, ya ilk kez oy kullanacak yeni seçmenlerden ya da oy kullanmamış, oyu geçersiz sayılan eski seçmenlerin toplamından oluşuyor.
Bu kesime seçmeyenler adını verirsek, 2014 seçimlerinde bu grup seçim öncesindeki yüzde 20,1’lik büyüklüğünden yüzde 15’e, AKP’ye oy verenler de yüzde 36,8’e gerilerken, AKP dışı partilere oy verenler ise yüzde 48,2’ye yükselmiş gibi görünüyor. Yani AKP’ye oy verenler ile seçmeyenler azalmış, AKP dışı partilere oy verenler ise artmış. Ama bu rakamlar benim gazete ve televizyon haberlerinden süzerek çıkarabildiğim, doğruluk derecesini bilemediğim rakamlar. Dolayısıyla bu rakamlar ne genel ne de alt ayrımları açısından, güvenle analiz yapmaya uygun veriler değil.
2014 yerel yönetim seçimleri konusunda ayrıntılı bir çalışma yapmak biraz zaman alacak. Nedeni de, Yüksek Seçim Kurulu’nun sandık bazlı sonuçları açıklamasının bugünden yarına mümkün görünmemesi ve benim de üzerinde çalışılmış, sonuçları test edilebilir bilgileri sizlere sunmayı tercih ediyor olmam Ama bu arada Büyükşehir ayrıntılı analizleri için hazırlık olarak bianet’te 14 Şubat 2014 Cuma günü yayınlanan “Futbol, Seçim, Toplumsal Bilimler ve İktidar” başlıklı yazıyı bir de seçim sonrası bakışıyla okunması için aşağıya aynen alıyorum. Alıyorum ki, soru sorma ve yanıt arama çerçevesini genişletirken, aynı zamanda sorunun tek değil çok boyutlu olduğu ve bunu görme olasılığı da artmış olsun.
“Futbol, Seçim, Toplumsal Bilimler ve İktidar
6 Kasım 2013’de Tanıl Bora’nın, 7 Kasım’da da Tarhan Erdem’in yazıları yayınlandı Radikal gazetesinde. 17 Ocak 2014 Cuma günü futbolda şike davası kararlarının çoğu Yargıtay’da onanırken, çok azı bozuldu. Aziz Yıldırım’ın bu davadan aldığı mahkumiyet kararları onananlar arasında.
Tanıl Bora’nın gazetenin spor sayfasında yayınlanan yazısının başlığı “Akıl, fikir, kitap”. Tarhan Erdem’in gazetenin gündem sayfasında yayınlanan köşe yazısının başlığı ise “30 Mart’ta oylara nasıl bakmalı”.
Birbiriyle ilişkisi olamayan iki köşe yazısıyla, Yargıtay’ın şike davası kararlarını onama ya da bozması arasında her hangi bir bağlantıdan (ilişkiden) söz edilebilir mi?
Kasım ayının ilk hafta sonunda, yani 2-3 Kasım’da, Fenerbahçe Spor Klübü’nün seçimli genel kurulu yapıldı. Genel kurulda klübün on beş yıllık başkanı Aziz Yıldırım on sekiz aylığına yeniden başkan seçilirken, onun adaylar listesi klübün yeni Yönetim Kurulu olarak seçildi.
Fenerbahçe’nin en son başkanlık seçimi, genel kurul süreci öncesi ve sonrasıyla pek çok tartışmaya konu oldu. Tartışmaların odağında da;
* Şike
* Aziz Yıldırım ve bazı eski yöneticilerin Yargıtay’da sonuç bekleyen mahkumiyet kararları,
* Fenerbahçe’nin Avrupa kupalarından iki yıllığına men ile cezalandırılması,
* Fenerbahçe’nin spor tesisleri açısından zenginleşmesi,
* Aziz Yıldırım’ın otoriter yönetim anlayışı,
yer aldı. Sonuçta Aziz Yıldırım yedi bin’e yakın klüp üyesinin oyunu alarak yeniden başkan seçildiğinde; yendiği rakiplerini Fenerbahçe’ye ihanet etmekle suçlama ve kendisinin Fenerbahçeli olarak ölmek için yaşadığını söyleme(!) gururunu elde etmiş oldu.
Aziz Yıldırım tüm suçlamalara karşın yeniden aday olup seçilme yoluyla kendince bir aklanma yolu üretirken R.Tayyip Erdoğan; spor klüplerinde de yöneticiler en fazla arka arkaya üç kez seçilebilmeli diyerek, Aziz Yıldırım karşıtlığı algısına kapı aralıyordu. Ve bu süreçte Aziz Yıldırım’ın cezası Yargıtay’da onandı, böylece Yıldırım’ın şike davasıyla ilgili mahkumiyet kararı da kesinleşmiş oldu. Bu karar açıklandığında Yıldırım yurt dışındaydı, mahkumiyet kararı kesinleşince bir kahraman olarak geri döndü ülkesine. Şimdi daha bir gür çıkan sesiyle Yıldırım; biz şike yapmadık, bize komplo kuruldu. Şike yapıp, teşvik primi verenler yargılanmalı diyerek büyük bir destek buluyor Fenerbahçe ve taraftarlarından.
Tanıl Bora Radikal’in spor sayfasındaki yazısında Besnier’ye referansla sözünü ettiği, “Sporla ve futbolla ilgili incelemelerden, daha genel teorileri sorgulamak için de yararlanmalıyız artık. Modernite, kapitalizm, milliyetçilik gibi büyük meselelerle ilgili yerleşik kabulleri sorgulamak için bir imkan olarak bakmalıyız spor hakkındaki gözlem ve düşüncelere” yaklaşımı göz önüne alındığında, Aziz Yıldırım’ın iktidar olma biçim ve yolu da Türkiye’de iktidar olmanın bir örneği olarak düşünülüp, incelenebilir. Bu Aziz Yıldırım örneği, R. Tayyip Erdoğan’ın iktidar olma ve iktidarda kalma biçimi açısından toplum ve siyaset bilimcilere öngörü kazandırıp, acaba onların önünü açabilir mi?
Tarhan Erdem 7 Kasım 2013 tarihli yazısında “AK Parti oyları yüzde 44 veya (sayı olarak 20 milyon) altında ise muhalefetin oy kazandığı söylenebilecektir. Eğer yüzde 45’i geçiyor veya oy sayısı 21 milyona varıyorsa ‘AK Parti kazandı’ denebilecektir” diyerek 2014 yerel yönetim seçimleri için bir başarı barajı tayin ediyor. Bu başarı barajının ölçütlerini de, 2011 genel milletvekili seçimi sonuçları üzerinden tanımlıyor. Yapılan tanımlamanın iki anlamı var.
* Birincisi, 2014 yerel yönetim seçimlerini genel milletvekili seçimi gibi görmek.
* İkincisi ise; Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ve Erdoğan’ın seçimleri kutuplaştırıcı bir politika üzerinden yürütmesinin benimsenmiş oluşu.
2014 seçimleri 2004 ve 2009 seçimleri gibi belediye başkanlığı ve il-ilçe meclisi seçimleri olması nedeniyle, doğrudan yerel yönetimleri belirleme niteliğine sahip seçimlerdir. Bu seçimlerde AKP toplam kayıtlı seçmenlerin yüzde 30-31’inin,* geçerli oy kullanan seçmenlerin ise yüzde 38-40’ının oyunu alabilmiş. Dolayısıyla 2014 yerel yönetim seçimlerinde AKP’nin başarısı, 30 il’de Büyükşehir Meclisi ve 51 il’de ise İl Genel Meclisi için verilen oyların toplamında geçerli oylara göre yüzde 40’ı, kayıtlı seçmen bazlı oylara göre ise yüzde 31’i aşarsa, ortaya çıkmış olacak. Aksi durumda -bir başka deyişle Tarhan Erdem’in başarı ölçütünün baz alınması durumunda- AKP için yerel yönetim seçimlerini genel seçimler olarak algılatma başarısından söz edilmesine kaynaklı edecektir. Bu da, ancak ve yalnız, Türkiye’deki siyasetin başarılı bir biçimde kutuplaştırılması anlamına gelir ki, o da farklı bir değerlendirmenin konusu olabilir.
Tarhan Erdem 10 Şubat 2014 Pazartesi günü Taraf gazetesinde çıkan T. Tekerek’le yaptığı söyleşide, AKP’yi yüzde 47,7 gösteren siyasi (Ocak ayı) kamuoyu yoklaması sonucuna ilişkin “bunlar genel seçim için yapılmış anketlerdi” diye açıklamada bulunurken, gazeteye yansıyan sonuçların Kasım ayına göre AKP ve (BDP) Barış ve Demokrasi Partisi’nde (4,3 ve 1,6 puan) düşüş, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Milliyetçi Hareket Partisi’nde (MHP) ise (5,9 ve 0,6 puan) artış gösterdiğine değiniyor. Demek ki AKP 2013’ün Kasım’ında yüzde 52’lik oy oranıyla 2011 genel milletvekili seçim sonuçlarının da üzerinde bir oy potansiyeline ulaşmış Konda’nın bulgularına göre. Aziz Yıldırım da, Kasım ayı başındaki genel kurulda yedi bin kadar Fenerbahçe derneği (kongre) üyesinin oyunu alarak başkan seçildiğinde, ilk kez bu kadar yüksek oy alarak seçilmişti Fenerbahçe ve Fenerbahçelilere başkan olarak.
Dr. Gülfem Saydam** “Yolsuzluk İddiaları Seçim Kaybettirir mi?” başlıklı yazısında, yapılan yolsuzluk araştırmalarının seçmenlerin oy kullanma tercihleri üzerinde belirli sınırlar içersinde etkili olduğunu söyleyerek; “seçmen tercihinin yüzde 6 ile yüzde 11 arasında değişebileceğini gösteren araştırmalar çeşitli etkenlere bağlı olarak bu oranın düşebileceğini veya nadiren de olsa yükselebileceğini” gösterdiğini belirtiyor. Tanıl Bora ise spor sayfası yazısında “Besnier’ye katılan bir sosyolog, sosyal bilimlerdeki futbol çalışmalarından ‘disiplinler arası’ olmanın da ötesinde disiplinlerin sınırlarını yıkmasını, akıl ve gözleme katılımın, deneyimin, heyecanın girdilerini katmasını bekliyor. Bu çalışma ve ‘ilgi’ tarzının bütün sosyal bilimlere örnek olması gerektiğini ekleyerek” bir tarafta futbol / saha ve seyirciler ile diğer tarafta ise toplum, ilişkiler ve yönetim, demokrasi bağlamları üzerinde yeniden ve katılımlı bir düşünce üretim süreci için ufuk açmayı deniyor.
Acaba yukarıdaki birbirinden bağımsız iki yazı ve sergilenen süreç, Türkiye’de Fenerbahçe ile AKP iktidarının yaşadıkları ve yaşattıkları bağlamında birbirlerine örnek teşkil eder mi?
Eğer Fenerbahçe’de yaşanan bu süreç genel olarak toplumsal bilimler, özel olarak siyasal bilim ve iktidar olma biçimleri açısından bir örnek olay oluşturuyorsa, Türkiye ilk olarak kısa erimde, önümüzdeki iki - üç yıl içinde yani, nasıl ve hangi koşullarda yaşayıp, acaba nelerle karşı karşıya kalacak?
Bazı şeyleri düzeltmeye(!), deneyim kazanmak ve de sonuçlarını hemen, hızla görebilmek için, futbolla başlanabilir mi?”
Ne dersiniz; geçmişteki yazıyı sizlere bir kez daha sunmakla kötü mü ettim? (ST/HK)
* 7 Şubat 2014 tarihinde Bianet’te yayınlanan Kamuoyu Yoklamaları ve Paralellik başlıklı yazımda AKP’nin genel ve yerel seçimlerde kayıtlı seçmenlerden aldığı oylara ilişkin bilgiler de yer alıyor. Yazı ve yazıda yer alan tablolar ek bilgi isteyenler için yardımcı olabilir
** Alıntı, Saydam’ın makalesinin yer aldığı “http://gulfemsaydan.blogspot.com.tr” adresinden yapılmıştır.