27. Uluslararası İstanbul Film Festivali bu yıl, 1968 Olaylarının 40. yılını anımsatmayı amaçlayan bir konu başlığı oluşturdu. "68 ve Mirası" başlıklı bu bölüm, Roll dergisi editörlerinin seçtiği 11 filmi içeriyor.
Bu filmlerden birincisini geçtiğimiz Pazar akşamı izledim."Büyük Geceler ve Küçük Sabahlar" (Grand Soirs et Petits Matins). Yönetmen ve fotografçı William Klein’in tüm olayların içinde yaşayarak el kamerası ile çektiği siyah-beyaz belgesel ilk özgün kurgusuyla üç saati aşkın bir süre almaktaymış. Biz, yönetmenin tekrar kurguladığı 97 dakikalık kısa bir düzenlemesini izledik.
Sunucu, anlatıcı, arka plan bilgisi kullanılmaksızın sadece olayların içindeki kişilerin ses ve görüntülerine dayanılarak kurgulanan belgesel, 68 olaylarının çok önemli belgelerinden birisi. Temposu ve dramatik kurgusu ile soluksuz izleniyor.
Üniversiteden işçi sınıfına yayılan değişim talebi
22 Mayıs 1968’de Nanterre’de Daniel Cohn Bendit önderliğinde öğrenci gösterileri olarak başlayan hareket daha sonra Paris’e ve diğer tüm üniversitelere sıçradı. Öğrenciler isteklerini üniversite sisteminde gerekli köklü değişiklik taleplerinden başlatarak bir rejim değişikliği talebine dönüştürdüler.
Bu talepler genç işçilerden başlayarak dalga dalga işçi sınıfını da etkiledi. CGT ve Fransız Komünist Partisi’nin gönülsüz duruşu ve olaylara bulaşmama tavrına karşın genel grev düzeyinde yaygın bir grev dalgası tüm ülkeyi kapsadı. Bendit, eylemlerinin ideolojisini şöyle açıklıyordu:
"Eylemlerimizin gücü denetlenemeyen ve kendiliğinden gelişen bir eylem oluşuna dayanır. Eylemimiz kitleleri belli bir yola sokmadan heyecan vermekte, başlattiği eylemden kendi hesabına yararlanmamaktadır. Eylemi derhal felce uğratacak bir örgütü hemen kurmaktan, bir program çizmekten kaçınılmali. Eylemin tek şansı, özellikle insanlara serbestçe konuşma olanağı veren bir çeşit kendi kendine örgütlenmeye yol açan bu keşmekeştir. Şimdi artık bu gösterişli büyük mitinglerden kaçınılmalı, iş ve eylem grupleri kurmaya çalışılmalı."
Fransa'da değişim
"Devrimin öncü gücü" kuramını reddeden bu yaklaşım, hareketi sonu gelmez tartışmalara, işcilerle devrimci gençler arasında güven eksikliği ve eşgüdüm yokluğuna sürükledi.
General De Gaulle, cumhuriyetle eşdeğer sayılan otoritesiyle duruma müdahale etti. Yetkisini kullanarak meclisi feshetti. Anayasanın öngördüğü yasal süre içinde seçimlere gidileceğini, demokrasinin sandıkta tecelli edeceğini, bunu dışında her tür rejim değişikliği talebini zor kullanarak bastıracağını ilan etti.
Kitlelerin ağzına bir parmak bal çalmak için Eğitim Bakanı görevden alındı ve köklü bir eğitim reformu yapılacağı konusunda söz verildi. Bu önlemler, ağaçları sökerek barikat kuran, polisle çatışan eylemleri durdurdu. İşçi grevleri kendi özel koşulları içinde sönümlendi. Çoğu yerde işçiler önemli ekonomik ve sosyal kazanımlar edindiler.
68 olaylarının önemli bir değerlendirme örneği olarak, Louis Althusser’in bir yıl sonra kaleme aldığı ünlü "1968 Mayıs Olayları Üzerine mektup" adlı belgeyi gösterebiliriz. (Kaynak: Birikim Dergisi 1975 Mart Sayısı)
Althusser özetle şöyle diyordu:
"Mayısta çok önemli bir şey oldu. 'Batının kapitalist ülkelerinde' devrimci umutlar bakımından son derece önemli bir şey oldu. Bunun titreşimleri mutlaka politikamızda duyulmalıdır, yoksa politikamızın olayların ardında sürüklenmesi tehlikesiyle karşı karşıya geliriz. Artık geçmişte kalan Mayıs Olayları ardından değil, Mayısta olanların çok ötesine geçecek şimdiki ve gelecekteki olayların ardından sürüklenebilir demek istiyorum."
Mutlak rol öğrencilerin değil işçilerindi
"Mayıs olaylarında mutlak belirleyici rolü, son analizde, dokuz milyon işçinin genel grevi oynamıştır. Üniversite öğrencilerinin, lise öğrencilerinin ve kafa emekçilerinin Mayıs olaylarına kitlesel katılışları çok önemli bir olaydı, ama bu, dokuz milyon işçinin iktisadi sınıf mücadelesine tabi idi."
Ve geniş öğrenci coğunluğu, hâlâ, Mayıs olaylarında belirleyici rolü öğrenci eylemlerinin oynadığına inanıyor.
"Öğrenci kitlesinin çoğunluğu, bir yanlış anlamadan dolayı hayal içinde yaşıyor. Öğrenci kitlesi, 'barikatlar'ının vahşice bastırılmasının genel grevi 'ateşleyen fitil' görevini yerine getirmesine dayanarak (oysa bu kronolojik-tarihi bir olgudur) Mayısta, kendilerinin öncü olup işçi eylemlerine önderlik ettiklerini sanıyorlar. Bu besbelli bir yanılsamadır. Kronolojik sırayı; (barikatlar 13 Mayıs gösterisinden önce yani genel grevden önce kurulmuştur) 'fitili ateşleyen'in ya da 'ormanı tutuşturan tek bir kıvılcım'ın (Lenin) rolünü, son analizde belirleyici olan tarihi (kronolojik değil) rolle karıştırmaktır. Ve son analizde Mayısta belirleyici rolü öğrenciler değil işçiler oynadılar."
"Öğrenciler su olguya dikkat etmelidirler: burjuvazinin olayların gerçek sırasını ters çevirmelerine, Mayısta belirleyici rolü oynayan dokuz milyon işçinin genel grevini sessizce geçiştirmelerine nesnel olarak yardımcı olmaktadırlar - şüphesiz öznel açıdan en devrimci niyetlerle...
Öğrencileri kabul etmedikleri bu gerçeğe inandırmak için, onların yararına iki gözlemimi aktaracağım. Bunların ikisi de Sorbonne'un işgaliyle ilgili.
Öğrenciler Sorbonne'u 13 Mayıs gösterileri sırasında yeniden işgal edip kızıl bayrağı çektiler. Sorbonne'u yeniden işgal edebilmeleri ve sonra böylesine uzun süre 'ellerinde tutabilmeleri' 13 Mayıs gösterilerinde yüz binlerce işçinin yer alması ve ikinci olarak da bundan sonra patlayan kitlesel genel grev sayesindedir.
Bu genel grev devletin baskıcı güçlerinin çoğunluğunu, buriuvazi için 'öğrenci cephesi'nden cok daha tehlikeli olan bir cepheye seferber etti. Bu grev ve bu seferberlik olmadan Sorbonne işgali birkaç günden fazla dayanamazdı.
Sorbonne işgalinde işçilerden yardım alınabilirdi
Aynı işgal öğrenciler için nesnel bir 'sorun' çıkardı ortaya. Ama yalnızca kendilerine ait olduğuna pek fazla güvendikleri bir güçlülük duygusu yüzünden -ki tersine bu güç aslında genel grevin gücünden kaynaklanıyordu- bu soruna hemen hemen hiç eğilmediler. Bir işgal, bu yalnızca Sorbonne'un işgali de olsa, irticalen yapılamaz.
Öğrencilerin fabrika işgalleri konusunda hiç deneyleri olmasa da (ki bu onların 'ateş altında' ilk sınanmaları olduğu için anlaşılır bir şeydir) işgal pratiğinde çoktan uzmanlaşmış adamlar vardır. Tabii, bu tür mücadeleyi 1936'da 'başlatan' ve o zamandan bu yana birçok fırsatta bunu geliştirip inceliklerini keşfeden, ve öğrendiklerini unutmamış olan işçileri kasdediyorum. Bunun kanıtı, 1968 Mayıs - Haziran fabrika işgallerinin örnek başarılarında görülebilir.
Fabrika kapılarına gidip hemen işçilere 'yardımlarını sunmak' yerine, Sorbonne öğrencileri aynı zamanda, bu fabrikaların militan işçilerinden Sorbonne'a gelip etkili bir işgalin nasıl yürütüleceğini kendilerine öğretmelerini istemeliydiler; istenmeyen kişiler ve polis ajanlarının -herkesçe bilindiği şekilde- istedikleri gibi Sorbonne'a girip çıkmalarını nasıl önleyeceklerini; gerekirse baskıcı güçlerin saldırısına karşı Sorbonne'u nasıl savunacaklarını onlardan öğrenmeliydiler.
O zaman işgal edilmiş Sorbonne, Mayıs sınıf mücadelesinde öğrenci eylemleriyle işçi mücadelesinin kaynaşmasının belki de biçimlenmeye başladığı en önemli bölge olabilirdi. Bu noktada da sorunu çok açık koymak gerekiyor: öğrenciler işçilerin kendilerine ihtiyacı olduğunu sandılar, oysa gerçekte, işçilerin öğütleri ve desteği biçiminde bir 'yardım'a, en çok bu tür mücadelede yeni olan öğrenciler muhtaçtı."
Fransa'dan diğer ülkelere...
Tüm bu "dost acı söyler" türünden eleştirilere karşın 68 olayları Fransa’dan başlayıp dalga dalga Türkiye de dahil pek çok ülkenin üniversite gençliğini ayağa kaldırdı. Eğitimdeki sorunlardan başlayan kitlesel değişim taleplerini ateşledi. Bir kuşağa adını verdi. Içinde yaşayanların onurla ve başlarını dik tutarak anabildikleri bir savaşımın başlangıcı oldu.
Festivaldeki diğer "68 ve Mirası" konulu filmler - "Fırınların Saati" dışında - Klein’in filmi gibi belgesel değil. İçlerinden en azından "Alman Sonbaharı", "Şaka", "Bay Özgürlük" ve "Her şey Yolunda"yı izlemenizi önerebilirim. "68 ruhu" ile ilgili ipuçları yakalamak, içinizdeki devrimci esintiyi harekete geçirmek için iyi gelecektir. En azından bir Beyoğlu havası alır , yaşanan ve yaklaşan krizlerle ilgili gam ve kasaveti atarsınız üzerinizden. (AE/GG)