1964’de İstanbul’dan 12 bin 387 Yunanistan uyruklu nüfus sınır dışı edildi. Mart-Eylül aylarında İkamet, Ticaret ve Seyrüsefain anlaşmasının feshedilmesi sürecinde “ulusal güvenlik” bahanesiyle sınır dışı edildiler.
6 Nisan 1964’te vize anlaşması iptal edilince yurtdışındakiler Türkiye’ye geri dönemediler. Eylül 1964’te oturma izni yenilenmeyenler de Türkiye’de oturamaz oldular. Bu üç kategorinin de Türkiye’den ayrılış süreci birbiriyle ilişkili.
Bu bilgileri Atina Üniversitesi’nde doktora öğrencisi Yorgos Katsanos “Yasaklı meslekler hakkındaki kanun ve 1964’te bu kanunun Türkiye’de uygulama biçimleri” başlıklı konuşmasında aktardı.
Konuşma 30-31 Ekim 2014 günlerinde Bilgi Üniversitesi’nde düzenlenen “1964 Sürgünü: Türk toplumunun homojenleşmesinde dönüm noktası” uluslararası konferans çerçevesinde yapıldı. İki günlük konferans boyunca Türkiye’den, Yunanistan’dan ve Kıbrıs’tan katılan araştırmacılar ve akademisyenler tartıştılar.
Katsanos Aşkale’ye gönderilen dedesi anısına yaptığı konuşmasında 2007 sayılı ve 1932 tarihli “Türkiye’de Türk vatandaşlarına tahsis edilen sanat ve hizmetler hakkında kanun”u temel aldı. Bu Kanun sürgün sürecini hızlandıran faktörler arasında yer alıyor.
Katsanos devletin sınırdışı edilme süreci öncesi ve sonrasında kanunun nasıl araçsallaştırıldığını ve ne tür sonuçlara yol açtığını tartıştı. Tartışmaya konu alan çalışmanın kaynakları Yunanistan Dışişleri Bakanlığı belgelere dayanıyor.
Katsanos’un konuşmasından satır başları şöyle.
27 Mayıs Darbesi
Yunanistan’ın dönemin İstanbul Başkonsolosu 21 Aralık 1964’te Yunanistan Dışişleri Bakanlığı’na süreçle ilgili genel değerlendirme raporu sundu.
Rapor süreci Türkiye Cumhuriyeti’nin Türkleştirme politikası çerçevesinde ele alıyor, 1920’lerde itibaren kronolojik bir biçimde, Rum azınlığa karşı ne tür önlemler alındığını sıralıyor.
Konsolosun değerlendirmesinde göre 1960’larda Rumlar aleyhine yaşanan gelişmeler 27 Mayıs 1960 darbesinden kaynaklanıyor, sürecin ana nedeni Kıbrıs’taki olayla değil.
60-63 arası düzenlemeler
1962’te yapılan bir düzenlemeyle 1963-64 eğitim yılında azınlık okullarının müdür yardımcılarının Türk olması, müfettişler tarafından sıkı denetime alındı.
Rum Vakıflarının merkezi heyetlerinin lağvedilmesine karar verildi. Kurtuluş’ta Rum okulunun ve Rum Yetimhanesinin tamiratına izin verilmedi.
Aralık 63’den sonra da ‘’Kıbrıs Olayları’’ Yunanistan uyrukluların sınırdışı edilmesinde çok büyük etkisi olduğu söylenebilir.
2007 sayılı Kanun
1930’larda ‘’emek piyasasını Türkleştirmek amacıyla’’ çıkartılan 2007 sayılı kanuna göre yaklaşık 20 meslek yabancılara men edilmişti.
2007 sayılı kanun ‘’halkçılık ilkesi’’ çerçevesinde ve Kemalist elitlerin sürdürdüğü ‘’sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış millet’’ söyleminden ‘’milliyetçi Türk işçisi veya milliyetçi Türk vatandaşı’’ söylemine geçişi de simgeliyor.
1920’lerden 30’lara kadar bir dizi düzenlemeyle Müslümanlık dışı gruplar, özellikle Rumlar ve Yunanistan uyruklular, ticari anlamda bir takım haklarından mahrum oldu.
30 yıl sonra kanun yeniden
1930’larda Türkiye ile Yunanistan arasında gerçekleşen müzakereler sonucunda Türkiye’de yaşayan Yunanistan uyruklulara yasaklanan 20 meslekte patron pozisyonunda olanlar 2007 sayılı kanundan muaf tutuldular.
Emniyet Genel Müdürlüğü 1961 Anayasasının yürürlüğe girmesinden iki ay sonra Eylül 1961’de 1930’ların sonuna kadar uygulanan 2007 sayılı kanunu yeniden uygulamaya soktu.
Böylece ‘’yasa dışı çalışan yabancı uyrukluların bulunması’’ ve ‘’mahkeme yoluyla cezalandırılması’’nın da yolu açıldı.
Artık 2007 sayılı kanunu ihlal edenlerin oturma izni yenilenmeyecek ve bu kişiler sınırdışı edileceklerdi.
Emniyet’in önerisi
Emniyet Genel Müdürlüğü 2007 sayılı Kanun’un yasakladığı mesleklerin yenilenmesini de önerdi. Ekim 1961’de kurulan hükümet bu öneriye pek fazla uymadığı. Ancak, ‘’Yunanistan uyruklu üç papazın mesleklerini icra etmekten men edilerek mahkemeye verilmesi’’ gibi durumlar da yaşandı.
Türkiye bu kararlarını Lozan Anlaşması’na dayandırıyordu. Yunanistan ise Türkiye’nin Lozan ile ilgili yorumuna itiraz etmemekle birlikte bu kararın İkamet, Ticaret ve Seyrüsefain anlaşmasının ihlali anlamına geldiğini iddia ediyordu.
Dokuz öğretmen olayı
1962-1963 öğrenim döneminin bittiği günlerde ikinci Kıbrıs krizi öncesi İstanbul’daki Rum okullarında çalışan dokuz Yunanistan uyruklu öğretmen işten çıkartıldı.
Türkiye iddiası
1951 tarihinde Türkiye ve Yunanistan arasındaki Kültür Anlaşmasına göre Batı Trakya’da bulunan 35 öğretmene karşılık İstanbul’da 35 Yunan öğretmen bulunması gerekiyor. Ancak Türkiye bu dokuz Yunanistan uyruklu öğretmenin de bu anlaşma kriterlerine dahil olduğunu söylüyordu.
Batı Trakya’daki Türk öğretmenlerin kontenjanının da İstanbul’da olduğu gibi 35 kişiden 44 kişiye çıkması gerektiğini vurguluyordu.
Yunanistan iddiası
Bu dokuz öğretmen İstanbul’da doğduklarından anlaşma kapsamında olamazlar.
Müzakereler olumlu bir sonuç vermedi ve bu dokuz öğretmen işten çıkartıldı.
Konsolosun yorumu
Bu kararın sonucunda gayriresmi olarak Yunan uyruklulara yasaklanan meslekler arasına bir yenisi daha eklenmiş oldu.
Ayakkabacılar, terziler...
Ağustos 1963’de ‘’Kıbrıs’’ nedeniyle Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin gerilmesi İstanbul doğumlu Yunanistan uyrukluları, özel olarak 2007 sayılı kanun kapsamına giren meslekleri icra eden patronları etkilemeye başladı.
Örneğin, polis 2007 sayılı kanundan muaf tutulan 35 terzihane ve 64 ayakkabıcı dükkanı sahibine İçişleri Bakanlığı’nın tebliğ ettiği metni okuyarak mesleklerinin 2007 sayılı kanuna aykırı olduğunu ve dükkanlarının kapatılması gerektiğini bildirdi.
Bu kanun kapsamında işyeri mülkiyetlerinin bir sene içerisinde bir Türkiye vatandaşına devredilmesi gerekiyordu.
Şubat 1964’e kadar terzilere ve ayakkabıcılara dükkanlarını kapatmaları yönünde tebligatlar gelmeye devam etti.
‘’Vergi kaçakçılığı’’ gerekçesi
1964 Şubat’ında üç fabrika sahibi Zafranas adlı bir işadamı ‘’vergi kaçakçılığı’’ gerekçesiyle birkaç saat içinde sınır dışı edildi ve işyerlerine el konuldu.
Bu süre zarfında Patrikhane 2007 sayılı kanun çerçevesinde maddi zarar gören Yunan uyruklulara 100 bin lira maddi yardımda bulundu.
Tek taraflı iptal
Türkiye 16 Mart 1964’te “Seyahat, Ticaret ve Seyrüsefain Anlaşması”nı tek taraflı olarak iptal etti, Yunanistan uyruklular ortada kaldı.
1960 askeri darbesinin hemen ardından gerek hükümet üyelerinin demeçleri gerek basında Batı ve Yunanistan emperyalizmine karşı söylemler gözlemlendi. 1964’den itibaren bu söyleme İstanbul Rumlarının da yerleştirildiğini görüldü.
Kışkırtıcı haberler
Ocak 1964 sonrasında basının Türk halkını nasıl kışkırttığının açık bir şekilde görülüyor (Rıdvan Akar ve Hülya Demir’in çalışmasına atıfla).
Örneğin Son Havadis gazetesinde “16 milyonerin işini bıraktığına” dair bir haber yayınlandı.
Cumhuriyet gazetesinde ise “Türk iş çevresinin Türkleştirme politikalarını memnuniyetle karşıladığına” dair haberler çıktı.
Ya dükkanını kapat, ya da...
16 Mart 1964 itibariyle dükkan sahibi Yunanistan uyruklular 15 gün içinde mekanlarını kapatacaklar, dükkanlarını bir Türk vatandaşına devredemeyecekler ve herhangi bir mesleği de icra edemeyeceklerdi.
Bu süre zarfında yoğun bir şekilde dükkanlarını kapatmayanların sınırdışı edileceğine dair uyarılar sürüyordu.
Ve ayrıldılar
Yasal Tebligatı imzalamak zorunda kalan, işyerleri elinden giden ve hiçbir gelirleri kalmayan Yunanistan uyruklular Türkiye’den ayrılmak zorunda kaldı.
Yunanistan uyrukluların 1933’ten itibaren başka bir iş bulmak için iki sene zamanları vardı, bu zaman sınırı Ağustos 64’de bir seneye, anlaşmanın feshi döneminde ise 15 güne düşürüldü.
İlave meslekler
2007 sayılı kanun çerçevesinde yasaklanan mesleklerin kapsamı izafi bir şekilde yorumlandı, mesela kasket imalatıyla uğraşanlar listesine her türlü şapka işiyle uğraşanlar da dahil edilmişti.
Ayakkabı satıcılığı kategorisi içerisinde ayakkabı imalatçılığı dahil edildi, imalathanede çalışanların da işlerine son verildi.
Yasaklanan inşaat işçiliğinin yanına müteahhitlik ve mimarlık da eklendi.
Son olarak kuyumculuk, bakkallık gibi meslekler 2007 sayılı kanuna dahil olmadığı halde bu işi yapan Yunanistan uyruklular dükkanlarını kapatmak zorunda kaldılar.
Konsolosluğa başvuruyorlar
16 Mart-16 Nisan 1964 arasında 36 kişi sınır dışı edildi ve yaklaşık 300 kişi 2007 sayılı kanun kapsamında işlerini bırakmak zorunda kaldı.
Dükkanlarını kapatmak zorunda kalan 11 kişi İstanbul’daki Yunanistan Konsolosluğu’na bir dilekçeyle sıkıntılarını iletti.
Konsolosluğa dilekçe
“Dört ay evvel aşağıda imzası bulunan 11 kişi henüz sınırdışı edilmemişti ve dükkanı kapatılmamıştı. Devletin aldığı önlemler yüzünden bulunduğumuz ekonomik vaziyet berbat, açlık nedeniyle ölüm tehdidiyle karşı karşıyayız.
‘’Devlete borcumuz olmamasına rağmen mallarımıza el koydu, ekonomik eşyalarımız mali bürolar tarafından haciz edildi.”
Düzenlemeleri aşan kuşatma
Tüm bu gelişmelerin devamı olarak vergilerin yükseltilmesi, dükkanların kapatılması, çalışma izinlerinin iptal edilmesi, boykotlar ve sınırdışı edilmeler yaşanmaktaydı.
Kapatılan dükkanların sahipleri ve çalışanları ekonomik sıkıntılar dışında başka sorunlarla da karşılaşmışlardı.
Türklerin iş yaptıkları Yunanistan uyruklulara borçlarını ödememeye başlaması, Türkler ve Rumlar arasındaki esnaf ilişkisinin bozulması, bankaların Yunan uyrukluların işlerini polise haber vermesi, Yunanistan uyruklu şirket çalışanlarının işlerinden kovulması örnekleri yaşandı.
Terk etmediler, ettirildiler
1964’te Türkiye uyruklu ve Yunanistan uyruklu Rumlar farklı gerekçelerle ülkeden ayrılmak zorunda kaldılar.
2007 sayılı kanunun uygulanış şekline bakıldığında şu anda bile Türkiye’de hakim olan “Rumlar kendiliğinden ülkeyi terk ettiler” söyleminin doğru olmadığını ve gitmek zorunda bırakıldıklarını görülüyor. (ÖK/BA)