Milli Eğitim Bakanlığı, Ankara dışındaki illerde 19 Mayıs törenlerinin statlarda kutlanmasını iptal ederek, kutlamaların okullarda yapılması kararını aldı.
Aslında 19 Mayıs törenlerinin tümden kaldırılması, toplumun sivilleşmesi yönünde atılmış önemli bir adım olması nedeniyle daha isabetli bir karar olurdu. İleride umarım bu da olacak!
1938 tarihinden itibaren yasayla, "19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı" olarak kutlanmaya başlanan bu günün dayanağını, Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkışı oluşturuyor. Türkiye Cumhuriyeti, kendi resmi tarihini de, bugünden başlatır.
Murat Belge'nin kısa bir süre önce "Militarist Modernleşme" adında hayli yoğun ve hacimli bir kitabı yayınlandı.
Bu kitabı üzerine "Taraf Kitap-Ocak 2012" sayısında yapılan bir söyleşide Belge: "Bir ülkenin militarist olduğunu söylemek için bakmamız gereken yer toplumun askeri mantığı ve askeri değerleri benimsemiş olma derecesidir. Eğer bir toplumda askerler, askeri değerlerini sivil olanlara da kabul ettirmiş ise o zaman bu topluma militarist deriz" diyor.
Ve söyleşinin ilerleyen kısmında Belge, "...askerin iktidarda olduğu her yönetim militarist olmadığı gibi sivilin iktidarda olduğu her yönetim de demokratik değildir. Bence AKP'nin de militarist bir anlayışı var ama bunu uygulayacak bir ordusu yok henüz" diyerek, bir önceki paragrafı hem açıyor hem de tamamlıyor.
Militarist topluma karakterini rütbeli elbiseler değil, o elbiselerin zihniyetinin sivil alandaki egemenliği veriyor. Buna ilişkin sıcak ve tipik bir örnek verelim: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde insan hakları dersi veren Prof. Dr. Anıl Çeçen Kürt sorunu için "İnsan Hakları Sözleşmesi geçerliliğini yitirdi. Savaş hukuku uygulansın. Göstericilere füze atılsın. Türklere doğum kontrolü yapılıyor, ama yoksul Kürtlerin on çocuğu var. Ben araştırdım Dünya Bankası bunlara para ödüyor. Ortada bir plan var." şeklinde konuşuyor.
Hukuk fakültesinde insan hakları dersi veren bir hocanın ırkçı, askerlerin Kürt göstericilere füze atmasını önerecek kadar militarist ve çok çocuk yapmanın bir plan dâhilinde olduğunu söyleyecek kadar paranoyak birisinin sivil elbise içinde olması, onun sivil zihniyete sahip olduğunu göstermiyor.
İnsan hakları dersi veren bu hoca, klasik müzik konserlerinin müdavimi olan ama insan derisinden de abajur yaptıran Nazi generaline benziyor!
Nice böyle sivil akademisyenler, bürokratlar ve kimi hükümetler geldi geçti; bunların hepsi kraldan daha fazla kralcı bir zihniyetle topluma askeri değerleri hem eğitim hem de yasalar yoluyla giydirdiler.
Okullarda, sokakta, kamu alanlarında militarist zihniyetin ürünleri olan bir yığın uygulamayı gelenekselleştirdiler.
Yasalarda Türk Bayrağının nerelere ne zaman asılacağı belirtilmiş olsa da, uzun zamandan beri her tarafa çeşitli ebat ve büyüklüklerde bayraklar asılıyor. Milliyetçi bir hezeyanın sonucu olarak, bir bayrak fetişizmi toplumu sarmış durumda.
Türk bayrağı motifli araç, gereçler, çıkartmalar pıtrak gibi ortalığı sardı. Daha büyük bayrak yapma, daha yükseğe bayrak asma, bir mesleki yürüyüşte bile çok sayıda Türk bayraklarının taşınması vs., tüm bunlar totaliter sistemlerin ve özel olarak da, Nazi partisinin miting ve yürüyüşlerini çağrıştırıyor.
Dernek, kooperatif ve hatta kıytırık bir apartman genel kurulunda bile bir Türk bayrağı ve Atatürk posteri bulunduruluyor ve şehitler adına bir dakikalık saygı duruşu yapılıyor.
Öyle bir geleneksel hale getirilmiş ve sivil alan üzerinde öyle bir hâkimiyet kurulmuş ki, bunu uygulamayanlar hakkında her türlü sözlü saldırı, tehdit ve şiddet uygulamaya varacak derecede saldırıda bulunuluyor.
Toplu konut sitelerinde bile Atatürk köşeleri veya Atatürk büstünün konulduğu yerler yapılıyor.
Medya her türlü militarist yayın ve savaş çığırtkanlığı yapmakta öncü rolü kimseye bırakmıyor. Öyle ki hala logosunda "Türkiye Türklerindir" sloganını taşımaya devam eden gazete var.
Okulların ve sınıfların duvarlarına asılmış militarist sözler, milliyetçi çizgilerinin hâkim olduğu Türk büyükleri portreleri ve savaş tarihi mizansen resimleriyle buralar bir kışla görünümünde.
Maçlarda seyirci kitlesinin çoğunluğuna denk düşecek ve onları galeyana getirecek marşların ve sloganların atılması, siyasi havaya göre ayarlanıyor.
Onuncu Yıl Marşı, kimi düğünlerin ve toplantıların 'milli' marşı haline getirildi. Bu sivil alanlarda askeri marşlar söylenmekte. Yani alan sivil, ama katılımcılar militarist!
Vicdani ret konusunda devletin ve genel olarak toplumun insan haklarını hiçe sayan despotik anlayışı örtüşüyor.
"Her Türk asker doğar", "Asker milletiz", "En büyük asker bizim asker", "Mevzubahis vatansa gerisi teferruattır", "Güçlü ordu, güçlü Türkiye" sloganlarının toplumdaki geniş ve derin yaygınlığı, militarist zihniyetin sivil toplumu alabildiğine sınırlandırdığının ve hatta teslim aldığının bir göstergesi.
19 Mayıs veya diğer 'milli günler'in törenlerindeki askercil gösterilere ve afakî nutuklara baktığımızda, totaliter ülkelerde uygulanan bayram veya anma törenlerinin bir kopyasını görüyoruz.
Bir ay kadar önce liderleri Kim Jong Il'in ani ölümü sonrası Kuzey Kore halkının günlerce ağlamasını televizyonlardan izleyip gülüyor ve şaşırıyoruz. Oraya dışarıdan bakarak bu absürtlüğü daha net görebiliyoruz ama kendi gözümüzdeki çöpü göremiyoruz. Yani içerden, kendimize bakamıyoruz. Hem işimize gelmiyor hem de militarizm gözlerimize mil çekmiş!
Cumhuriyet projesi, militarist bir devlet ve toplum yaratmayı başarmıştır!
Ancak demokratik bir toplum olabilmenin verilerine de sahip olduğumuz unutulmamalı. (HŞ/HK)