Ütopyalar, yaşanan dönemin toplumsal ve siyasal düzenine karşı, farklı bir coğrafyada oluşturulan, bir başkaldırı içeren, ideal toplum tasarımlarıdır. Mevcut düzenin yerine alternatif olarak sunulan bu tasarımlarda, genel olarak, en iyi olana, eşitliğe ve mutluluğa özlem duyulduğu gözlenir. Semavi dinlerin cennet tasarımlarının da bu özlemle ortaya çıktığı söylenebilir. Yazıldıkları dönemin genel sorunlarını ve kaygılarını bulabileceğimiz ütopyalarda, eşitlik özlemine karşı bireyin önemsiz bir hale getirildiği ve toplumun ön plana çıkarıldığı gözlenir. Bu nedenle çözüm arayışları toplumun genel mutluluğunu ve eşitliği sağlamayı amaçlar.
Ütopyaların2 eşitlik arayışına rağmen toplumsal cinsiyet konusundaki çözüm önerilerinin başarısız olduğu açıktır. Bu eşitlik/eşitsizlik toplumsal roller ve haklar söz konusu olunca kendini gösterir. Ütopyalarda toplumsal rol dağılımının çoğu zaman kadın erkek gözetmeden, oluşturulduğu görülür. Bu nedenle ütopyalarda kadın ve erkek eşitliğinin sağlandığı yanılgısına düşülebilir. Fakat haklar konusuna gelince durumun böyle olmadığı açıktır. Çoğu zaman ataerkil ideolojinin izleri haklar konusunda eşitliğin saptanmadığını ve erkek aklın ön plana çıkarıldığını/el üstünde tutulduğunu açıkça gösterir.
Bu yazı, Utopia3 ve Güneş Ülkesi'nden yola çıkarak, eşitliği amaçlayan toplumsal tasarımlarda da toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin gözlemlendiği zannından hareket edecektir. Bu yolla günümüzde de eşitliği amaçlayan -daha doğru bir deyişle amaçlıyor gibi görünen- yasaların da, aynı şekilde, amacına ulaşamadığı sonucuna varılacaktır. Bu yazıda amaçlanan, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin bir şekilde son bulacağı düşüncesine karşı, beş yüz yıl öncesinde de benzer sorunların var olduğunu ve buna bir çözüm bulunmadığını göstermektir. Bu nedenle öncelikle Utopia ve Güneş Ülkesi'nde kadının toplumsal rolleri, hakları ve nasıl kurgulandığı ele alınacaktır. Ataerkil düşüncenin izlerini taşıyan bu tasarımlarda toplumsal cinsiyet sorunu incelenecektir. Daha sonra günümüzde eşitliği amaçladığını söyleyen yasaların da toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini neden aşamadığının ve bunların nedenlerinin üzerinde durulacaktır.
Utopia ve Güneş Ülkesi'nde toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri
More ve Campanella'nın devlet tasarımlarında toplumsal cinsiyete bağlı olarak oluşan ayrımlaşma belirgindir. Döneminin toplumsal, siyasal ve ekonomik yapısından etkilenerek ortaya çıkan bu ütopyalar ataerkil düşüncenin etkisinde kalmıştır. Çünkü döneminin toplumsal cinsiyet ilişkilerinden de etkilenmiştir. Utopia ve Güneş Ülkesi'nde belirgin bir toplumsal cinsiyet analizi yapılmamışsa da, kadının kamusal (siyasette, işte ve eğitimde) ve özel (aile içinde, cinsel yaşamda) alandaki yerinin nasıl kurgulandığına değinilmiştir. "Kamusal yaşamda kadına sınırlı bir yer verildiği, kadınların kadın cinsiyetine ait olduğu varsayılan roller içinde tanımlandığı ve ancak devletin sürekliliği ve esenliği söz konusu olduğunda bir yer edinebildikleri"4 gözlenir.
Ütopyalarda kadın ve erkek ilişkileri dönemin değer yargılarına bağlı olarak düzenlenir. Devletin kurumları toplumsal cinsiyet ilişkilerine göre yapılandırılır -kadın ve erkeğe özgü alanlar belirlenir. Kadın daha çok ev içi, ücretsiz ve daha düşük prestijli işlerde yer alırken erkek kamusal, ücretli ve daha yüksek prestijli işlerde çalışır.5 Bunun sebebi devletin kadın üzerindeki baskısı olabileceği gibi, çocuk yaşlardan itibaren kadın ve erkek olmanın ne demek olduğunun öğretilmesi de olabilir. Arada yüzyıllar da olsa, kadının söz konusu durumunun kadının günümüzdeki konumu ile paralellikler gösterdiği söylenebilir.
Thomas More'un 1516 yılında yazdığı Utopia'sında ve Thoma Campanella'nın 1643 yılında yayınlanan Güneş Ülkesi'nde6 özellikle kadınların itaatkâr olması beklenir. Her iki toplum tasarımında da görevler ortak bir şekilde dağıtılır. Fakat haklar konusunda, ataerkilliğin de etkisiyle, durum farklılaşır; erkeklerin kadınlardan daha üstün haklara sahip olduğu açıkça görülür. Yani toplumun tüm fertleri için eşitlik amaçlandığı varsayılsa da bunun böyle olmadığı anlaşılabilir. "[Y]emekleri pişirip kotarmak ve her şeye çeki düzen vermek ödevi, sırayla her ailenin kadınlarına düşer. [E]rkekler duvardan yana otururlar, kadınlar karşılarındadır. Birdenbire yemeği bırakmalarını gerektiren bir durum olursa, kimseyi rahatsız etmeden kalkıp çocukların odasına gidebilirler.7
Utopia'da devlet yönetiminde, hukuk sisteminde, dini görevlerde ve aile içinde erkek önceliklidir. Yani bu kurumlarda ataerkil bir yapılanma söz konusudur. "Aile içinde erkek, aile değerlerini koruyan ve tüm aileyi yönlendiren, otoritenin onun elinde toplandığı kişi konumundadır."8 Paternalist düşünce baskın olduğundan, aile içinde ve devlet yönetiminde baba veya erkek iktidarı ele almıştır. Bu nedenle kadınlardan itaat beklenmektedir. "Kocalar karılarını, ana babalar da çocuklarını yola getirmek için gerekeni yaparlar."9 Kadın ise, günümüzde de kadın sorumluluğunda olan görevleri, aile içi görevleri, üstenmek durumunda kalmıştır.
Erkeklerin kadınlardan istediği şey itaatkâr olmaları, ev içi görevleriyle ilgilenmeleri ve erdemli olmalarıdır. Kadınların fiziksel güzelliğini önemsemeyen Utopialılar, doğuştan gelen yüz ve beden güzelliğini önemserler. Bu güzelliği artırmak için boyalar kullanmak -makyaj yapmak- oldukça ayıp sayılır. Çünkü kadının kocasının gözünde yükselmek için yapması gereken boya sürmek değil, dürüst ve alçakgönüllü olmasıdır.10 More, Utopia'yı kadınların kamusal alandan uzak tutulduğu, cadı avlarının sürdüğü, ekonomik koşulların zorluğu nedeniyle kadınların fuhuş yapmak zorunda kaldığı bir dönemde yazmıştır.11More'un sunduğu toplum tasarımında dönemin koşullarına nazaran daha sağlıklı bir yaşam sunulsa da toplumsal cinsiyete bağlı ayrştırma gözden kaçmaz.
Güneş Ülkesi'nde de Utopia'da olduğu gibi toplumsal cinsiyet ayrıştırması açıkça gözlenir. Burada da kadına verilen cezaların daha katı olması, kadının daha itaatkâr olmasının beklenmesi, kamusal alanların toplumsal cinsiyet ilişkisine göre yapılandırılması ve erkeğin ayrıcalıklı konumda olması söz konusu. Kadınlar ülkenin faydası için erkeklerle birlikte görev alırken, devlet yönetiminde hiçbir şekilde yer almazlar. Güneş Ülkesi'nde kadınlar, savunma ve çocuk bakımında gerekli oldukları için eğitim görürler. Aynı zamanda, Utopia'da ve günümüzde de kadının sorumluluğunda olan işler, daha kolay olması gerekçesiyle kadına verilmiştir:
Gerek kol gücü gerekse zihin gücü isteyen her iş kadın ve erkek için ortak; şu farkla: Fazla güç ve uzun yol yürümeyi gerektiren işler erkekler tarafından yapılıyor, örneğin toprağı sürme, ekme, hasat toplama, harman yerinde ya da bir ihtimal bağbozumunda çalışma gibi işler. Ama koyun sağma, peynir yapma gibi işler için genellikle kadınlar tercih ediliyor. Ayrıca yine kadınlar kentin civarındaki bahçelere gidip ot topluyor, topladıklarını ayırıyor. Oturarak yapılan ya da durağan işleri de kadınlara bırakmışlar, örneğin dokuma, örgü örme, iplik eğirme, dikiş dikme, saç ve sakal kesme ilaç hazırlama ve her türden giysi dikme. Buna karşın kadınlar marangozluk işlerine, demirciliğe ve silah yapımına karışmıyor. [A]yrıca yemek hazırlamak ve sofra kurmak da kadınların görevi.12
Utopialı kadınlar gibi buradaki kadınların da güzel görünmek için makyaj yapması, uzun boylu görünmek için topuklu ayakkabı ve uzun elbise giyinmesi yasak. Bu durum o kadar ileriye gitmiş ki, bu duruma karşı çıkan kadın ölüm cezasına bile çarptırılabiliyor. Güneş Ülkesi'nde kadın ve erkeğin cinsel ilişkisi devlet tarafından belirlendiği gibi, çocuklarının bakımını da devlet üstlenir. Kız çocukları kadın öğretmenlerin himayesine verilirken, erkek çocukları erkek öğretmenler tarafından yetiştirilir.13 Böylece toplumsal cinsiyet rolleri daha küçük yaşta verilen eğitimle öğretilir/empoze edilir.
Eşitliği amaçlayan bir başka devlet tasarımı olan Güneş Ülkesi'nde de erkek ön plana çıkarılmış, hatta insan kavramını erkek cinsi ile bütünleştirmiştir. Devletin kadın ve erkek üzerindeki hâkimiyeti kadın üzerinde yoğunlaşmış, özel alanda ve kamusal alanda ataerkil bir yapılanma söz konusu olmuştur. Kadın ev içi görevlere veya ona ait olduğu düşünülen görevlere sıkıştırılmış, ona yüklenen rollere göre davranması istenmiştir.
Her iki toplum tasarımında da itaatkar, baskı gören, belirlenmiş rollere sıkıştırılan bir kadın imajı çizilmektedir. Ataerkil ideolojinin ışığında ve erkek yazarlarca yazılmış bu ütopyalar çağının kadın imajına göre olumlu anlamlar taşısa da otoriter zihniyetin zincirlerinden sıyrılamadığı açıktır. Bundan beş yüz yıl öncesinde de, şimdi de kadın ona yüklenen rollerden, baskı görmekten, ev içine hapsedilmekten ve toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinden kurtulamamıştır.
Günümüzde toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri14
Peki, yüzyıllar öncesinin toplum tasarımlarından günümüzde yapılan yasalara gelene kadar kadın ve erkeğe verilen haklar konusunda neler değişti? Bugün, toplumsal, siyasi ve ekonomik yapıyı daha iyi hale getirmek için alınan kararlar, koyulan yasalar da tıpkı beş yüz yıl öncesinde oluşturulmuş ütopyalarda olduğu gibi toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini/cinsiyetçiliği önlemekte başarısız. Daha doğru bir deyişle alınan kararlar eşitliği amaçlıyor gibi görünse de aslında bu konuda atılan adımlar bir ileri iki geri gidiyor. Eşitliği amaçlayan yasalar, pozitif ayrımcılığı sağlayacak yasalar yapılmadığı gibi fırsat eşitliği sağlayan haklar geri çekiliyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri, oluşturulan yasalarla tekrar tekrar üretiliyor ve sonuç yine kadının aleyhine oluyor.
25 Mayıs 2010 tarihinde Resmî Gazete'de yayınlanan "Kadın İstihdamının Sağlanması ve Fırsat Eşitliğinin Sağlanması" konulu genelgede istihdamda kadın ve erkek eşitliği, fırsat eşitliği ve bu konuda yapılacak projeler ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği yapılmadan eşit işe eşit ücret konuları yer alıyor. Oysa pozitif ayrımcılık ya da fırsat eşitliği adı altında kadınların ağır işlerde çalışması ve gece vardiyası ile ilgili koruyucu yasalar ve erken emeklilik haklarını geri çeken de bu yasaları yapanlar. Yani bir yandan kadın erkek eşitliği/eşitsizliği için çabalıyor görünen devlet diğer yandan kazanılmış hakları geri alıyor.15
Genelgenin dokuzuncu maddesi "İl İstihdam ve Mesleki Eğitim Kurulları tarafından iller bazında yapılacak iş piyasası analizlerinden hareketle kadın istihdamı için ön plana çıkan sektörlere yönelik mesleki beceri eğitimlerine ağırlık verilmesi"ni sunuyor.16 Böylece kadın yine kuaförlük, hastabakıcılık, temizlik, dikiş nakış gibi kadınlara "uygun" işlere mahkûm edilirken, erkekler teknolojinin yoğun olduğu alanlara yığılmaktadır.17
Ayrımcılık sadece bir dışlama ve engelleme mekanizması değil, aynı zamanda toplumu düzenleyen bir ilke (Varikas, 2009), bütünlüklü bir iktidar ve egemenlik sisteminin bir sonucu. [K]adınlaşan iş kollarının değerinin düşmesi esnekleşmenin cinsiyetli bir süreç olması bu olguyu ifşa eden ayrımcılık mekanizmaları. Kadınların, cinsiyetleri yüzünden engellenmeden, ücretli emek ordusunun içine çekilerek ayrımcılığa maruz kalmaya devam etmeleri, "fırsat eşitliği" ve "eşit işe eşit ücret" hedeflerinin feminist politika için gerçekçilikten uzak ve o ölçüde cılız hedefler olduğunu ortaya koyuyor.18
Aynı şekilde bir yandan annelik iznini ebeveynlik izni olarak değiştirerek kadınların yükü kolaylaştırılmış görünse de erkeklerin bu izni kullanmayacakları açıktır. Ebeveyn izni, "babalık izni" olarak değiştirilmesi, çocuk bakımının sadece kadınlara ait olduğu düşüncesini de değiştirebilir. Bu noktada değiştirmesi gereken diğer konu kreş ve bakım evleri ile ilgili madde olur. Bu maddenin erkek çalışanları kapsaması, babanın da çocuğunun bakımını üstlenebilmesi anlamına gelir.
Sonuç olarak; ideal toplum tasarımlarında ve bugün ideal toplumu amaçlayan yasalarda toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin başat olduğunu görmek mümkün. Her defasında eşitliği amaçladığını düşündüren toplum tasarımları ataerkil ideolojinin yolundan ayrılamamış ve kadın söz konusu olduğunda sağlanan haklar konusunda sınıfta kalmıştır. Aynı şekilde bugün, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini ortadan kaldırmayı amaçlayan yasalar da ataerkil ideoloji ile yapılandırıldığından ve kadının belli rolleri olduğu görüşünden kurtulamadığından başarılı olamamıştır. Kadının evdeki yükünü hafifletmek konusunda herhangi bir adım atılmadığı gibi, kadına yönelik pozitif ayrımcılık sağlayan yasaların kaldırılması söz konusu olmuştur. Oysa yapılması gereken, bunun aksine, cinsiyetçiliği önleyen, kadın işçilerin haklarını kollayan ve pozitif ayrımcılığı gözeten politikalar üretmektir. (EK/EÜ)
________________________________________________________________________________
(1) Elif Kutlu, Kocaeli Üniversitesi, Felsefe Yüksek Lisans.
(2)Bu çalışma, klasik ütopyalardan Utopia (Thomas More) ve Güneş Ülkesi (Thoma Campanella) üzerinde yoğunlaşacaktır.
(3)Çeviride kaynağın adı Ütopia olarak kullanıldığından, bu yazıda da Ütopya yerine kaynağın özgün ismi olan Utopia kullanılacaktır. (Thomas More, Utopia, çev. Sabahattin Eyüboğlu, Vedat Günyol, Mina Urgan, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2008.)
(4)Yasemin Temizarabacı Yıldırmaz, Kadınların Ütopyası Ütopyanın Kadınları, İstanbul: Sel Yayıncılık, 2005, s. 14.
(5)A.g.e., s. 22.
(6)Thoma Campanella, Güneş Ülkesi, çev. Çiğdem Dürüşken, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2008.
(7)Thomas More, s. 53.
(8)Yasemin Temizarabacı Yıldırmaz, s. 44.
(9)Thomas More, s.76.
(10)Thomas More, s. 77.
(11)Yasemin Temizarabacı Yıldırmaz, s. 45.
(12)Thoma Campanella, s. 65.
(13)Thoma Campanella, s. 77.
(14)25.05.2010 tarihli "Kadın İstihdamının Sağlanması ve Fırsat Eşitliğinin Sağlanması" konulu genelge üzerinde durulacaktır.
(15)Gülnur Acar-Savran, "Kadın İstihdamı Genelgesi Vesilesiyle", Amargi Güz 2010, Sayı:18, s. 5.
(16)http://rega.basbakanlik.gov.tr/eskiler/2010/05/20100525-12.htm
(18)Gülnur Acar-Savran, s. 5.