Onlar, her gün başlarını yastıklarına koyduğunda rahat bir nefes aldıktan sonra çocuklar gibi güzel uyuyamıyordur umarım. Bu yaptıklarının; adalet diye bir şey varsa dünyada, yanlarına kar kalmaması gerek diye düşündüm. Unutmadım. Her zaman, her yerde hatırlatmayı da boynumun borcu bildim.
Işte o günden bir fotoğraf. Yangın merdiveninden inen, arkada gördüğünüz kişi Aziz Nesin. Oradaki itfaiye memuru, az sonra bu kişinin Nesin olduğunu öğrenecek ve suratına bir tane patlatarak o merdivenden aşağı uçmasını sağlayacak. Merdivenin diğer ucunda otel var. Birazdan alev alacak. Önde yırtınan arkadaş o zamanın Refah Partili belediye meclis üyesi Cafer Erçakmak'tır. Gazanız mübarek olsun, diyor orada toplanmış ahaliye. Kendisi yargılanamadı. Yargılanmayacak da. Sanırım şu sıralar Fransa'da yaşamaktadır.
35 insan vardı o otelde. Bunlardan ikisi de çok sevdiğim iki şairdi. Metin Altıok ve Behçet Aysan.
Yıllar sonra, adına konulan şiir ödülünü alırken Behçet Aysan'ın çok sevgili kızı Eren ile tanıştım Tüyap Kitap Fuarı'nda.
O gün, diyordu Eren, biz annemle evdeydik. Televizyonda önce babamın adını duydum; sonra bir yangın haberiyle karşılaştık, sonra sonra da bu psikiyatr şairin ölümü...
Yıllar sonra Eren babası için şöyle yazacaktı:
"Babam kapıyı üç defa çalardı... Kocaman bir sevinci sürükleyerek koşardım evimizin eşiğine. Akasyalı bir sokağa bakan küçük evimizin balkonunda her akşam aile sofraları kurulurdu. zaman mavi benekli kelebek kanatlarında uçuşurdu. Ölüm öyle çok uzaktı ki bize. Kimse bir mezar taşının yanından geçeceğini bile ummazdı. Ölüm, hep hasta yataklarının temiz kokusu, beyaz çarşaflar içerisinde hatırlanır. Beyaz periler bir görünür, bir görünmez, kaybolur, şıpıdık terlik sesi ile kapılar açılıp kapanırdı. Ölüm giz dolu telaş içinde gelir, buhur yükselir, tahta sandıklar kilitlenirdi. Rahvan atlar bilinmeze koşar, meçhule giden bir gemi limandan kalkardı. O günlerde babam bana, kocaman bir gözlük, bir uçak büyüklüğünde gazete, her gün değişen kitap adları gibi gelirdi."
Kitaplarla uğraşan, kocaman bir gözlük, gazeteler, hep sigara içen bir adamdı Behçet Aysan. Yanıp gitti kül oldu... Aysan'ın karısı Adviye Abla kanser oldu yıllar sonra. Eren babasızlığının yanına bir de annesizliğini ekleyecekti... Şöyle yazmıştı:
"Defalarca ameliyat masasına götürdüler annemi. O gideceği yeri bilerek ince bir çizgi gibi gülümsedi. Ölümünden bir gün önce saatlerce konuştuk.-
-Kendini niye bu hale getirdin anne?
Ikimiz de biliyorduk artık geriye dönüşün olmadığını. Gittiği yolun çıkmaz bir sokakla birleştiğini daha önce bilseydi, kendini korur muydu, sanmıyorum.
-Babamı çok mu sevdin anne?
Sen olsaydın sen de severdin dedi olanca mahcupluğuyla, sarıldım ona. Kara gözlerine baktım, kaşlarına. Son konuşmalarımızdı bunlar. Annemi bir kefen içinde gördüğümde de yaz başıydı, babama yakın bir mezar bulduk ona. Şimdi sanki bir pencereden babama bakıyormuş da en azından onu gördüğü için iyiymiş gibi geliyor bana."
Aysan'dan bir şiir
S E L İ M İ Y E
ses ver, suların yelesini bırak aksın, söz ver
damlasın çocuk yaralarına koşarkenki şeyler
sana yeniden sus diyecekler, başla anlatmaya
olsun, kim kocaman bir ölü görmek ister
ay parçalanırken düşer tam kalbin üstüne.
tam kalbin üstüne belki bir rüzgâr getirmiştir
o şimdi tankerlerin yanaştığı yıkık iskeleye
salacak, uzak bir anı olarak orda kalsın
kadife ceketim, ağız mızıkam ve on üç yaşım
hepsi orda kalsın çok uzak bir çağ olarak.
istemem vermeyin geri dönen mektuplarımı
ağır bir tramvay, akşamüstü, çın, paşakapısı
bu saatler okul dönüşüdür, gökyüzü bile yatılı
deniz , martılar ve acı hepsi aynı yöne gider
düşlerin gündüz ve gece olarak ikiye ayrıldığı.
bir ranzaya çıkarak kırık camlı pencereden
mor sarı ışıklarla dolardı trenler koğuşa
haki battaniyelerdi sarıldığım annemin eli
ve tahta dolap kapaklarında istasyon adları
sanki bin kilometre uzakta bir şehirdi haydarpaşa.
hep onu aradım tutuşan samanların yanışını
suyun sıcak bir kan gibi külrengi akışını
siyah arabaların çektiği düşlerimin yıldızları
sessizce adıdır bir direnişin ve aşkın yalvarışı
yaşayıp yıllar sonra aynı koğuşta tutuklu olarak. (OC/TK)