Yaklaşık bir hafta önce izlediğim bir haber kafamda şu soruların oluşmasına sebep oldu: "Ceza nedir? İzafi bir kavram gibi ülkelerde değişiklik gösterir mi? Ve hangi suçun cezası 'idama çarptırılmak' olabilir?"
Haber "Cezalar Arasındaki Uçurum Farkı” başlığıyla yayınlandı.Şöyleydi: "Tahran Emniyet Müdürü Rıza Zarey bir genelevde altı kadınla grup seks yaparken yakalandı." Ama asıl haber bu değil,ceza olarak kadınlara "idam",emniyet müdürüneyse "kırbaç" cezasının uygun görülmesiydi "İslam Devrim Kuralları"na göre... Haberi izlerken 21.yüzyılda bu olaylara şahit olmanın inanılmaz ürpertisini yaşadım.
Nerede yaşama hakkı?
Her ülkenin bir anayasası ve yönetim biçimi vardır ama suçu ne olursa olsun, yineliyorum, ne olursa olsun hiçbir insan idam cezasını hak etmez. Nerde yaşama hakkı ve bu hakkı hiçbir şeyin ihlal edemeyeceği düşüncesi? İnsanlar hangi hakla başka bir insanın canını almaya kendilerinde hak görüyorlar? Tanrı da görüyor iyiyi, kötüyü, suçluyu, günahsızı; isterse o bu dünyayı o altı kadının başına yıkabilirdi, ama yapmadı. Ve o bir şey yapmamışken yönetim kendini tanrılaştırarak, halkı da kendine kul yaparak 21. yüzyılın dehşet verici örneklerini oluşturmaya devam ediyor.
Kimi ülkelerde idam cezası yokken kimilerinde İran'daki gibi şartlar daha da katılaşarak sürüyor. Bence doğru evrenseldir, bir doğru var ama uygulanan doğrular ülkeden ülkeye değişiklik gösteriyor. Yönetim biçimi, ister cumhuriyet,ister şeriat, ister monokrasi olsun, zaman; ister orta çağ,ister milyar yıl sonra olsun, idam cehaletin ve vahşetin göstergesi.
Cezada ayrımcılık
Cezaların (kadına ölüm, erkeğe kırbaç) arasındaki uçurum aynı zamanda cinsiyet ayrımcılığını, tabii bir de toplumdaki statü farkının İran adaletindeki önemini gözler önüne seriyor. Ne de olsa onlar birer kadın ve seks işçisi olmaktan ibaret (!), ama Zarey koskoca Tahran Emniyet Müdürü!
Bazen düşünüyorum nasıl bir dünyada yaşıyorum diye ve sadece korkunç bir sessizlik hissediyorum... İran ve onun gibi devletler tarihi karalamaya devam ediyor. (EB/TK)