İnsanım,insanız; özgürlüklerimiz ve haklarımız varmış insan olduğumuz için. Bir de allanıp pullanıp yasal çerçevelerde önümüze getirilen sözde özgürlükler. İnsan bir düşününce... Din ve vicdan özgürlüğü,seyahat özgürlüğü, basın yayın özgürlüğü ve bence insanın yaşama hakkından sonra gelen en büyük özgürlüğü sayılan "düşünce ve ifade özgürlüğü", insanın olmazsa olmazı ve daha bir sürü şey… Bu böyle uzun bir liste halinde devam eder.
Bizler de düşünürüz "Vay be! Ne kadar hak ve özgürlüğe sahipmişim ve ne kadar özgür bir ülkede, bir dünyada yaşıyorum" diye. Oysa daha düşünce suçunun varlığını sürdürdüğü bir dünyada hangi hak ve özgürlükten bahsedilebilir?
Neden düşüncelerle barışmak denenmiyor?
Düşüncelerin ters düşmesi her zaman düşünce mücadelelerini doğuruyor. Karşı taraf için de bizim fikrimizin uygun olmayabileceğini, yanlış olabileceğini unutuyoruz. Ne isteniyor? Geleneksel, kalıplaşmış, eleştirmeyen, farklı düşüncelere kapalı birbirinin aynısı insan kopyaları mı? Bunun yerine neden düşüncelerle barışmak denenmiyor?
Dünya haklar,özgürlükler,dünyaca kabul edilmiş yasalar ve bunları uygulayacak zemin bulamayan insanlarla dolu. Ve ilginçtir ki, bu yasaların yanında bu hak ve özgürlüklere ters düşen ihlal maddeleri (301 gibi) de var; bu da bir çelişkiyi doğuruyor.
Kılık kıyafet yönetmeliği
Öğrenci olarak bakıldığında kılık kıyafet yönetmeliğinin de bir çeşit düşüncenin bastırılmasını savunan bir prosedürden ibaret olduğunu düşünüyorum. Konuşmalarımız, yaşam tarzımız, giydiklerimiz de düşüncenin açığa vurulmasıdır ve bu durumda öğrencilerin bir okul formasına sıkıştırılmasının, giydikleriyle değerlendirilmenin anlamsız yasaklar arasında olduğunu düşünüyorum.
Düşüncesini ifade ettiği için cezalandırılanlar
Ona bakarsak Abraham Lincoln de köleliği kaldırmıştı. Peki kapitalizmin ağır şartları altında karın tokluğuna çalıştırılan işçinin emeği nedir? Sömürü değil midir? Uygunsuz artlarda çalıştırılan, emeğinin hakkını aramak için sendikalaşan işçilerin, düşüncelerini ifade etmelerine rağmen insan yerine konmayarak, işten atılarak cezalandırılması, düşünceyi bastırmak değil mi? Ve hâlâ düşünce özgürlüğü var denilebiliyor.
Demek ki ne zamanki bir şeyler ifade ediliyor,harekete ve uygulamaya geçiliyor, işte o zaman düşünce ambargoya çarptırılıyor.Geçmişi süzgeçten geçirdiğimizde, bu baskı ve yasakların insanı nasıl isyana sürüklediğini, toplumları kaosa iterek büyük sınavlardan geçirdiğini görürüz.
Sırf düşündükleri ve bunları ifade etmeye çalıştıkları için sürülen, eserleri kaldırılan yazarlar, sanatçılar, toplum kahramanları, düşünceleri nedeniyle acımasızca idama sürüklenen bir avuç gençler... Bir de ataerkillik altında ezilen, görünmeyen ve duyulmayan kadınlar. Onları duymak istiyorum.
Diğer özgürlüklerin düşünce özgürlüğünden geçtiğini görmeli, gerçekten insana yakışır bir şekilde saygı göstermeli ve düşünceleri ifade etmeye çalışmalıyız.
Çözüm yolunu nerede aramalıyız?
Peki sadece "o yok, bu yok" demekle, şikayetlerle çözülebilir mi sorunlarımız?.Nerede aramalıyız çözüm yolunu? Öncelikle kendi kendini hapseden kolektif yaşamda.Bu durumda da bireylere iş düşüyor.Bireylerdir ki toplulukları ve toplumları oluşturan. Bir insanın “Benden ne olur, ne değişir ki” diyerek kendini küçümsemesi kadar gülünç bir şey yoktur herhalde. Unutmayalım ki, kuralların toplumu oluşturduğu kadar,toplumlar da kuralları oluşturur.
Dikkat edin: Her an bir başkasının fikirlerine zıt düştüğünüz için düşünce suçlusu olarak hüküm giyebilirsiniz.
Sözde yaşamak istemiyoruz, yasalar için "var, ama yok" demek istemiyor biz. Toplumsal yaşamda her alanda kendini ifade etmek, tartışmak, "acaba ne derler" diye düşünmeden, ifade etmenin tedirginliği içinde olmadan, ihlal edilmeyen hak ve özgürlüklerimizle sesimizi duyurmak istiyoruz.
Ey özgürlük, daha iyi bir dünya için seni bekliyoruz. (EB/TK)