27 yıl önce Cumhurbaşkanı Özal'ın "bir kaç çapulcu" olarak adlandırdığı Kürt isyancıların başlattığı silahlı mücadelenin, giderek açık bir savaşa dönüştüğü, katliamların, faili meçhullerin, işkencelerin bir devlet politikası olarak sıradanlaştığı ve bütün bunların "vatan-millet" söylemleriyle birlikte sürdürüldüğü 1989 yılında 2 retçi ortaya çıkıp "askere gitmeme" kampanyası başlattılar. Tutuklandılar, cezalar aldılar. Böylece Türkiye "vicdani ret" ile tanışmış oldu.
Savaşın doruklarda olduğu bu dönemde savaş karşıtı duyarlılık da büyüdü. İzmir ve İstanbul'da "Savaş Karşıtları Derneği" kuruldu. Sosyalistler, Anarşistler, barışçı aydınlar yoğun olarak destek verdiler. Vicdani ret kampanyaları ve açıklamaları, ardından da polis baskısı, tutuklamalar oldu. Medyada, medyacıların da yargılandığı askeri mahkemeler ve askeri cezaevleri görünür oldu.
İşte bu sıralarda, 1993^te, Ören-Milas'da, 40 ülkeden 90 katılımcıyla "8. Uluslararası Vicdani Retçiler Toplantısı" (ICOM) gerçekleştirildi. Bu toplantıda, 15 Mayıs'ın "Dünya Vicdani Retçiler Günü" olması kararlaştırıldı. Aslında günün hiçbir anlamı yoktu. Yalnızca takvimin boş bir günüydü.
Türkiye Vicdani Ret hareketinin tarihçesinde önemli bir dönüm noktası da vicdani retçi Osman Murat Ülke'nin 7 Ekim 1996'da, -kendisine verilen sülüsü basının önünde yaktığı için-, "halkı askerlikten soğutmak"tan tutuklanmasıdır. Ossi'nin her türlü baskıya ve askerlik dayatmalarına karşı direnişi, onu destekleyenler, medya ve duyarlı kamuoyu tarafından büyük ilgi ve destek gördü.
Bir çok şehirde "Dayanışma Komiteleri" kuruldu. Eskişehir Askeri Mahkemesi'ndeki hemen her duruşması bir olaydı. Hatta bir ara tahliye edilen Ossi'nin, bir sonraki duruşmaya kendisinin gelip katılması ve onları, kendisini tutuklamak zorunda bırakması vicdani retçinin kararlılığı ve "itaatsizlik" eylemi konusunda tam bir örnekti.
Ossi'nin iki yıl süren tutukluluğundan sonra vicdani retçiler Mehmet Bal, Mehmet Tarhan ve Halil Savda'nın tutuklanmalarında, işkence görmelerinde, askeri mahkemelerde yargılanmalarında da yine dayanışma kampanyaları ve etkinlikler gerçekleştirildi.
Bu etkinliklerde vicdani ret açıklamaları da yapılıyordu. 1997'den itibaren hemen her yıl, bir gelenek halini alan 15 Mayıs Dünya Vicdani Retçiler Günü kutlamaları da toplu vicdani ret açıklamalarına dönüşmüştü.
Bu arada Ossi'nin tutuklanması ve aldığı cezalar nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurulmuş ve 2006 yılı Ocak ayında bir karar çıkmıştı. Bu kararla Türkiye mahkum olmuş ve yasalarını bu yönde değiştirmesi istenmişti.
Ancak, kararın sonuçlarını takip etmekle yükümlü Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin devamlı ikazlarına rağmen bugüne kadar AİHM'in bu kararı uygulanmamıştır. Türkiye, Avrupa Konseyine üye 47 ülke içinde vicdani ret hakkını tanımayan Azebaycan'la birlikte 2. ülkedir.
Her Türkün asker doğduğu, Türklerin asker bir millet olduğu vb ırkçı söylemleri üzerine kurgulanmış bir ulus yaratma bilincinin geliştirildiği bu ülkenin yasaları da bu anlayışı barındırmaktadır.
Bugün "TCK 318. madde" olarak bilinen ve kısaca "halkı askerlikten soğutmak" olarak adlandırılan madde vicdani retçiler, onları destekleyenler ve Bülent Ersoy gibi savaş karşıtı bir tavır alabilen her insan üzerinde bir tehdit olarak varlığını sürdürmektedir.
Halen bir çok insanın yargılanması devam ediyor. Vicdani retçi Halil Savda'nın 5 aylık hapis cezası Yargıtay tarafından onandı ve başka davaları da sürmekte.
Bütün bunlara rağmen vicdani ret hareketi varlığını ve haklılığını, toplumun farklı kesimlerini de içine alarak sürdürmektedir. İnancından dolayı askerlik yapmayacağını açıklayan Enver Aydemir'in tavrı, özellikle de savaş karşıtı ve muhalif Müslümanlar arasında büyük bir etki yarattı.
Yüzlerce Kürt genci, vicdani ret örgütlenmeleri yaratarak retlerini açıkladılar. Kadın vicdani retçilerin sayısı her geçen gün artmakta ve antimilitarist mücadeleye yeni boyutlar katmaktalar.
Vicdani retçiler üzerindeki tutuklama ve hapis baskıları da devam ediyor. 5 Ağustos 2010'da tutuklanan vicdani retçi İnan Suver, -aynı Halil Savda ve Enver Aydemir'e de olduğu gibi- "askerliğe elverişli değildir" raporu verilmiş olmasına rağmen cezaevinden çıkamamaktadır.
"Ben bir suç işlemedim ki, neden cezaevindeyim" diyerek firar eden İnan, tekrar tutuklanmış ve şu günlerde açlık grevini sürdürmekte olup, psikiyatri servisine sevki yapılmıştır.
Bu 15 Mayıs'da da, vicdani ret konusuyla farklı bağlam ve bakış açılarıyla ilgilenen farklı grup ve bireylerin oluşturduğu 15 Mayıs Platformu olarak çeşitli etkinlikler gerçekleştirildi.
Savaş, vicdani ret, militarizm ve antimilitarizm konularında panel, form vb etkinlikler yapılmakta, birçok yazar, akademisyen ve siyasetçi bu tartışmalarda yer almaktalar.
Bu 15 Mayıs'da da gelenek bozulmayacak ve bir çok vicdani retçi daha aramıza katılacak. 5 Ağustos'tan beri hapiste olan vicdani retçi İnan Suver'in özgürlüğüne kavuşması bir kez daha güçlü bir şekilde dile getirilecek.
Reddet, diren, hayır de! Askere gitme!
Vicdani retçi İnan Suver'e özgürlük! (OS/EKN)