Her 1 Mayıs önemlidir. Yılın 365 günü sömürülenlerin dünyanın dört bir yanında kendi taleplerini, umutlarını ve iradelerini kentlerin meydanlarında buluşturduğu gündür 1 Mayıs. Yılın 365 günü ezilen, sömürülen, horlanan, yok sayılan milyonlar 1 Mayıs alanlarında kendilerini ifade eder, taleplerini, umutlarını, tepkilerini omuz omuza paylaşır.
2023 Türkiye’sinde, 2023 1 Mayıs’ının özgül bir önemi de var: Cumhuriyet’in ikinci yüzyılının eşiğinde, ülkemiz için bir karar anının arifesinde, işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma gününü meydanlarda olacağız. Ve aynı zamanda, on binlerce insanımızı yitirdiğimiz bir depremin ardından bu ülkeyi, bu halkı enkaz altında bırakan çürümüş bir düzene karşı buluşacağız.
Evet, sermaye egemenliğinin en vahşi görünümü olarak neoliberalizmin yarattığı yıkımın boyutları çok acı bir biçimde deprem felaketiyle görüldü.
Memleketi şirket gibi yönetiyorlar
Rant için yapılan dönüşümlerin, denetimi özelleştirmenin, sosyal devletin yıkımının ağır sonuçlarını gördük. On binlerce insanımızın enkaz altından günlerce duyuramadıkları ve teker teker kesilen seslerini işittik.
Liyakatsizliğin ve neoliberal politikaların çürüttüğü kurumların arama kurtarmadaki yetersizliklerine, şirket gibi yönetilen asırlık kurumların deprem günlerinde çadır sattığına tanık olduk. “Gölgesini satamadığı ağacı kesen”, “memleketi adeta bir şirket gibi yöneten” bu düzen doğal afetleri bir felakete dönüştürdü.
Memleketi bir şirket gibi yöneten zihniyetin eseri olan başkanlık rejiminin halkımızı altında bıraktığı tek enkaz, depremde yıkılan binaların enkazı değil. Sermayenin sınırsız ve sorumsuz egemenliğine dayalı bir sistem kurma çabalarının sonucu olarak ülkemize getirilen otoriter başkanlık rejiminin işçi sınıfı için, halkımız için çok ağır sonuçları oldu.
- Sistem değişikliğinden sonraki 4,5 yılda yaşadığımız yıkım ortada:
- Yüzde 15’ten -baskılanmış TÜİK rakamlarıyla bile- yüzde 55’e fırlayan enflasyon ile alım gücümüz hızla geriledi.
- Yüzde 70’e fırlayan gıda enflasyonu ile ekmeğimiz küçüldü.
- 5 TL’den 19 TL’ye yükselen dolar kuru ile yoksullaştık, Türkiye küresel sermaye için “ucuz işgücü cenneti” haline getirildi.
- Başkanlık rejimi boyunca 5,5 milyon işsize 3 milyon yeni işsiz daha eklendi.
- Ücretlilerin sayısı hızla artarken emeğin milli gelirden aldığı pay yüzde 38’den yüzde 25’e düştü
- ,Milyonlar yoksullaşırken bir avuç zengin daha zengin oldu. Sermayenin milli gelirden aldığı pay 5 yılda yüzde 44’ten yüzde 57’ye yükseldi.
İşçilerin grevlerini yasaklamakla övünen bir zihniyetle, her türlü hak arama mücadelesinin önüne baskılarla çıkan bir yönetim anlayışıyla bu düzenin çarkları zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yapmak üzere döndü.
İşçiden alıp patronlara veren, fakirden çalıp zenginin kasasını dolduran, dar gelirliden alıp rantiyeye kaynak aktaran bu düzeni değiştirmemiz şart.
Toplumcu politikalar nerede?
Daha fazla kar için işçiyi yoksullaştıran, rant için kentleri ve doğayı betona boğan, yardım kuruluşlarını bile depremde çadır satar hale getiren, doğal afetleri felakete çeviren bu düzeni değiştirmemiz şart.
Yani bugün ülkemiz için kritik bir karar anındayken, bu veriler de göstermektedir ki kurtulmak istediğimiz otoriter başkanlık rejimi yalnızca bir kişinin kötü yönetiminin ve kötü emellerinin ürünü değildir. Bu düzen 40 yıllık neoliberal politikaların sonucudur.
Biz DİSK olarak, bir avuç sermayedar ve zenginin yararına işleyen, toplum ve kamu yararını, toplumsal ve kamusal çıkarları ve en nihayetinde ekolojiyi tahrip eden, toplumsal kaynakları rant uğruna talan eden, tüm çarkları zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapmak için dönen bu düzen yerine, insanı ve doğayı önceleyen toplumcu/kamucu politikaların uygulanmasını savunuyoruz.
Ve daha da önemlisi, neyin üretileceğine, nasıl üretileceğine ve nasıl bölüşüleceğine dair politikaların belirlenmesinde işçi sınıfının söz ve karar hakkının olması gerektiğini söylüyoruz. İşçi sınıfının söz ve karar sahibi olmasının yolu da örgütlü olmaktan, sendikalı olmaktan geçmektedir
Nüfusunun dörtte üçünün ücret gelirleriyle yaşamını sürdürdüğü bir ülkede işçilerin, emeğiyle geçinenlerin yönetimde söz ve karar hakkının olması, demokratik bir cumhuriyet hedefine ulaşabilmek için zorunludur. Her şeyin ama her şeyin işçilerin sendikalaşmasının önünde engel olduğu böyle bir düzende demokrasinin inşası mümkün değildir. Her zaman söylediğimiz gibi, nüfusun büyük bölümünü oluşturan, ülkemizin tüm değerlerini ve güzelliklerini üreten işçi sınıfı olmadan cumhuriyet olmaz, demokratik bir cumhuriyet hiç olmaz!
Yani neoliberal politikalara ve bu politikaların sonucu olan otoriter başkanlık rejimine karşı mücadelemize devam ederken, nasıl bir düzen istediğimizi 1 Mayıs meydanlarında ortaya koymaya hazırlanıyoruz.
Evet 14 Mayıs 2023 seçimleri geleceğimiz için tarihi bir adımdır. Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında ülkemiz yeni bir kuruluşun eşiğindeyken halkımızın özlemi bu sürecin demokratik bir yeniden kuruluş olarak tamamlanmasıdır.
Ama unutulmamalıdır ki, 14 Mayıs’tan önce 1 Mayıs vardır. İşçi sınıfı başta olmak üzere tüm emekçilerin, emeklilerin, gençlerin, kadınların, bu bozuk düzene son verip demokratik ve sosyal bir cumhuriyetin kurucu öznesi olarak boy göstereceği meydanlar 1 Mayıs meydanları olacaktır.
2023 1 Mayıs’ı sadece kurtuluşun değil, kuruluşun da gerçek öznelerinin meydanlarda sözünü söylediği, iradesini ortaya koyduğu bir gün olacaktır. 2023 1 Mayıs’ı değişim isteyenlerin yanında, değiştirmek isteyenlerin boy göstereceği meydanlara tanık olacaktır.
Memleketi şirket gibi yöneten zihniyete karşı emeğin Türkiyesi için, insanca yaşamak için, insanca çalışmak için, güvenceli bir iş için, güvenli bir gelecek için, haklarımız için, demokrasi için, adalet için, özgürlük için, barış ve kardeşlik için, yurdumun mutlu günleri için yeni bir başlangıca ilk adımı 1 Mayıs’ta atacağız.
Yaşasın 1 Mayıs!
Birleşe birleşe kazanacağız!
(AÇ/EMK)