Neden?
Önce karşılaştırmayı deneyelim.
1919.
2019.
500’den az hekim.
160 binden fazla hekim.
1 tıp fakültesi.
100’ün üzerinde tıp fakültesi.
Doğumda beklenen yaşam süresi… Bebek ölüm hızı… Sık rastlanan hastalıklar…
(…)
Osmanlı’nın son yılları, saltanat sistemi, Vahdettin, İstanbul işgal altında…
1923’te kurulan Cumhuriyet’ten bugün yeni bir devlet biçimine geçiş/kuruluş süreci, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, Tayyip Erdoğan.
(…)
Birinci Dünya Savaşı, paylaşım sonlanmış.
Dünya yeni bir paylaşım sürecinde.
(…)
Karşılaştırma yapılabilir mi?
***
Zor ama bir muhasebe yapılabilir, yapılmalı.
1919’da işgale, emperyal güçlere karşı tutuma “vesile” olarak 14 Mart’ı bulan özgürlükçü, bağımsızlıkçı, aydınlanmacı, taassuba karşı hekimlerden 100 yılın ardına, bugüne kalanı düşünmeli.
Düşünmeli çünkü 100 yıl sonraya bırakılacak olana karar verme anında, eşiğindeyiz.
Bir protestodan Cumhuriyetle birlikte bir bayrama, bir bayramı da içermek üzere sorgulayan bir sağlık haftasına dönüşen 14 Mart’ın geleceğine, neye dönüşeceğine karar vermenin eşiğindeyiz.
Kuşkusuz karar hekimce, hekimler olarak verilmeli, hekimliğe ait olmalı.
Topluma rağmen mi?
Elbette hayır; insan ve sağlık hakkı temelinde birey/hasta, toplum sağlığı için her zaman en iyi olanı düşünen, bu amaçla çabalayan bir mesleğe ait olarak, toplum yararına bir hekimlik için.
Sıkıştırılmak istendiğimiz hekim-hasta hakkı ikilemine düşmeden, içine itildiğimiz müşteri memnuniyeti girdabına kapılmadan.
***
Muhasebe bir yönüyle bireysel gözüküyor, vicdani temelde yapılacak.
Ama yetmiyor, yetmez.
Yetmez çünkü bugün sağlıkçı şiddeti ve katledilen hekimlerle tüm ülkeler içerisinde en önlerde yer alıyoruz. Değerlendirmelerimizi ortaklaştırmamız ve bunu topluma açıklamamız gerekiyor.
Çünkü en yetkililerce yazılıp çizildiği, vaaz edildiğine göre son 17 yılda sağlık sisteminde büyük bir başarı öyküsü yaratmış ve bu yönüyle de en önlerde gelen bir ülkeyiz.
Bu topraklarda emperyalistlere karşı protesto yapan hekimlerden ülke insanı tarafından katledilen hekimlere nasıl dönüştüğümüzü, dönüştürüldüğümüzü ya da hedef gösterildiğimizi -artık- anlamalıyız.
Kast ettiğim gündelik politikaya bulaşmış, küçük hesaplarla bezeli, kokuşmuş nutuklar, ruhu olmayan, herkes adına seslenen kendinden menkul bildiriler değil.
100 yıldan süzerek anladığımızı, her şeye rağmen bu toprakların hekimleri olarak hekimlik adına neleri yarına taşıyacağımızı, bir ‘an’da değil bir süreçte ifade etme performansını arıyorum.
Bunu 14 Mart kutlamalarının resmi sivil “yetkili” ağızlarına, bürokrasisine, bakanlarına, makamlarına bırakmayan, tek bir hekim olarak (da) üstlenen bir var oluştan bahsediyorum.
Herhangi bir tanımlı aidiyetten uzak, yaşamın biricikliğine hürmetten gelen hekimliğin eşsiz “gücünü” ve tarihsel yükünü kavrayan, bu topraklarda yaşamış İstanköylü Hipokratı Bergamalı Galenosu, yanı sıra 100 yıl önce gerçekleştirilen tutumu hisseden, bunun için bugün, 1919’dan 100 yıl sonra ORADA olarak yenilenen ve yeniye adım atma istencini içerecek eyleyen hale ihtiyaçtan bahsediyorum.
Henüz ortaklığımızın belgesi andın birleştiriciliğinde saygı duruşunda bulunmak, muhasebe yaparak ve yenilenerek hekimliğe sahip çıkmak üzere yürüyeceklere ortak olmak için 100 yıl sonra ORADA olacağım.** (EB/HK)
* Tıbbiyeli Hikmet “günlüğünden” Dr. Hamdi Uğur anlatısı.
** Haydarpaşa, 17 Mart saat 13.00. Ayrıntılı bilgi için tıklayın.