Taraf'ın yayınladığı ve bir haftadır tartışılan yeni darbe planı, "Balyoz Harekat Planı" bir yandan asker-gazeteci ilişkilerinin de yeniden mesele edilmesine neden oldu; diğer yandan da ismi geçenler açısından kişilik haklarının ve medya konusunu gündeme getirdi.
Gazete 2002-2003 döneminde hazırlanan planı detaylı olarak okurlarına aktardı. Bu detaylardan biri de harekat başladığında gözaltına alınması planlanan 36 ve buna karşılık faydalanılması umulan 137 gazetecinin ismiydi.
İki gazeteci listesi
Tartışma, ilk gruptakilerin "demokrat", ikincilerinse "darbeci" olarak damgalanması üzerine gelişti. Faydalanılacaklar listesinde yer alan isimlerin bir kısmı -örneğin NTV'den Ruşen Çakır ve Radikal yazarı Haluk Şahin- duruma tepki gösterdi ve isimlerini yayınlayarak kendilerini damgaladığı için Taraf'ı eleştirdi. Şahin, durumu "cadı avı"na benzetti ve gazete sitelerindeki okur yorumlarını örnek gösterdi.
CNNTürk'te "Tecrübe Konuşuyor" programına katılan Taraf yazı işlerinden Yıldıray Oğur, bu eleştirilere karşılık haberi temkinli bir dille verdiklerini, hiçbir şekilde bu isimlerle asker arasında somut bir ilişki olduğunu ima etmediklerini vurguladı. Yasemin Çongar da bu isimlerin Taraf'a tepki göstermek yerine kendilerini listeye alanlara karşı çıkması ve haklarını savunması gerektiğini belirtti.
Haberin bağlamı
Oğur ve Çongar'ın eleştirilere verdiği cevap dar anlamda haklı olsa da, haberin algılanması ve yarattığı etki açısından Şahin'in karşı çıkışının daha yerinde olduğu görülüyor. Planda yer alan ikilik gazetecilik süzgecinden geçirilmeden doğrudan aktarıldığında haberciliğin inceliklerine inme zorunluluğu olmayan okurun zihninde iki grubun karşı karşıya gelmesi olanak kazanıyor.
Dahası, bu haberin içine doğduğu ve bağlam kazandığı siyasal durum da bu algının oluşmasını neredeyse kaçınılmaz kılıyor. Örnek olarak, listelerin yayınlanmasının ardından, okurlar bir yana, planda hedef alınan gazetecilerden gelen yorumlara bakmak aydınlatıcı olabilir.
Gözaltına alınacaklar listesinde bulunan Zaman yazarı Hüseyin Gülerce şöyle yazdı:
"(...)Öteki listeye gelince... Bence yüzde 90 tam isabet. (...) Ben bizim liste için, şeref listesi dedim. Bakalım, Balyozculara destek listesinde yer alanlardan kimse çıkıp, "bizimki de şeref listesidir" diye bir ses yükseltebilecek mi?"
Benzer şekilde, listede adı geçen Etyen Mahçupyan verdiği görüşte
"Burada önemli olan darbe yanlısı olarak kullanılabilecek veya öyle görünen insanların ne kadar fazla olduğu. Ordu bu insanları kendilerine yandaş olarak gördüğü için bu listeye isimlerini koymuştur," derken
Ali Bayramoğlu,
"1990'ların ortalarından itibaren bazı gazeteciler Türkiye'deki değişime destek verdiler. Bu değişime müdahale eden askeri anlayışla -bu askeri anlayış sadece Silahlı Kuvvetler değildir, onun muhiti olan basındır, kalemlerdir- ciddi bir bilek güreşine giriştiler" diyor.
Zaman gazetesi yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı'ya bakarsak:
"Yararlanılacaklar listesinde adını gören bazı meslektaşlarımız üzüldü, isyan etti. Haklılar. Öyle kuytu bir kenara çekilip 'yandaş gazeteci' listesi yapmak ne ahlaka sığar ne hukuka. (...) Tek bir sıkıntı var o listede. Maalesef bazı isimler darbe yanlısı bir görüntüyü kendisi veriyor."
Hedef alınan gazetelerden Vakit yazarı Sibel Eraslan diğer gruptaki gazetecilere Çongar'la benzer bir şekilde sesleniyor:
"Cevap vermeleri gerekiyor. Açık yüreklilikle bunu söylemeleri gerekiyor. Çok yüksek sesle 'Bu doğru değildir' diye karşılamaları gerekiyor. Çünkü bir insanlık suçundan bahsediliyor. Bunun için var güçleriyle ayağa kalkıp itiraz etmelerini bekliyorum ve istiyorum. Keşke itraz etseler, 'Bunlar doğru değil, yalan' deseler."
Vakit yazarı Ali Karahasanoğlu'ysa ayrımı kesinleştiriyor:
"Vakit'te 8 yazar, darbeye direnecekler listesine girmiş! 36 kişilik listede, 8 gazeteci Vakit'ten. Aynı planda, 137 kişilik embedded gazeteci listesinde ise, tek bir Vakit yazarı yok."
Meslek etiğine dönüş
Bu yorumların ortak noktası, aslında ortada somut hiçbir veri olmamasına rağmen, Taraf'ın yayınladığı listede yer alan 137 ismi açıkça ya da örtülü bir biçimde ama bir bütün olarak darbeci olarak damgalamaları. Asla kanıtlananamış bir gerçekten, "askerin kullandığı gazetecilerin var olduğundan" yola çıkarak, son listede yer alan isimlerin bazılarının -ama hangilerinin?- orada olmayı hakedeceklerini söylüyorlar. Elemeyi yapmak yerineyse, bu şekilde damgalananların çıkıp kendilerini aklamalarını önererek en temel hukuk ilkesini terse çeviriyorlar.
Ordu yönetiminin gazetecilerle ilişkileri ve medyayı kontrol etmek, etki altına almak üzere girişimleri hakkında en azından son 15 yılda pek çok somut bilgi ortaya çıktı. Asker tarafından hazırlanan gazeteci listelerinin belki de somut olarak en yıkıcısı 1998'de Akın Birdal'ın neredeyse öldürülmesine, Cengiz Çandar ve Mehmet Ali Birand'ın da aforoz edilmesine neden olan andıçtı. O dönem askere kapılarını açan Sabah'ın sahibi Dinç Bilgin yakın zaman önce günah çıkarttı. Askerin medyayı sınıflandırma çabaları daha sonra da devam etti; Nokta 2006'daki andıçta "TSK yanlısı-TSK karşıtı" diye kodlanan medyanın listesini yayınladı.
Genelkurmay'ın andıçlarını ortaya çıktığı ölçüde biliyoruz; daha açık gördüğümüz eylemleriyse Genelkurmay başkanlarının çeşitli vesilelerle yaptıkları tehditkar açıklamalar ve savcıların hayır demekte zorlandığı suç duyuruları. Bir örnek ordu içinden ilk darbe planlarını yayınlayan Nokta'nın kapanmasına giden süreçti. "Kriteri olmamasına" rağmen uygulanan ayrımcı akreditasyon, hızlıca çıkartılabilen gizlilik kararları, özellikle çatışmalı alanda görev yapan gazetecilerin karşılaştıkları -yaşam hakkının korunması başta olmak üzere- sorunların hepsi yurttaşların bilgi edinme hakkını kısıtlamak ve iletişimi yönlendirmek için kurulan baskıcı düzenin örnekleri olarak anılabilir.
Gazetecilerin bu süreçte neftilerin tarafına düşen meslektaşlarına karşı durmak için örgütlü mekanizmalar kurmadıkları ortada. Ordu iktidarının gerilediği bu dönem mesleğin evrensel etik ilkelerine bağlı şekilde yapılanması için de bir fırsat sunuyor. Mesele, gazetecilerin çizgiyi kendilerinin çekebilmesi, ödünç listelere dayanmaktan vazgeçmesi. Taraf'ın ordunun sorgulanmasının önünü geri dönülmez biçimde açan faaliyetinin -sadece gazetecilerin değil, diğer listelerde yer alan isimlerin de haklarının korunması bir yana- gerçeğin ortaya çıkması için gazetecilik üzerine titizlenmesi gerekiyor.(EÜ)