Bu yazı benim aklımı selim bulan ve akl-ı habislerden güzelce ayıran Yıldırım Türker'e
"Gerçek" asimile ediyor: ütopya pazarda, aydınlar arasında ve de tabii tencerede kaynıyor, kaynaya kaynaya eriyor. Zaten ütopya yok gibi, seçim bile zor, özerklik dalgalarla boğuşuyor ve "imdat"la bitiyor.
Kültür kavramıyla herhangi bir eğitsel ilişkim olmadan önce dokuz yaşımda "boğaz kültürü" yapıldı ve bademcik ameliyatı oldum.
Sonra genel kültürün iyi birşey olduğunu söyleyenler çok oldu.
Bunun anlamı adab-ı muaşeret artı edebiyat felsefe, şiir, coğrafya bilgisinin sadece batıya ve kuzey batıya ait oluşuydu.
"Amerikan Kültürü" ile on üç on dört yaşlarında Barış Gönüllüleri (Peace Corps) vasıtasıyla tanıştım. Bir tedavi uyguluyorlardı: "sevimli" anti-komünizm!
Lisede folklorun bir "halk kültürü" olduğu belirtildi. Bu kültür genel kültürden çok daha az önemliydi. Ve nihayet üniversitede "siyasal kültür" kavramına kavuştum. "Tek'e Tapan" katılım kültürümüzü de o vesileyle iyice anlamaya başladım.
Kuzeye Göç Mevsimi, İngiltere'de ilk yayınlandığında bir eleştirmen "bütünlükten uzak" demiş. İşte bu "zaafiyet" bir Arap kültürü mü yoksa hayatın kendisi mi?
Sudanlı yazar Tayap Salih'in romanı sadece 136 sayfa ama sanki 136 metre koşusu etkisi yaratıyor; gerilimli bir biçimde, eriyik tortusu kimliğiyle bu sorunun cevabının peşinde koşmanın boşluğu örülüyor.
Hayata bütünlük lazım gelmez, gerçekler de parçalı, karakterler de...
Sudanlı yazar köye hayran hayata kurban kıvamında sık sık kendinden farklı bir karaktere sızıyor.
Bu kendini erimeye bıraktığı karakter kendi gibi "kuzeyde" eğitim görmüş, Arap "kültür"üne yabancılaşmış ama Mısır'a köye "dönmüş" biri.
Eritici Mustafa gizemli, yukarlı aşağılı, akıllı, herşeyli ama özgür değil; kendisiyle yüzleşemiyor, o bir sır maphusu.
Ölümle yaşamı çok tartıyor ve hep terazisi bozuluyor. Kadınlık ve erkeklik dünyalarına bakışı da hep ölümle çarpışıyor.
Cinsellikte egemen kendisiyle "one man".
Yazar hep onun sırları peşinde koşuyor, hem sırlarına hem de evine anahtar oluyor ve cinselliğine bile girmeye çalışıyor.
Kadın kimin malı, mal kimin hali? Toplumsal mı, bireysel mi, köyde mi, şehirde mi, kuzeyde mi güneyde mi?
Herkes Nil kıyısında bir köyde "kök"lerine yakın ve uzak halde.
Kadın beden mi, güç/iktidar mı? Eşit mi, hizmetkar mı, köle mi, yoksa cinsler arası bir kültür farkı var mı? [Herhalde öğrendiğim ve öğreneceğim son kültür alanı bu olmalı]
Kadın iktidar olunca mı öldürülmeli yoksa muhalifken mi? Mustafa'nın sırrı bence bu! Kadın beden mi, güç iktidar mı? Muhalife izin var mı?
Mesele bu ya... gerçek muhalife izin var mı? (BE/BA)
* Tayeb Salih, Kuzeye Göç Mevsimi, Ayrıntı Yayınları, 2011, 136 sayfa