Sevgi Soysal, Adalet Ağaoğlu ve Füruzan. Türk edebiyatının bu üç önemli kadın yazarının ortak noktası, bir dönemi anlatan roman ve öykülerinin yanı sıra eserlerine de yansıyan politik yaşamları. Bu üç kadının benzerlikleri eserlerinde anlattıkları konular ve mücadeleleriyle sınırlı kalmaz.
Üçü de, kendilerinden çok sonra apolitik olarak adlandırılan bir kuşağa -80 ve sonrasına- sinema yoluyla etkili bir geçiş yaptılar.
Kitaplardan sinemaya...
Ağaoğlu, "Fikrimin İnce Gülü" romanından Tunç Başaran'ın yönetiminde "Sarı Mercedes" adıyla uyarlanan filmle anılır bir kuşakta romanları yeterince bilinemese de. Almanya’ya işçi olarak giden Bayram’ın bilinçsiz sınıf atlama telaşının simgesi olan (Mercedes marka) otomobili almak için Almanya’ya işçi olarak gitmesinin öyküsü film.
Füruzan ise, senaryosunu yazdığı ve Gülsün Karamustafa'yla yönettiği “Benim Sinemalarım” adlı filmle hafızalarda yer edinir. Cannes Film Festivali’de büyük ilgi gören film, sonraki yıllarda kitaplaştırıldı.
Böylece bir kuşak (80’ler), başka bir kuşağın 12 Mart’ın simgesi üç kadın yazarın eserlerini; sinema filmlerinden tanımış olur.
Soysal’ın, teyzesi Rosel’in kişiliğinden yola çıkarak anlattığı sıra dışı, cesur ve hüzün dolu bir kadınlık öyküsü olan "Tante Rosa" ise, Türk edebiyatının ölümsüz karakterleri arasında yerini çoktan aldı. Henüz 12 Mart’ın trajedisi olmasa da bu romanda, Soysal ve mücadelesi tüm yalnızlığıyla var.
"Tante Rosa" Işıl Özgentürk'ün yönetmenliğiyle sinemaya da uyarlandı.
Ardından, "Yenişehir’de Bir Öğle Vakti" ve "Şafak" romanları gelir Soysal’dan. Ve daha sonra da, Türk solu içinde geçen tüm politik mücadelesini, sürgün ve cezaevi dönemini; diğer kadın hikayeleriyle buluşturduğu "Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu" yayınlanır.
12 Mart'a serinkanlı bir bakış
Yabancılaşma ve yabancılaştırmayı, samimiyet ve ironiyle bağdaştırarak kurguladığı son dönem romanları; 12 Mart’ın keskin atmosferine serinkanlı bakmasını sağlar. Ancak, kanser tedavisi gördüğü yıllarda başladığı romanı “Hoşgeldin Ölüm”ü tamamlayamadan ölür Soysal.
Sessiz kalacak zor bir dönem, onun gözlem gücünden, romanlarla aktarılır. Eleştirmen Füsun Akatlı da, Soysal’ın bu iki eserinin (“Tante Rosa” ve “Barış Adlı Bir Çocuk”) güncellik ve geçmişi içinde taşıdığı için gelecek kuşaklara kalacağını vurgular.
Ağaoğlu da "Bir Düğün Gecesi" romanıyla 12 Mart romancıları arasında yerini alır. Küçük burjuva aydınlarının gözünden anlattığı, bir generalin ve sanayicinin çocuklarının düğününde geçen olaylarla; devrimci gençlerin eleştirisini yaparken kullandığı ironi, fazla sembolik olmakla eleştirilir.
Kadın sorunlarına bakış...
Esasen "Bir Düğün Gecesi", bir dönem romanı sayılsa da; romanda yer alan Tezel ve Aysel karakterlerinin karşıtlığı, Cumhuriyet ideali kadının bölünmüş kişiliğini ve bunalımlarını yansıtıyor. Bu açıdan da, bir dönem romanı özelliği taşıyan kitap, kadın sorunsalına başka bir boyut katarak farklı bir anlam kazanır.
İlk kitabı olan "Parasız Yatılı" dışında Füruzan, 12 Mart sonrası yazdığı romanı "47’liler"de; Emine karakterinin gözünden anlatır o dönemin işkencelerini.
12 Mart’ın politik arka planını anlatması, Ömer Türkeş ve Murat Belge tarafından edebi teknik açısından zayıf ve kışkırtıcı bulunsa da "47’liler", kadın sorunsalına bakışı ve orta sınıfın melodrama yaslanan tutkularını anlatması açısından başka bir durumu ortaya koyuyor.
12 Mart’ın geride bıraktığı hüzün ve sessizlik, bu üç kadın yazarın simgesel anlatımında bir kadın sorunsalını açığa çıkarıyor. (YK/GG)