12 Haziran seçim sonuçları üzerine Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) özelinde yapılan tartışmalarda, partinin yeni kimliği ve yönetimine sıcak bakmayanlar, ısrarla seçimlerden partinin başarısız çıktığını iddia ediyor. Bu görüşte olan partililer başarısızlığın faturasının birilerine çıkarılması, parti yönetiminde değişikliğe gidilmesi için harekete geçtiler bile. Girişimlerinin sonuca ulaşıp ulaşmayacağı önümüzdeki günlerde belli olacak.
Sonuca ulaşılsın ya da ulaşılmasını, 12 Haziran'da ortaya çıkan tablonun ardından CHP içinde süregelen tartışmalar, yenileşme arayışında olan partinin halen klasik siyaset yapma tarzı, alışkanlıklarından kurtulamadığının işareti olarak yorumlanabilir.
"Biz varsak CHP var"
Demokratik parti siyasetinin en olmazsa olmaz özelliklerinden biridir seçim sonuçlarını partinin yetkili kurullarında değerlendirip, hatalardan ders çıkarmak. Fakat, amaç seçilişinin üzerinden bir yıl bile geçmeden gidilen bir genel seçimde, üstelik partisinin oylarını az da olsa arttırmış olan bir genel başkan ve ekibinden birilerinin kellesini almaya indirgenirse durum değişir. CHP'nin arzu edildiği ölçüde büyüyememesi üzerine yoğunlaşan bir parti içi tartışma yoksa, CHP'deki muhaliflerin derdinin "Biz varsak CHP var, biz yoksak CHP yok olsun" anlayışından başka bir şey olmadığını söylemeliyiz.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun seçimden kısa bir süre önce başarının asgari çıtasını yüzde 30'lar şeklinde ilan etmesi, partinin hedefine ulaşamadığının tipik bir göstergesi tabii ki. Fakat,bundan yola çıkarak yeniçerilere özgü yöntemlerle 12 Haziran'ın faturasını birilerine kesmeye çalışmak, partiye bir şey kazandırmayacağı gibi, çok şey de kaybettirebilir.
Kanımca önce yapılması gereken; yeni genel başkan ve ekibinin yönetimindeki CHP'de kurultayın ardından başlayan ve kampanya sürecinde hızlanan manevralarla neyin ne kadar başarıldığı sorusuna yanıt aramaktır. Bu soruya verilecek yanıt, başlanıçta oy oranı açısından değil belki ama, nereden nereye doğru yola çıkıldığını görmek, partinin başarı kariyeri açısından son durağın neresi olabileceğini düşünmek adına önemli olabilir.
Yeni CHP ve ezber bozma harekatı
Kılıçdaroğlu'nun genel başkan seçilmesinin ardından yeni ekip marifetiyle başlatılan yeni bir politik kimlik ve dil inşası, CHP'nin asrı saadet günlerini özlemle ananların duymaya tahammül edemedikleri sözcüklerle ifade edelim; geç kalmış bir eksen kaymasıydı. Partinin Baykal'la takılıp kaldığı beşte birlik oy oranına mahkum olmamak, CHP'yi düştüğü yerden kaldırmak için girişilen bir "ezber bozma harekatıydı."
CHP'nin dünkü ezberinde (yeni CHP öncesi) otoriter devletin militarist güçlerine selam durmaktan, giyim kuşamıyla dinini yaşamak isteyene, etnik kimliğiyle söz ve eylemleriyle görünür olmak isteyenlere, emeğiyle ürettiği değerlerin karşılığını hakça almak ve paylaşmak isteyenlerin taleplerine burun kıvırma, bunları yok sayma hep baskın oldu.
Eski CHP'ye haksızlık etmeme adına, sivil, demokratik, özgürlükçü devlet ve toplum modeli için kısmi öngörüler geliştirdiklerini de belirtelim. Fakat bunlar partinin resmi metinlerinin dışına çıkıp, sokağın zihninde "Başka bir CHP mümkün galiba" şeklinde bir algı değişimi yaratmadı.
Zaten bu da pek fazla istenmiyor, metinlerde demokratikleşmeden özgürleşmeye, emeğin yüceltilmesine, üretenin hak ettiğini elde etmesine kadar yazılan çizilen her şey, sanki rutin bir kamu görevi gibi ifa ediliyordu. Öyle olunca, sokak nezdinde CHP kamu ya da devletin partisinden, kendilerinden biri olmaya aday bir siyasi aygıt olarak hiç algılanmadı. Bu anlamda, eski CHP'nin hassasiyetleri, öncelikleri, tercihleriyle, Türkiyelilerin beklentileri arasındaki söylem ve eylem bariyerleri aşılmadı.
Eski CHP'nin ezberindeki siyaset hep mümkün olanın siyaseti olarak kaldı. Mümkün olan ise toplum tarafından değil, devlet tarafından tayin ve tarif edilen siyasetti. Devletin CHP üzerinden ya da onun aracılığıyla tayin ve tarif ederek CHP'ye ezberlettiği mümkün olanın siyasetinde, makbul olan vatandaşlık, laiklik anlayışı, ekonomik paylaşım biçiminin içinde her şey vardı. Fakat, insan ve onun etnik, dinsel, sınıfsal kimliği yoktu. Yani, tıpkı 1930'lardaki gibi, "imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış millet tahayyülü" 90'ların CHP'sinde de ziyadesiyle mevcuttu.
Kılıçdaroğlu'yla birlikte yeni CHP'nin yapmaya çalıştığı, eksen kayması olarak muhaliflerin dillendirdiği şey; partinin hareket kabiliyetini zayıflatan ezberin bozulmasından başka bir şey değil. Sözünü ettiğimiz bu harekat CHP için mümkün olanın siyasetinden imkansızın siyasetine doğru siyaset tarzının evrimleşmesi olarak okunmalı.
Adalet ve Kalkınma Partisi'ni (AKP) bugün her iki seçmenden birinin oyunu alan bir parti konumuna getiren; sağcı bir okumayla aynı evrimleşmeyi tamamlamasıdır. Gerçi, kampanyanın sonuna doğru şiddetlenen milliyetçi siyasal dil, AKP tipi evrimleşmenin gözardı edilmeyecek pragmatizmle yüklü olduğuna işaret etmedi de değil. Yine de Refah çizgisinden bugüne imkansızın siyaseti adına atılan adımlar küçümsenmemeli.
AKP'nin sorunu, bundan sonra imkansızın siyaseti olarak takip ettiği rotayı salt kendisi için değil, Türkiye için daha özgürlükçü,demokratik bir çizgiye taşınıp taşınamayacağı, bu evrimin sivillikle sınırlı kalıp kalamayacağı noktasında düğümlenmektedir. Unutulmaması gereken; sivilliğin tek başına ororiterlikten arınma, özgürleşme ve demokratikleşme için yeterli olmadığıdır. Maalesef bugün AKP bu konuda sayısız açmazlarla karşı karşıyadır.
12 Haziran sonrası yeni CHP'nin tarihi sorumluluğu aynı evrimleşmenin başarı hikayesini sosyal demokrat kanatta yazmasıdır. Yıllarca mümkün olanın siyasetiyle muhalefette, seçim kampanyaları döneminde risk almayan, Cumhuriyetçi muktedirliğin dilini seçim bildirgelerinde, meydanlarında dillendiren bir eski CHP vardı. Bugün ise, Kılıçdaroğlu ve yeni yönetim mümkün olanın siyasetinin CHP iktidarını mümkün kılamayacağını görüyor. Bunun da ötesinde aynı siyasetle sol olunamayacağını anlamış durumdalar. Bunun için ezber bozarak, imkansızın siyasetine yöneliyor.
Haberal ve diğer merkez sağ adaylarla, seçilenlerle mi imkansızın siyasetine geçileceği şeklinde bir eleştiri getirilebilir. Mehmet Haberal, Turhan Tayan ve benzeri adayların, seçilenlerin, hatta kimi Parti Meclisi (PM) üyelerinin imkansızın siyasetinde birer politik aktör olarak kalmaları yeni siyasetin sınırlarını zorlayacak en önemli hususlardan biri olduğunu belirtelim.
Seçim meydanları ve imkansızın siyaseti
Yeni CHP'nin seçimleri beklemeden hazırlıklarına giriştiği ve kampanya döneminde birer birer Türkiye toplumuna takdim ettiği imkansızın siyasetinin nüveleri olarak okuyabileceğimiz rapor, belgeler, CHP'nin bu yolda yeni Türkiye okumaları olarak değerlendirilmelidir. Kılıçdaroğlu'nun seçim meydanlarında yaptığı tespitler, ekonomi, siyaset ve topluma dair dillendirdiği konular imkansızın siyasetine ilişkin sayısız örneklerle doluydu.
Ekonomi, eğitim, gençlik, demokratikleşme başta olmak üzere, CHP'nin nasıl bir Türkiye ve toplumu görmek istediğine ilişkin, küçümsenmemesi, önemsenmesi gereken çağdaş sosyal demokrat vizyon olarak düşünülmeli.
Kürt sorununu, türban meselesini düne kadar ağzına almayan, yoksullaşma, demokratikleşmeye bakışında hep ürkek tavırlarıyla dikkati çeken CHP, ekonomiden, siyasete, kültüre alternatif saptamaları ve önerilerileriyle seçmenin karşısına çıktı. Yeni CHP'nin başta Kürt sorunu olmak üzere, cumhuriyetçi-devletçi laikliği yorumlama konusunda ürkekliği tamamen attığını söylemek tabii ki mümkün değil.
12 Haziran sonrası CHP'yi bekleyen en önemli görev; imkansızın siyaseti adına dünün mümkün olanın siyasetindeki ideolojik bagajında ne varsa, çağdaş, özgürlükçü sosyal demokrasi adına birer birer terk edip, yerine yenilerini ikame etmesidir. Seçim meydanlarında AKP ile başetme konusunda başarılı olan CHP, sandıkta beklediğini elde edemese de, seçim sonrasında 12 Haziran'a takılıp mümkün olanın siyasetine geri dönme lüksüne sahip değildir.
CHP adına yeni bir siyasi algı oluşturmak
Siyasi partilerin kitle zihninde yeni bir siyasi algı oluşturması bir süreç işidir. Bu algının inşa edilip güçlendirilmesi ve partide siyasi, toplumsal destek olarak tutunması, algının yönetilmesini gerektirir. CHP'nin devlet partisinden halkın partisine geçiş sürecinde attığı ilk ideolojik yeniden yapılanma adımı olan "Ortanın Solu'' harekatının, bir seçimde karşılığını bulmadığını hatırlamak gerekir.
Ancak "Demokratik Sol" ideolojiyi benimseme ve yüksek sesle dillendirmesiyle toplumsal desteğinin yaygınlaştığını unutmamalıyız. Kaldı ki bugün Kılıçdaroğlu ve ekibi yapmak istediklerinin anlam ve önemini bile topluma yüksek sesle dillendirme konusunda, arkaik CHP zihniyeti dolayısıyla çekiniyorlar.
Önümüzdeki süreçte partiyi ve yönetimini bekleyen asıl sınav; imkansızın siyaseti yolunda yeni adımlar atma cesareti gösterip gösteremeyecekleridir. Pragmatik bir yaklaşımla merkez sağcı siyasetçilerle seçmeni yanına çekme harekatının başarıya ulaşmadığı, Ege ve Marmara'daki bir-iki il dışında seçmenin bunu umursamadığı, yapılacak ayrıntılı seçim sonuçları analiziyle görülecektir.
Bütün mesele, soldan geriye doğru hamle yapmadan, sağ seçmeni kendi yanına çekebilen hem üretimci, kalkınmacı hem de paylaşımcı ekonomi politikalarıyla, demokratik, özgürlükçü siyaset anlayışıyla, parti içi demokratik yapılar ve süreçlerin işletilmesiyle, çağdaş kültür vizyonuyla toplumda yeni bir CHP algısı oluşturabilmektir.
Bu algı aynı zamanda alternatif bir iktidar adayı algısının yeşermesine de denk düşecektir. Tabii ki tüm bunlar imkansızın siyasetine içkin yeni bir siyaset, toplum ve Türkiye vizyonuyla mümkün.
Yeni CHP bu yolda seçim öncesinde bir adım attı. Şimdi adımlarını sıklaştırma ve direnenlere aldırmadan hedefe doğru koşma zamanı. Direnenlerin özlemi eski Türkiye. Yeni CHP'nin derdi ise, soldan Yeni Türkiye'ye inşa etmek olmalı. Eski Türkiye'nin temsilcilerinin halleri ise ortada. (TT/AS)
* Tanju Tosun, Prof. Dr., Ege Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi