Gazeteciler günlerdir Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) kapısının önünde, çıkacak atama kararlarını bekliyor. "Olağan" koşullarda, bu atamaların böyle büyük bir haber heyecanıyla beklenmeyeceği aşikar. Bu bekleyişin nedeni, Ergenekon davasının savcı ve yargıçlarında bir değişiklik olup olmayacağını görmek.
Bütün bu bekleyiş içinde, her taraftan yargı bağımsızlığına dair analizler geliyor. Güncel olayları izlemeyeler için bu yeni bir tartışma gibi görülebilir. Ama yalnızca dört yıl önce, Yargıtay üyeleri, Barolar Birliği ve son olarak HSYK, açıklamalarıyla yeni yasalardaki düzenlemelerin ve AKP hükümetinin uygulamalarının yargının bağımsızlığını zedelediğine dikkat çekmişlerdi.
O zaman henüz AKP milletvekili olmayan Prof. Dr. Zafer Üskül, tartışmaları bianet'e değerlendirirken, sorunun kökeninde HSYK'nin dayanağını bulduğu 12 Eylül anayasasının olduğunu, HSYK'nin özerkleşmesi gerektiğini söylüyordu. Üskül'ün önerisi HSYK'nin özerkleştirilmesiydi.
Üskül ve dönemin İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Nazan Moroğlu, yargıç ve savcıların özlük işlerini yürütmekle yetkili HSYK'nin siyasetçilerden bağımsız olmadığını özetle şöyle açıklıyordu:
Kurulun başkanı Adalet Bakanı. Bir üyesi müsteşar.
Kurulun hâlâ bir genel sekreterliği yok. Dosyalar Adalet Bakanlığı'nda. Kuruldaki yüksek yargıç üyeler, Adalet Bakanlığı'nın hazırlıklarını onaylamaktan başka bir şey yapamıyor.
Savcı ve yargıçlar da HSYK'den bağımsız değil
Ancak 12 Eylül'ün yargı mensuplarını kıskaca alma aracı olarak tasarladığı HSYK'nin bu işlevi, Şemdinli davasında yeniden görüldü. Davanın savcısı Ferhat Sarıkaya, dokunmaması gereken yere dokunup Yaşar Büyükanıt'ı suçlayınca, HSYK tarafından, avukatlık da yapamayacak şekilde meslekten çıkarıldı. İtiraz etti; karar değişmedi. Çünkü yasaya göre HSYK kararları yargıya götürülemiyor. Kurul, kararlarına itirazları, yine kendi değerlendiriyor.
Geçen yıl, bu kez Yargıtay Başkanlar Kurulu'yla AKP hükümeti arasındaki atışmayla, yargı bağımsızlığı yeniden gündeme gelmiş, tartışmayı bianet'e değerlendiren, dönemin Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Başkanı Kemal Bayraktar, Sarıkaya kararını anımsatmıştı:
"O zaman neredeydiniz? Bu yargı bağımlılığı süreci içinde -düşünce, örgütlenme başta- demokratik özgürlükler ve hakların gerisine düşen yorumları halk kesimlerine karşı yapan da aynı yargı. Bağımsız olmayan yargıya herkes müdahale eder. Ama yargının bağımlı olmasının sıkıntısını yukarıdakiler değil, baskı uygulananlar, emekçiler çekiyor. (...) Atama zamanları gelince savcılar, yargıçlar Bakanlığın kapısını aşındırmaya başlar. Biz bundan hep şikayetçiydik, ama bu açıklamayı yapanlar şimdiye kadar bundan hiç söz etmediler."
Bayraktar, gerçek bir yargı bağımsızlığı için, öncelikle yargı mensuplarının iktidarın diğer kuvvetlerinden organik olarak bağımsız olması, atamaları bağımsız, savcı ve yargıçlardan oluşan bir kurulun yapması, kurulun kararlarının yargı denetimine açık olması gerektiğini söylemişti.
Üyeleri seçen cumhurbaşkanı=Kenan Evren
HSYK'yi kuran yasa 1981 tarihli. Üyeleri Yargıtay ve Danıştay Genel Kurullarından, gösterilen üçer aday içinden, cumhurbaşkanı tarafından seçiliyor. Yani ilk kuruluşunda, darbenin cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından.
HSYK'nin "görevleri" özetle şunlar:
Yargıtay ve Danıştay üyelerini seçer. adli ve idari yargı hakim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar. Adalet Bakanlığı'nın, bir mahkemenin veya bir hâkimin veya savcının kadrosunun kaldırılması veya bir mahkemenin yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlar.
"HSYK'nin varlığı yargı bağımsızlığını ortadan kaldırıyor"
2007'de HSYK Danıştay ve Yargıtay üyelerini bir süre seçemedi. Çünkü, Adalet Bakanlığı müsteşarı Fahri Kasırga "sağlık sorunları nedeniyle toplantıya katılamıyor",Bakan Cemil Çiçek de bir şey yapmıyordu.
Bu süreçle ilgili bianet'teki yazısında hukukçu Fikret İlkiz, bu durumun başlı başına hak arama özgürlüğünün ve adil yargılanma hakkının ihlali olduğunu yazıyordu.
Sonuçta da HSYK'nin kaldırılması gerektiğini şöyle savunuyordu:
"HSYK'yi kaldıralım. 12 Eylül'den devraldığımız ve Anayasanın 159. maddesine göre kurulmuş olan 'Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun kendi yapısının yargı bağımsızlığını ortadan kaldırdığını ve adil yargılanma hakkı önünde engel oluşturduğunu artık kabul edelim. HSYK'nin anayasal ve yasal düzenlemesi dahi; hak arama özgürlüğü hakkını ihlal etmektedir. HSYK, toplantı veya karar alma yeter sayısı bakımından bile yürütmeye 'bağımlıdır'. Adalet Bakanı veya müsteşarın katılmadığı veya gündem belirlemediği zaman toplantılar yapılamıyor veya karar alınamıyorsa; kurul ve 'yargıçlar' bağımsız mıdır? Görevini ihmal eden üyelerinin soruşturulması Adalet Bakanı 'istemine' bağlı ise; yargı bağımsız mıdır? HSYK kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamıyorsa; kurul kendi kararlarıyla yargı bağımsızlığını ortadan kaldırmış olmuyor mu?"
12 Eylül'ün "nimetlerinden" yararlanma çekişmesi
AKP hükümetinin temel özelliklerinden biri, 12 Eylül'ün temel kurumsal yapısını ve iktidar ilişkilerini değiştirmeden, bu modelin sağladığı iktidar aygıtını olabildiğince kullanmak. Darbeciler, devlet aygıtını yeniden tasarlarken, "her yerde egemen" olduklarını varsayan -öyleydi de- bir model kurmuşlardı. HSYK de bu araçlardan biri. Bu yüzden iktidar/güç mücadelesinde "karşı tarafa kaptırılmaması gereken tepe".
Bayraktar'ın sözü yine akla geliyor: "Aslında hiçbirinin derdi yargı bağımsızlığı değil." (TK)