İşe gidiyoruz, arkadaşlarla buluşuyoruz, arada bir de dışarıya akşam yemeğine çıkıyoruz. Medya uzmanları bizlere dünyanın geri dönülemez şekilde değiştiğini anlatıyorlarsa da ben çevremde bunu çok az görebiliyorum.
Afrikalı çiftçiler
Dünyanın çoğunluğu için durumun benzer olduğunu tahmin ediyorum. Mesela, geçen yıl ziyaret ettiğim Afrikalı çiftçilerin ekonomik, güvenlik ve sağlık problemleri 11 Eylül öncesine göre çok az değişti.
AIDS, can güvenliği, yetersiz sağlık hizmetleri gibi konulardaki durum ise muhtemelen aynıdır. Yerel hükümetlerin kanalizasyon ve elektrik şebekesinin geliştirilmesi için herhangi bir müdahalede bulunduklarından da kuşku duyuyorum.
Peki o zaman Çin, ya da Rusya'daki hayat için ne demeli? Ya, Peru ve Endonezya? Orada yaşayan milyonlar için de hayat eskiden olduğu gibi sürüyor. Dünyada pek çok insanın CNN ve diğer uluslararası medyanın 11 Eylül sonrası Usame Bin Ladin, ABD Özel kuvvetleri, Bush yönetimi, New York arama kurtarma görevlileriyle ilgili haber ve filmlerine erişme imkanının varlığı kuşku götürmüyor.
Medyayı içine sindirmek
Fakat bu imtiyazlı azınlık için bile medyanın karşı konulmaz küresel değişim konusundaki ısrarı içe sindirilecek gibi değil.
11 Eylül sonrası politik ve askeri gelişmelerden derinden etkilenen alanlarda bile süreklilik görülüyor. Afganistan'da Taliban ortadan kaybolmuş ve kentli Afgan kadınları eskisinden çok daha özgür bir durumda.
Bu besbelli büyük bir değişim. Ancak, kırsal bölgelerde yaşayanların çoğu uzayan iç savaşın mirasıyla uğraşmak zorunda ve uzmanlar ne derse desin Afganlıların çoğunun yaşamları on yıllar boyunca değişmeden kalacak gibi.
Karzai yönetimi çökse de, çökmese de
Afganistan'daki Karzai yönetimi çökse de çökmese de bunun Kabil dışında yaşayanlar üzerinde çok sınırlı bir etkisi olacak.
Başka bir örnek vermek gerekirse, Filistin topraklarında İsrailliler ve Filistinli militanlar arasında bitmeyen bir savaş sürüyor. Bundan, her zamanki gibi en çok acı ve sıkıntıyı da siviller çekiyor.
İsrail'in Filistin köy ve kasabaları abluka altına alması çok büyük güçlüklere ve acılara yol açtı. Öte yandan, Filistinli intihar bombacıları vurabildikleri her yere vurmayı sürdürüyor.
11 Eylül Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) İsrail için daha fazla sempati yaratmış olabilirdi ama Amerikan kamuoyu bu çatışmada zaten hep İsrail'den yana olduğu için Filistin - İsrail mücadelesinin temel çizgileri değişmeksizin kaldı.
Bütçe artışlarına gerekçe
Bizim gibi Amerikan medyasına doymuş olanlar için Kuzey Amerika'daki genel söylemin ekseninin muazzam bir kayma gösterdiği açık. "Terörle savaş" her akşam haberlerde ve Pentagon için artık bütçe artışlarını gerekçelendirmek her zamankinden daha kolay.
Bunun dramatik bir küresel değişim olduğunu söylemek ise "dünya"yı "Amerika"yla özdeşleştirmek demektir.
ABD'yi eleştirenler 11 Eylül'ün bu ülkeyi kendinden başka kimseyi düşünmeyen ve kibirli bir hale soktuğu düşüncesinde. Ama, Amerika'nın sadece kendi değerleri, seçimleri ve gündemiyle meşgul olması da yeni bir şey değil.
Büyük askeri ve ekonomik üstünlük kaçınılmaz olarak kendine dönüklüğü besler, 11 Eylül en çoğundan bu eğilimi iyice sivriltmiş olabilir.
12 Eylül'ün uzun vadeli etkisi
Şu halde, 11 Eylül'ün uzun vadeli etkisi ne olabilir? Bana göre, bu konuda hüküm vermek için hala çok erken. Tarihsel olayların sonuçlanması yıllar alır ve onların yörüngesini tahlil etmek için daha da çok zaman geçmesi gerekir.
11 Eylül'ün geçmişten belirleyici bir kopuş mu yoksa, çok daha geniş bir siyasal çevrim içersindeki olaylardan biri mi olduğunu belirlemek için bir on ya da yirmi yıl geçmesi gerekebilir.
Şimdilik, 11 Eylül'ün 1990'lardan bu yana oluşmakta olan bir süreci hızlandırdığı açık gibi görünüyor. Dünya Amerika yanlısı ve karşıtı rejimler arasında bölünüyor ve tıpkı soğuk savaş döneminde olduğu gibi liderler taraf seçmeye zorlanıyor.
Ancak, Sovyetlerden farklı olarak Usame Bin Ladin'ın maddi ya da askeri destek açısından sunabileceği bir şey yok ve dünya devletlerinin büyük bölümü sırf lafta bile olsa Amerika'nın tarafını tutmuş durumda.
Enerji, petrol, çevresel değişiklikler
Ama, bu ülkelerin halkları çok farklı düşünüyor. Siyasi eylemci gruplar arasında Amerikan karşıtlığı, sömürgeciliğe karşı mücadele yıllarında olduğu gibi giderek yaygınlaşıyor. Dolayısıyla 11 Eylül'ün görünen uzun vadeli etkilerinden birisi hükümetler ile sivil toplum arasında kalıcı bir gerilimin oluşmuş olmasıdır.
Amerikalılarsa, bunun tersine, hükümetlerinin ulusla arası eyleminin adaletine şimdiye kadar hiç olmadığınca inanç besliyorlar. Bush ve dostu şirketlere karşı kuşku giderek artıyor ama Irak saldırısı istisna edilirse Amerikan dış politikası gerçek bir tartışma konusu yapılmıyor.
Yenilenebilir enerji seçenekleri, Orta doğu petrolü, İsrail, küresel çevresel değişiklikler ve başkaca yakıcı konular hiç olmadığı kadar tartışmadan uzak bırakılıyor. Dolayısıyla, 11 Eylül'ün ikinci bir uzun vadeli sonucu da Amerikalılarla dünyanın geri kalanı arasında aşılmaz bir bölünenin varlığında ortaya çıkıyor.
Yazık ki, umduğum çıkmadı
Oysa, her şey başka türlü olabilirdi. Ben, 11 Eylül sonrası günlerde, trajedinin ABD'de dış politika öncelikleri açısından ciddi tartışmaları kışkırtabileceğini ummuştum.
Amerikalıların karşılıklı bağımlılık içindeki bir dünyada yaşadıklarını, bu dünyada yaptıklarını seçimlerin ötekileri derinden etkilediğini apansız kavramalarının ABD gündemini değiştirmesi çok mümkün görünüyordu.
Ne yazık ki, tersi oldu. Ama, yepyeni bir şey olduğunu söylemek içinse hiçbir sebep yok. (JR/NM)
* Profesör James Ron, McGill Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü'nde Çatışma ve İnsan Hakları Araştırmaları Kürsüsü Başkanı.