“Cumhuriyet alkışla olmaz.”
Kürşat Bumin, Cogito dergisinin 1998’de çıkan 15. sayısının başlığındaki bu sözün Hüseyin Cahit’e ait olduğunu belirtiyor. Peki demokratik Cumhuriyet nasıl olur? Muhtemelen en çok yüzleşmekle.
Türkiye Cumhuriyeti, 2023 yılında 100. yılını kutladı. 100 yıllık bir geleneğin, doğduğu gün başlayan tartışmalar, bu sene de sürdü. Söz konusu tartışmalardan en önemlilerden biri ise şüphesiz Şeyh Sait üzerinden şekillenenlerdi.
Kayyım yönetimindeki Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin yeni yapacağı yola Şeyh Sait'in adını vereceğini duyurmasının ardından hem sosyal medyada hem de siyasi partiler arasında –ve partilerin kendi içinde– büyük bir tartışma koptu ve bu tartışma, Cumhuriyet'in milliyetçi ayağını temsil ettiğini iddia eden İYİ Parti’yi neredeyse ikiye böldü.
Tartışmanın fitili ateşleyen isimlerden biri Fatih Altaylı’ydı ve Altaylı, kayyımın kararına tepki göstererek “Daha Türkiye kuruluş aşamasındayken isyan etmiş, bu ülkeyi yıkmaya, bölmeye çalışmış bir haysiyetsiz, bir şerefsizin adını, bir rezilin adını bulvara veriyorsunuz. Şeyh Sait İsyanı diye bir isyan var. Yarın bir bulvara Öcalan bulvarı adını verecek misiniz?” dedi.
“Tarihi ve milli gerçekler”
İYİ Parti İstanbul Milletvekili Mehmet Salim Ensarioğlu, Altaylı’nın karşısında konumlanarak Şeyh Sait için “Bölgemizin önemli değeri” dediği için, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in talimatıyla Ensarioğlu hakkında disiplin soruşturması başlatıldı: “Ensarioğlu’nun, İYİ Parti’nin kuruluşundaki temel değerlerini ve bugüne kadar sürdürdüğü siyasi mücadele ve tutumunu yok sayan bu açıklamasını asla kabul etmiyoruz. Milli mücadelenin ruhuna ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu iradesinin ortaya koyduğu tarihi ve milli gerçeklere aykırı paylaşımını reddediyoruz.”
Diyarbakır Barosu, Altaylı hakkında suç duyurusu yaptı: “Şeyh Sait’e yönelik çirkin saldırıya karşı sessiz kalmayacağız. Kendilerini ülkenin tek sahibi olarak gören bu anlayış içinde bulunduğumuz durumun da müsebbipleridir. Kürtlere ait değerlere saldırı bu kadar kolay değil.”
Kendilerini ülkenin sahibi sananların ve ortak bir yaşam, başka bir dünya görüşünü paylaşanların portrelerinin bir araya getirildiği “Yüz: Cumhuriyet Tarihinden 100 Portre” kitabı, geçtiğimiz aralık ayında İletişim Yayınları aracılığıyla okurla buluştu. Kitap, kısa sürede ikinci baskısını yaptı.
İletişim Yayınları editörlerinden ve yazar Kıvanç Koçak ile Tanıl Bora’nın derlediği kitapta, Cumhuriyet tarihi boyunca eyledikleriyle ülke tarihinin yönünü değiştirmiş ya da bu tarihte iz bırakmış isimlerin portreleri yer alıyor. Portrelerin siyah-beyaz çizimleri Fatma Ece Aysu’ya ait.
Seyit Rıza, Mustafa Kemal, Öcalan…
38 farklı yazarın, portre yazımıyla katkı sunduğu kitapta Seyit Rıza, Said Nursî, Mustafa Kemal Atatürk, Abdullah Öcalan, Kâzım Karabekir, Halide Edib Adıvar, İsmet İnönü, Çerkes Ethem, Şefik Hüsnü Deymer, Mehmet Şükrü Saraçoğlu, Nezihe Muhiddin, Adnan Menderes, Suat Derviş, Nâzım Hikmet, Hikmet Kıvılcımlı, Behice Boran, Nihat Erim, Musa Anter, Ecevitler, Mihri Belli, Türkan Saylan, İsmail Beşikçi, Leyla Zana, Tansu Çiller, Salih Mirzabeyoğlu, Ertuğrul Kürkçü, Abdullah Çatlı, Gültan Kışanak ve Ali İsmail Korkmaz gibi isimlerin hikâyeleri var.
Portreleri kaleme alan isimlerden bazıları ise Tanıl Bora, Tuncay Şur, Yalçın Çakmak, Yetvart Danzikyan, Ali Duran Topuz, Aksu Bora, Gaye Boralıoğlu ve Gökçer Tahincioğlu. Hemen hemen her biri ayrı yazarın kaleminden çıktığı için portrelerin yazım şekilleri haliyle epey farklı. Bu nedenle kitapta öne çıkan bazı portreler olduğu kadar, öne çıkan yazım tarzları da var.
Söz konusu portrelerden beni çok cezbedenler ise antropolog, yazar ve çevirmen Aksu Bora’nın kaleme aldığı portreler oldu. Hem Türk hem erkek Cumhuriyet tarihinde, yazdığı portre tercihleriyle –veya editörlerin tercihiyle– Aksu Bora, şahane bir gedik açıyor kitapta.
“3 Mayıs 1961 günü doğdu, 14 yaşındayken kuzeniyle evlendirildi. 19 yaşında, biri kucağında biri karnında iki çocuklu bir kadındı, 12 Eylül darbesi oldu. Eşi Mehdi Zana, Diyarbakır belediye başkanıydı, tutuklandı ve 10 yıl hapis yattı. Leyla Zana bu süreçte okuma yazmayı öğrendi, ilkokulu, ortaokulu ve liseyi dışarıdan sınavlara girerek bitirdi. İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi kurucularından biriydi, Yeni Ülke gazetesinde gazetecilik yaptı. 1991’de milletvekili seçildiğinde, arkasında on yıllık bir politik tecrübe vardı. Tutuklu yakını tecrübesi, insan hakları mücadelesi tecrübesi, gazetecilik tecrübesi. JİTEM’in saldırılarına direnme vardı, Vedat Aydın cinayeti vardı. Kürsüde taktığı üç renkli örgüyü ona hediye eden Bismilli kadına verdiği söz vardı. [...] İnsan düşünmeden edemiyor: Bu kahramanın evi, belki de anadiliydi. Başladığı ve döndüğü yer.”
Tarih yazanlar
Bora, Leyla Zana dışında Behice Boran ve Tansu Çiller’in de portlerini çıkarıyor. Çiller portresini ise şöyle bitiriyor: “Herhangi bir ciddi dergide yayımlanmış tek bir makalesi olmadan ekonomi profesörü, siyaseti ‘magic touch’tan ibaret sanarak parti başkanı, Türkiye’yi bilmeden başbakan olmayı başardı.”
Kitapta yer alan portrelerin çoğu, Türkiye siyasi tarihine aşina olan İletişim Yayınları okurları için tanıdık yüzlerin portleri. Belki de tam da bu nedenle Aksu Bora’nın izlediği yol, size daha davetkâr geliyor. Ancak kitapta elbette, “kıyıda köşede kalmış”, belki de bugüne dek hakkı teslim edilmemiş pek çok isim de bulunuyor.
Hayatı takip, soruşturma, işkence, hapis ve sürgün ile geçmiş ve yine sürgünde son bulmuş Sovyetler Birliği Komünist Partisi üyesi ve uzun yıllar Türkiye Komünist Partisi’nin yöneticiliğini yapan, kitapta Emel Akal tarafından portresi yazılan Şefik Hüsnü Deymer, bu isimlerden biri.
Tüm çıkmazlarına ve bazen hatalarına rağmen Marksist birikimiyle mücadele içinde var olan Deymer, Akal’a göre “gündelik hayatıyla komünist ilkeleri tutarlı kılabilmiş bir komünist” ve bir âşık. Çoğu portre yazımında tarihi figürlerin insanileştirildiği detaylara rastlamayız. Özellikle bu isimler politik bir mücadelenin içinden geliyorsa. Akal’ın "44 yıllık bir aşk" diye aktardığı Deymer ve eşinin hikâyesi, Deymer’in son nefesine dek sürmüş. Akal, portre yazımında bu aşkın ve çiftin çocuklarının akıbetine dair detaylar da veriyor bize.
Resmî ya da gerçek, “tarih yazanlar” genelde erkekler olduğu kitapta elbette çok fazla erkek portresi var. Belki bu döngüyü kırmak için kadın yazarların kaleme aldığı portrelere daha çok başvurulabilirdi. Örneğin ben kadın bir akademisyenin ya da yazarın kaleminden bir Abdullah Öcalan portresi okumayı çok isterdim. Ya da tarihçi bir kadından Seyit Rıza’nın yaşamını ve mücadelesini. Elbette bu dilekler, klişe ama gerçek ifadeyle, bu çalışmanın herkesin kitaplığında bulunması gereken bir kitap olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
İletişim Yayınları’nın ruhunu yansıtan bu kolektif iş vesileyle ve tabii uzun yıllardır İletişim Yayınları’nda emek veren Koçak ve Bora üzerinden de, 12 Eylül darbesinden sonra kendi deyimleriyle "toplumsal muhalefete bir tür nefes borusu olmak" için kurulan İletişim Yayınları’nın 40. yaşını da kutlamış olalım. Nice kitaplara! (TY)
Künye
Yüz
Cumhuriyet Tarihinden 100 Portre
Derleyenler: Kıvanç Koçak, Tanıl Bora
İç Kapak Vinyetleri: Fatma Ece Aysu
Kapak: Suat Aysu
Düzelti:Merve Öztürk
İletişim Yayınları
543 sayfa