10. Kalkınma Planı'nın sosyal sektörlerle ilgili bölümlerinde, genel olarak gerçekçi, ulaşılabilir hedefler seçildiği görülüyor. Hemen hiçbir sektörde radikal bir dönüşüm öngörülmüyor. Buna paralel olarak, sosyal politikalarda da şimdiye kadar süren uygulamalarda çok önemli değişiklikler olmayacağı anlaşılıyor. Yapılması gereken temel politika değişikliklerinin önceki dönemlerde büyük ölçüde tamamlandığı düşünülüyor olmalı.
İstihdam konusunda da makul hedefler belirlenmiş. İşgücüne katılma oranının 2012’deki yüzde 50 düzeyinden 2018’de yüzde 53,8’e yükselmesi hedefleniyor. Aynı yıllar arasında istihdam 24,8 milyondan 29,9 milyona yükselecek, işsizlik oranı da yüzde 9,2’den yüzde 7,2’ye düşecek. (Gerçi bu yılın nisan ayı verilerine göre işsizlik oranı yüzde 9,3’e yükseldi ama beş yılda çok şey değişebilir.)
Planda işgücüne katılım oranının yükseltilmesine önem veriliyor. Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranının dünyanın en düşüklerinden biri olduğunu dikkate alınca bu konunun ne kadar önemli olduğu anlaşılır. Kadınların işgücüne katılım oranının dünya ortalamasının yüzde 52 olduğunu, Türkiye’de ise yüzde 31’de kaldığını bilmek, durumun vahametini anlamak için yeterli.
Nitekim “2023 yılında dünyanın en büyük ekonomileri arasında yer alma hedefinin, işgücü potansiyelinin ancak yarısını harekete geçirebilen bir ekonomik yapıyla başarılması mümkün değildir. Nüfusun daha büyük bir bölümünün üretim sürecine katılması gereklidir. Bu süreçte kadınların işgücüne katılım oranında meydana gelecek artış büyük rol oynayacaktır” deniyor.
Tabii bu saptama ile her kadının üç çocuk doğurması hedefini bağdaştırmak biraz zor. Şöyle bir formül bulunmuş; “Genç ve dinamik nüfus yapısının korunması ve doğurganlıktaki hızlı düşüşün önüne geçilebilmesi için kadınlara yönelik iş ve aile yaşamını uyumlaştırıcı nitelikte uygulamalar ile çalışanlar için doğuma bağlı izin ve haklar geliştirilecek, kreşler teşvik edilecek, esnek çalışma imkanları sağlanacaktır.”
Kadınlar için kısmi zamanlı çalışma, parça başına iş, evde çalışma gibi esnek istihdam modellerinin düşünüldüğü anlaşılıyor. Bazı iş kollarında bu uygulamalar mümkün olabilir.
Sendikaların esnek çalışma modellerine soğuk baktığı biliniyor ama sendikalaşma oranının bu kadar düştüğü bir dönemde, gösterecekleri tepkinin pek umursanmayacağı da belli. Nitekim planın İstihdam ve Çalışma Hayatı bölümünde sendika kelimesi geçmiyor. İşçi haklarına ilişkin tek madde de taşaronlaşma ile ilgili. “Alt işverenlik uygulaması işçi haklarını dikkate alacak şekilde gözden geçirilecektir” deniyor.
Bir de Çocuk ve Gençlik bölümünde “Sokakta, ağır ve tehlikeli işlerde, aile işleri dışında ücret karşılığı gezici ve geçici tarım işlerinde çalışma gibi çocuk işçiliğinin en kötü biçimleri önlenecektir” ifadesi var. Çocuk işçiliği aciliyeti olan bir konu, çocuk işçiliğine tamamen son verilmesi gibi daha güçlü bir hedef konabilirdi.
Plan döneminden önce gelir dağılımında adaletin sağlanması ve yoksullukla mücadele alanlarında önemli ilerlemeler sağlandığı savunuluyor ama rakamlara bakınca pek öyle övünülecek ilerleme olmadığı görülüyor. Gelir dağılımı adaletsizliğini ölçen Gini katsayısı beş yılda 0,39’dan 0,38’e düşmüş, nüfusun en zengin yüzde 20’sinin milli gelirden aldığı pay yüzde 45,5’den yüzde 45,2’ye inmiş, en yoksul yüzde 20’nin payı da yüzde 6,4’den yüzde 6,5’e çıkmış. Pek kayda değer gelişmeler sayılamaz.
Yine de 10. Plan dönemi için daha anlamlı gelişmeler hedeflenmiş. Gini katsayısının 0,36’ya düşmesi hedefleniyor. Avrupa ülkelerinde 0,25-0,35 arasında değiştiği dikkate alınınca fena bir hedef değil. Kişi başına günlük 4,30 doların altında geliri olan nüfusun da yüzde 2,3’den yüzde 1’in altına inmesi hedefleniyor.
Plan döneminde vergi ve sosyal transferlerin gelir dağılımı eşitsizliğini ve yoksulluğu azaltıcı etkisinin artırılacağı belirtiliyor ancak bunun için ne tür vergi ve transfer politikaları uygulanacağı açıklanmamış.
Sosyal güvenlikte aktif-pasif oranının plan döneminde 1,77’den 2’ye çıkarılması hedefleniyor. Aynı dönemde sosyal sigorta kapsamı da tüm nüfusun yüzde 84’ünden yüzde 90’ına çıkarılacak.
Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sağlık giderleri 2006 yılında GSYH’nın yüzde 2,3’ü kadarken 2013 yılında yüzde 3,2’sine ulaştığı belirtiliyor. Aynı dönemde kuruma bütçeden yapılan transferler GSYH’nın yüzde 3’ünden yüzde 4,7’sine çıkmış. Transferlerin 10. Plan dönemi sonuna kadar yüzde 4’e düşürülmesi hedefleniyor.
Emekli olma yaşının düşüklüğü nedeniyle bütçeden sosyal güvenlik kurumlarına yapılan transferlerden yıllarca şikayet edildi. Bu transferlere “kara delik” adı takıldı ve neredeyse her türlü finansman sorununa gerekçe olarak gösterildi. Emeklilik yaşının yükseltilmesiyle bu sorun büyük ölçüde halledildi fakat bu sefer de Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sağlık harcamaları sorun oldu.
Hükümetin, sağlık kurumlarının özel sektöre devredilmesi politikası nedeniyle, sağlık harcamalarında özel hastanelerin payının giderek artırılması, Sosyal Güvenlik Kurumu’na bütçeden sürekli transfer yapılmasına yol açtı. Eğer bu deyim hala geçerliyse, sağlık harcamaları “kara delik” oldu.
10. Plan'da “nüfusun yaşlanması, sağlık bilinci ve gelir düzeyi artışına bağlı olarak sağlık hizmetlerine talebin artması gibi nedenlerle sağlık harcamaları artış eğilimini korumakta ve mali sürdürülebilirlik üzerinde baskı yaratmaktadır” deniyor. Hükümetin sağlık politikalarının sürdürülemez olduğunu itiraf etmemek için hayli zorlandıkları belli oluyor.
Bulunan çözüm de şöyle; kayıtdışı istihdamla mücadele edilecek ve ilaç ve tedavi harcamaları, sürdürülebilirlik dikkate alınarak, daha akılcı hale getirilecek.
Planın Sağlık bölümünde de, kamu sağlık harcamalarının GSYH içindeki payının on yılda yüzde 3,8’den yüzde 4,2’ye yükseldiği belirtiliyor. Genç nüfus yapısı nedeniyle Türkiye’nin sağlık harcamalarının gelişmiş ülkelerin gerisinde olduğu ancak nüfusun yaşlanmasıyla birlikte, tüm dünyaya paralel olarak sağlık harcamalarının artacağı düşünülüyor. Şimdiden tedbir alınmadığı takdirde bu durumun önümüzdeki dönemde kamu maliyesi üzerinde baskı yapacağı vurgulanıyor.
10. Plan döneminde yüz bin kişiye düşen hekim sayısının 172’den 193’e, yüz bin kişiye düşen hemşire sayısının 180’den 295’e ve on bin kişiye düşen hastane yatağı sayısının 26,5’ten 28,6’ya yükseltilmesi hedefleniyor. Avrupa Birliği’nde yüz bin kişiye 400’e yakın hekim ve 800 hemşire, on bin kişiye de 60 hastane yatağı düştüğü dikkate alınınca, bunların çok mütevazı hedefler olduğu görülüyor.
10. Planda genel olarak sosyal hedefler iktisadi hedeflere göre daha sınırlı, daha iddiasız. Aslında daha önceki planların çoğunda da böyleydi. Fakat, çok iddialı olunmayan konuların yanısıra bir de hiç söz edilmeyen konular var ki onları da ayrıca ele almak gerekecek. (BD/HK)
10. Kalkınma Planı Yazıları
Başbakanın Üç Çocuk Israrının 10. Plana Yansıması - Bülent Danışoğlu
10. Planın Makro Hedefleri - Bülent Danışoğlu
9 Plan Geride Kalırken - Bülent Danışoğlu