Devletin emniyet-jandarma eliyle seçim mühendisliğini takip ediyor musunuz?
Daha doğrusu kimseye nasip olmayacak bir korku ve bunu takip eden ahlaksızlık, düzenbazlıkları?
Ya da olan bitenlere dair görüntüleri izliyorsunuz değil mi?
Haberim yok diyenler için kısa özet ve birkaç örnek geçeyim.
Ülkede kaydırmadık hayat bırakmayınca seçmenleri de itinayla kaydırıyorlar.
Lakin siz yine de yüzlerce yerin teyitli tam gasp edilme çabasına dair oluşan geniş listeye buradan ulaşabilirsiniz.
Bir ilçe için bin oy farkı, anlamlı kabul edilebilir. Çünkü birçok yerde 50-70 oy ile ilçe başkanlıkları alındı. İşte AKP-MHP bir yıldan fazladır DEM Parti’nin elinde olan, olma ihtimali olan tüm yerlere dair gerekli oy hesabı üzerinden ilgili yere nokta atışı kişi sayısı atıyor, taşıyor.
Normalde YSK yönetmeliğinde toplu adres taşıma yok. Özellikle geçen yıl 1 Ekim öncesi birçok düzenleme yapıldıktan sonra yasada değişikliklere gidildi.
Şahıslar gelmeden, imza atmadan adres değişikliği olmazken şimdi binlerce askeri personeli taşıyor. Tek imza ile. Adres gösterilen yerler de askeri lojmanlar, misafirhaneler vs.
Yani Kürtler belediye kazanmasın diye dün birbirini yiyenler bugün tek yürek, tek adrese 500 kişi yerleştirmekle meşgul.
Biraz örnek verelim mi?
- 1514 oy farkla kazanılan Iğdır’a 4361 seçmen kaydırılmış.
- Mayıs 2023 seçimlerinde 10 tane seçmenin kayıtlı olduğu Siirt merkezde bir adreste şimdi 2099 kişi kaydedilmiş. Yani artış %20.890 artmış. Böyle bir çılgınlık nasıl oluyor demeyin, yapıyorlar.
- Yine aynı yerde Emniyet Müdürlüğü Özel Harekât Şube Müdürlüğünde 7 olan seçmen sayısı 1989’a yükselmiş.
- Yine Siirt’te 6 ay önce olmayan bir adreste şu an 2555 kişi kaydedilmiş.
- Davos toplantısı taşınmadıysa Uludere’ye, ortada aleni saçmalıklar dönmüş. 3055 yurt dışı seçmen Uludere’ye seçmen olarak kaydedilmiş. Bunu aleni yapmakta da beis görmemişler.
- Şemdinli ve Hakkari hattında çok yoğun seçmen kaydı var. Birçok eve, ev başına 1500 kişi falan kayıt edilmiş. Mesela 2023 Mayıs seçimlerinde yurt dışı seçmen kütüğüne kayıtlı 892 seçmen adresini Şemdinli’ye getirmiş.
- 2019 yerel seçimlerinde HDP, Kulp Belediyesi’ni 1757 oy ile kazanmış. Burada AKP nasıl bir mühendislik çalışması yürütmüş bakalım. Turgut Özal Mahallesi, Turgut Özal Bulvarı, No: 103. Adres sorgulama sisteminde jandarma misafirhanesi olarak gözüküyor. 6 ay önce böyle bir misafirhane kayıtlarda yok. Ekim 2023 itibariyle bu adrese 1062 tane seçmen kaydedilmiş. Bunlardan sadece 13 tanesi 14 Mayıs seçimlerinde Kulp’ta oy kullanmış. Kulp’a gelen, Kulp’ta olmayan toplam 2100 seçmenin 1049’u bu adrese kaydedilmiş.
- Diyarbakır Hazro’da Mayıs 2023’te 21 kayıtlı seçmen olan yerde Ekim 2023 itibariyle bu adrese 1216 kişi kaydedilmiş. Ocak 2024 itibariyle iki bini geçmiştir.
- Muş’ta altı ay önce seçmen bulunmayan adreslere 1469 kolluk görevlisi kaydetmişler. Muşlu olmayanlar getirilip Malazgirt’te oy kullanma hazırlığı yapıyorlar.
Liste böyle adres adres, mahalle mahalle yüzlerce örnek ile gidiyor.
Gerçekten faşizmin her hali yetmiyor bir de bununla uğraşıyor DEM Parti.
Seçmen taşımaya ve bunun emniyet-jandarma üzerinden yapılmasına dair kısaca değindikten sonra nedenlerine gelelim.
Önce iki cepheden mevcut fotoğrafa bakalım.
DEM Parti açısından durum:
Mevcut durumumuzun fotoğrafını, 2016 yılından itibaren başlayan 1. Kayyım Süreci ve 2018 sonrası ile sürdürülen 2. Kayyım Süreci üzerinden okumak mümkün.
İki dönem üzerine de birçok rapor çalışması yapıldığından derinlemesine girmeye gerek yok. Fakat son sekiz yıllık “belediye” hikâyesinin bam teli; Kürt kimliğine yaklaşımda, 2015 yılında çöktürme planı olarak pratikleşen devletin ideolojik dönüşümü olduğu asla unutulmamalıdır. Bunu takiben toplumsal hafıza ve dayanışmanın yerel yönetimler üzerinden kurumsallaşması, toplumsal hareket olma ölçeğinin önlenemez yükselişi ve devlet hegemonyasına karşı pozitif bir otoriterliğin yaratılması diğer başlıca nedenlerdir.
Devlet açık bir şekilde bir tercihe gitmek zorunda kaldı. Binyıldır söylediklerinin, toplumu milliyetçi imgelerle kontrol etmenin ezberi çözüm sürecinde, iki yılda tuzla buz oldu. Bunun faturasını kendisi açısından ağır gördü. Haliyle özellikle son 8 yıllık sürede de somutlaştığı üzere yepyeni bir devlet gerçekliği ve yaklaşımı ile karşı karşıyayız.
Devletin yaklaşımı artık yerel yönetimler değil, tamamen ideolojik saikler. Haliyle bizim için de topun döndüğü saha kaçınılmaz olarak bu alan.
AKP açısından durum:
AKP cephesinden yerel yönetimler stratejisine de bakalım.
AKP rejim değişikliğinin önemli bir ayağı olan başkanlık sistemine geçiş ile yerel yönetimler konusuna teorik açıdan kafa yormaya başladı. Mayıs seçimleri sürecinde Süleyman Soylu’nun kayyımlara ilişkin sözleri ve bu sözlerin satır arası içerdiği itiraflar son derece önemlidir. Soylu yaptığı açıklamada, “Ben İçişleri Bakanı oldum. Cumhurbaşkanımız beni çağırdı. ‘Süleyman, ben bu Güneydoğu’daki HDP’nin, PKK’nın belediyelerinden rahatsızım. Çünkü bunlar çocukları alıp dağa götürüyorlar. Devletin vergilerini PKK’ya gönderiyorlar. Onlar da kurşun olarak bizim Mehmetçiğimize dönüyor. Bunları derhal görevden alacaksın’ dedi. Ya benim istediğim bir göz, Tayyip Erdoğan bana verdi iki göz. İki gün geçti, sabah 8’de hepsine bir operasyon, hepsini görevden aldık” dedi.
Kayyım atama süreçlerinde isnat edilen suçların hepsinin birer kurgu olduğu birinci ağızdan itiraf edilmiş oldu. Erdoğan kendi isteğine klasik “terör” kılıfı vererek, bir talepte bulunuyor. Bu talep hukukun yerine geçen bir taleptir. “Kişi hukuku” yaratarak yol alıyor. Zora dayalı gerçekleştirilen belediye kırımlarının sonuçları tüm açılardan yaşanmaya devam ediyor.
Buradan yerel yönetimlere bakış açısının gerçeklerini görmek mümkün. Belediyeler ya onlarda olmalı ya da zora dayalı bir durum olarak ele geçirilmeli.
AKP’nin yerel yönetimlere bakış açısının esas gerçeği ise 2. Kayyım Dönemi olarak ifade ettiğimiz 2018 sonrası süreçte gerçekleşti. “Mardin Kayyım Modeli” denen bir modelin varlığı, sızışı ile dişe dokunan önemli bir ipucu olmuştu.
Şöyle diyordu sızan rapor: “Güvenlik zafiyeti” olacak kentlerde belediye başkanının Cumhurbaşkanı tarafından atanmasını “uygun olacağı…”
Aslında bu satırların öngördüğü şey şu: En temel yurttaş olma kriteri olan seçme/seçilme hakkını ve “demokratik” yerel yönetimler meselesini ortadan kaldırmak.
AKP’nin temel bilinçaltı arzusu bu, bu alanı hepten ortadan kaldırmak, özellikle Kürtlerin olduğu yerlerde meseleyi bir “güvenlik” olayına indirgeyerek atama usulü ile durumu çözmek.
İktidar aklı artık şunun farkındadır: Belediyeler Kürtlere ve onların kendini yönetmesine büyük olanaklar, yerelde toplumsal ve sosyal açıdan önemli katkılar sağlamaktadır. Her şeyden önce de yerelde “güç merkezi”, “kendileri” olmaktadırlar.
Devlet önüne aldığı yeni süreçte bu gerçeğin tamamen karşısında durmaktadır. O halde bir karara gidecektir. Bu kararı üç olasılık içeriyor.
1) Devlet seçim sonuçlarına müdahale etmeyebilir. Gelen sonuçları kabul eder ve sonrasında da kayyım atamaz!
2) Devlet bir önceki dönemde olduğu gibi alınan belediyelerin yarısına seçim yoluyla el koydu. Bu seferde eldeki belediyelerin yarısı kadarına aynı yol ve yöntemlerle el koyabilir. Geriye kalan belediyeleri de ihtiyaca göre hukuk ve suçlamalar yoluyla gasp eder.
3) Devlet net bir şekilde seçim yoluyla alınan, alınmayan her yeri gasp eder. Tek bir bahane ile artık bu meselede aleni şekilde belediyeleri vermek istemez.
Bu üç olasılığın tamamen gasp, yarı gasp veya akışına bırakma hali, ilginç yönleri var. Olurları, olabilite kısımları var. Örneğin küresel sistemdeki siyasal değişimler her biri olasılığı doğrudan etkileyecektir. Devam eden enerji koridor savaşları, AB tartışmaları, Gri Liste’den çıkmak isteyen Türkiye portresi, Filistin üzerinden iç siyaset arayışı, iç dengelerde eksen kaymaları, AYM tartışmaları şu an en güncel başlıklar. Bu durumların asgari gereklilikleri ve zevahiri kurtarma halleri olacaktır. Diğer bir durum, Kürtlerle savaşın boyutunun alacağı yeni akslara göre yereldeki şiddetin tonajı netleşecektir. Her bir durum belediyelere yaklaşımı belirleme potansiyeline sahiptir.
Özellikle seçim yoluyla yine gasp ve sonrasında da zamana yayarak el koyma hali devletin deneyim sahibi olduğu bir yöntem. Etki ve tepkilerini test etmiş durumdadır.
Burada sinsice başka şeyler de test ediliyor.
Devlet, Kürtleri belediyelerden uzak tutukça asimilasyonu da tetiklediğini biliyor. Yaşam alanlarında devlet kontrolü olduğu sürece kültür alanlarında erozyon, kendi gibi yaşayamama, anadilini konuşmada gerileyen refleksler gibi birçok sorun baş göstermektedir.
Örneğin bir dönem daha Amed’in, Van’ın, Mardin’in kayyım yönetiminde olması kültürel yozlaşmanın daha da derinleşmesi anlamına gelir. Devlet bunun farkındalığıyla yüklenmek isteyecektir.
Bu olasılıklardan yola çıkarak somutlaştırırsak:
Senaryo 1: Devlet tamamen gasp eder!
Bu durumda elde sadece sürekliliği olan, pes etmeyen bir mücadele hattı örmekten başka bir seçenek kalmaz. İçinde tüm Türkiye halklarının olduğu, sadece “haklı” olma halinin de yetmeyeceği bir bakış ve refleks gerekli. Kürtlerin ülke ile bağlarının gerçek anlamda tartışmaya açılacağı bir sürecin de adı olur bu durum.
Senaryo 2: Devlet yarı gaspa gider!
Seçim üzeri el koymak, pratik bir gösterge ve ilk elden meşruluk alınabiliyor. Bir önceki seçimde özellikle sınır hattındaki yerler ve Şırnak tarafı bu yollarla gasp edilmişti. Bunu takip eden zamana yayarak el koyma ise daha sinsi bir durum.
Devlet bu senaryo üzerinden, hile-gasp ile belediyeleri alarak, algı yönetimi üzerinden “Gördüğünüz üzere Kürtlerin, Kürt Siyasal Hareketi’ne veya DEM Parti’ye destekleri yok, artık vermiyorlar” propagandası yapacak. En çok yapmak istediği ve en verimli gördüğü senaryo da bu olduğunu düşünüyorum.
Seçmen kaydının ve her yere taşımanın temel mantığı bu senaryodaki mantıktır.
Senaryo 3: Devlet akışına bırakır!
Bu iyimser tablo için devletin kendi içinde bazı değişikliklere gitmesi gerekiyor. Çıkar dengesinde terazinin lehlerine inmesi gerekir ki böylesi bir süreç yaşansın.
Olur da seçime böyle giderse halklar kazanacaktır, demokrasi kazanacaktır.
(ÖA/VC)