Bugün Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünün 70. yıl dönümü ve gün boyunca okullarda, sokaklarda düzenlenen resmi ve gayri resmi törenlerle Atatürk anılıyor. Nazlı Ökten, "Ölümsüz Bir Ölüm, Sonsuz Bir Yas: Türkiye'de 10 Kasım" başlıklı makalesinde 10 Kasımların nasıl kurgulandığını inceliyor. Makalenin giriş bölümünü kısaca aktarıyoruz.
10 Kasım günü, Türkiye'de doğup büyümüş herkes için sabah 9.05'te duyulan siren sesiyle birlikte ortak hafızanın tazelendiği anlardan biridir. Türkiye'de eğitim görüp de "Saat dokuzu beş geçe Atam Dolmabahçe'de, gözlerini kapadı bütün dünya ağladı..." diye başlayan şiiri ezberlememiş, "Atam Atam sen kalk da ben yatam..." diye kafiye tutturmamış bir çocukla karşılaşmak güçtür.
Ritüellerin, modem toplumlar için de siyasal dramaturjinin parçası olduğunu ve her ritüelin bir tür bilgiyi saklayıp aktardığını kabul ettiğimizde, Atatürk'ün ölümüne dair, olumlu ya da olumsuz tüm edim ve eylemlerin Türkiye'de siyasal kültürle ilgili önemli ipuçları barındırdığı görülebilir.
Siyasal önderlere, özellikle de bir vatanın kurtarıcısı ve bir ulusun kurucusu olarak kabul edilen bir öndere duyulan hayranlık ve özlem, kuşkusuz her kültürde karşımıza çıkabilir. Ancak Türkiye ve Atatürk söz konusu olduğunda bu olgunun aldığı farklı biçimler, kutsal ve dünyasal, kamusal ve özel olanın farklı eklemlenme biçimlerine dair zengin bir çözümleme kaynağı oluşturmaktadır.
(...)
Atatürk'ü konuşturmak
10 Kasım'ın ulusal bayramların kutlamaya yönelik birleştiriciliklerinden ayrılan ortak yas duygusu, ölümsüzlüğe işaret etmekle birlikte sürekli olarak bir kaybın vurgulanması yoluyla eksik olma duygusunu da beslemektedir. Volkan ve Itzkowitz, bunu tamamlanmamış bir yas işlemi olarak değerlendirmektedir. Aynı şekilde Atatürk'ün 15 yıl boyunca gömülmemesini de buna bağlamaktadırlar. Bu tamamlanmamış yas ve ölümün reddine en güzel örneklerden biri, "yaşasaydı" diye başlayan cümlelerin zirve noktası, Atatürk'ün "konuşturulmasıdır." Orgeneral Çevik Bir'in 1. Ordu Komutanlığı sırasında Hasdal Kışlasının 0-2 otoyoluna bakan yüzüne yerleştirilen, üzerinde Atatürk'ün resmi bulunan tabelada onun ağzından yazılan şöyle bir ifade yer almaktadır:
"Vatan kurtarmak gibi bir suç işledim diye büstlerimi kırdılar, küfrettiler yetmedi! Yaşasaydı bizden olurdu dediler. Hiçbir şey bu kadar ağınma gitmedi."
Bu tabelanın, kapatılan Refah Partisi'nin Genel Başkanı Necmettin Erbakan'ın "Yaşasaydı Atatürk de bizden olurdu" sözlerine yanıt olarak konduğu bilinmektedir. Atatürk'ü sahiplenmek konusundaki bu çekişmede her iki taraf da meşruiyet arayışım, hayatta olmayan bir lidere yeni cümleler kurduracak ve yeni dünya görüşleri atfedecek denli ileri götürmektedir.
Matem: Ne kadar özel ne kadar kamusal?
Cumhuriyet Halk Partisi, 26 Aralık 1938 günü yapılan kongresinde Atatürk'ü anmak üzere "ölümsüz lider" sıfatını seçmiş, İnönü döneminde de Milli Şef olarak anılırken Ebedi Şef sıfatı Atatürk'e has kalmıştır. Yine bu dönemde kabul edilen Milli Matem terimi 17 Mart 1981'de, yani askerî darbenin ardından Atatürk'ü Anma Günü olarak değiştirilmiş, ertesi yıl Milli Eğitim Bakanlığı'nın çıkardığı bir yönetmelikle de 10-16 Kasım tarihleri Atatürk haftası olarak ilan edilmiştir.
Bu yönetmelik, okullarda birer Atatürk köşesinin oluşturulmasını, okul gazetelerinin Atatürk özel sayısı çıkarmalarını öngörerek uygulamayı sistematize etmeye yöneliktir. 12 Eylül 1980 askerî darbesini izleyen ilk 10 Kasım'da bir dakikalık saygı duruşunun süresi dönemin Genel Kurmay Başkanı Kenan Evren'in isteği üzerine beş dakikaya çıkarılmıştır. Turgut Özal döneminde 10 Kasım günü eğlence mekânlarının kapalı tutulması zorunluluğunun kaldırılması, matemin yaşanma biçimini yine tartışma konusu yapmışsa da bugün 10 Kasım günü saat 9.05'te sirenler çaldığında trafiğin durduğunu, insanların arabalarından çıkıp saygı duruşuna katıldıklarını, hatta bazen katılmayanları uyardıklarını gözlemek mümkün.
(...)
Kamusallıklar arasında bir meşruiyet mücadelesi olarak kabul edilebilecek bu tartışmanın temasının bir benzeri, Türkiye'de İslamcıların bir kesiminin Atatürk'ü anma törenlerine karşı Mevlit'i alternatif olarak göstermeleri durumunda karşımıza çıkmaktadır. Çelenk koyma, saygı duruşu, bayrağı yarıya indirme gibi pratiklere alternatif dinsel törenlerin yokluğu temel soru işaretidir. Ancak bu konudaki arayışlar, siyasal İslamı temsil ettiği düşünülen kesimlerin dışında daha yaygındır.
Geçtiğimiz yıllarda, Atatürk imgesini mistik arayışlarla buluşturan gruplar oluşmuştur. 2000 yılında Evrensel Mevlana Aşıkları Vakfı adındaki bir grup, İlan-ı Aşk: Büyük Önder'in Anısına İlahiler ve Mevlevi Ayini adlı bir albüm yayımlamıştır. Atatürk'ün "Tanrı'nın gölgesi, Ali'nin kılıcı" olarak tanımlandığı ilahiler, aksine en çok da bu kesimlerin rahatsızlık duyabileceği kutsallık atıflarıyla yüklüdür. Mevlit konusunda hatırlatmamız gereken diğer bir unsur, sadece Kandil günlerinde camilerde okutulanlarda değil, genelde kentlerde evlere parayla çağrılan mevlithanların okuduklarında da dua kısmında Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün.hatırasına bir Fatiha suresi okunması istenmesidir. Bu, her kaybettiğimiz yakınımızla Atatürk'ün kaybını bir kez daha hatırlamak anlamına gelecektir. Bu sürekli ölüm, ölümsüzlüğün anahtarı gibidir.(NÖ/EÜ)
* Nazlı Ökten, Ölümsüz Bir Ölüm, Sonsuz Bir Yas: Türkiye'de 10 Kasım. Türkiye'nin Toplumsal Hafızası, der. Esra Özyürek, İletişim Yayınları, İstanbul: 2001
* Türkçe'de Ogün ismi, sık kullanılmaya başlandığı dönemde 10 Kasım günü doğan erkek çocuklarına konan bir isim olarak bilinmektedir.