Bugün 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü. Türkiye’de ve tüm dünyada, hakların askıya alındığı, yönetimlerin otoriterleştiği, en kırılgan grupların hedefe konduğu bir dönemdeyiz.
Ancak ihlal edilen sadece insanların değil, tüm canlıların hakları. Hayvanların ya deney objesi ya da “zararlı madde” olarak görüldüğü, ekolojinin yeni bir “terör” tanımıyla birlikte anıldığı bu dönemde, hak ihlallerine daha bütüncül bir bakışla yaklaşmamız gerekiyor.
Hayvanat bahçesine ya da pet shop’lara kapatılanlar,
Üzerinde deney yapılanlar
İşkence edilenler, öldürülenler,
Sokakta aç ve savunmasız bırakılanlar…
Hayvanların bu dünyada insan sebepli maruz kaldığı ihlaller saymakla bitmez.
Daha yeni şahit olduk: Konya Büyükşehir Belediyesi bünyesinde faaliyet gösteren hayvan bakımevinde çalışan görevli, bir köpeğe vurarak öldürdü. Hayvan hakları aktivistleri harekete geçti, barınağa gitti ve hayatta kalan hayvanların da aç kaldığını, üşüdüğünü, korktuğunu gördüler.
Doğal hayatta da durum farklı değil: Hem hayvanların hem tüm diğer canlıların yaşadığı ormanlar yandı, çatışma ve savaş bölgelerinde de canlılar bombardımanlarla öldürüldü, öldürülüyor.
İklim krizinin yanı sıra Türkiye başka bir kriz daha yaşıyor: Doğal hayat termik santrallerle tehdit altında, inşaat sektörü büyürken ekolojik yapı bozuluyor, nükleer santralin yapımı da hızla sürüyor.
Tabii bu ortamda, insanların belki de en çok unutulan haklarından barınma, temiz suya erişim, sağlıklı çevre gibi hakları da ihlal ediliyor.
Oysa bu hakkımız Anayasa’yla bile korunuyor: “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.” (Anayasa, madde 56)
Ve yine Anayasa’da haklarımızın düzenlendiği pek çok hüküm gibi sadece kağıt üstünde…
Halihazırda kent ve çevre hakkına dair tamamen uygulanmasa da yasalarla mücadele etmek mümkünken, hayvan haklarıyla ilgili yasalar halen çok primitif düzeyde ve hayvanları korumaktan uzak.
“Hayvan’a hukukî kişilik verilmesi zorunluluk”
Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Anayasa Hukuku Anabilim Dalı öğretim üyesi Dr. Serkan Köybaşı, “Yeni Bir Anayasal Hak Öznesi Olarak Hayvan - II” makalesinde, konuyu hukuki ve etik açıdan şöyle açıklıyor:
“Ahlâk bir türün diğerlerine üstünlüğündense, diğerleri arasında bir tür olarak yaşamayı öğrenmemizi gerektirmektedir. İnsan Hayvan’dan farklıdır ancak ondan üstün değildir. Var olduğu sanılan üstünlük, İnsan tarafından kendi çıkarları doğrultusunda yapay olarak yaratılmıştır. Benzer yapay ayrımların beyazlar tarafından siyahlara, erkekler tarafından kadınlara yönelik olarak yaratıldığı bilinmektedir. Bir zamanlar hukuk sistemlerini kuranlar köleliğin toplumun iyiliği için gerekli ve iyi olduğunu iddia etmiştir. Kendilerini toplumun ta kendisi olarak görenler siyahların vatandaş ve hatta insan dahi olmadığını ileri sürmüşlerdir.
İnsan’ın Hayvan’a yönelik ayrımcılığı da ırkçılık veya mizojiniden farklı değildir. Deri rengi veya cinsiyete dayalı ayrımcılık ne kadar dayanaksız ve yapaysa türe dayalı ayrımcılık da bir o kadar dayanaksız ve yapaydır. İnsan’la Hayvan arasındaki farklılıkların niteliği, onları mal statüsünde kabul edip sömürmemiz ve öldürmemiz için elverişlilik koşulunu sağlamamaktadır.
Hayvan’ın mal statüsünde olduğunu reddeden her kuram, sadece hayvanların kullanılma biçimlerini kurallara bağlayıp “insanca” hale getirmeyi değil, Hayvan’ın sömürülmesine toptan son verilmesini hedeflemek zorundadır. Hayvan’a hukukî kişilik verilmesi daha adil bir düzende yaşayabilmemiz için bir zorunluluktur. Şu an çeşitli canlılar arasında kabul ettiğimiz kategoriler doğal dünyadan değil, İnsan’ın kendini üstün gören bakış açısından kaynaklanmaktadır.”
Çevre hakkı: Sadece insan için değil
Tabii, diğer canlıların hakkını savunmak da insanın görevi. Peki 21. Yüzyılda giderek daha fazla tehlikeye giren “çevre hakkı” nedir?
Selçuk Üniversitesinden Faruk Bilir ve Berkan Hamdemir’in “Çevre Hakkı ve Uygulaması” başlıklı makalesinde, bu hakkın sadece insan referanslı tanımlanmaması gerektiği ifade ediliyor:
“Çevre hakkı her ne kadar insan referanslı tanımlansa da kanaatimce yaşanılan küre sadece insanların değil, diğer tüm canlıların da yaşamını sürdürmesi için kullandığı ortak bir mekân olduğu için bu hakkın yararlanıcıları arasında insan dışındaki tüm canlıları da saymak gerekir. Ancak, insan dışındaki canlıları, çevre hakkının sorumluları arasında saymak kanaatimizce doğru değildir. Çünkü çevreye verilen zarar, esas olarak insan eliyle verilmektedir. Böylece, çevreyi sadece insan referanslı değil de diğer canlıları da referans alarak yeniden tanımlayacak olursak; çevre hakkı, tüm canlıların sağlıklı bir çevrede yaşama yetkisidir diyebiliriz.”
“İnsan merkezli değil çevre merkezli anlayış”
Şerife Demirci de “Çevre Hakkı Hangi Canlıya Haktır ve Kimin Ödevidir?” makalesinde, “Çevresel sorunların kaynağında insanın kendisini doğadan üstün görmesi ve doğayı bilinçsizce sömürmesi yatmaktadır” diyor:
“Çevre kirliliği ve doğa talanıyla ilgili sorunların başlangıcı on sekizinci yüzyıla tekabül etse de, çevre hakkı üçüncü kuşak hak olarak, ilk kez yirminci yüzyılın son çeyreğinde gündeme gelmiştir. …Bu hakkın doğayı araçsallaştırmadan uygulamaya geçirilebilmesi için insan merkezci çevre anlayışının yerine, çevrenin merkezde olduğu alternatif yaklaşımların benimsenmesi gerekmektedir. Günümüz canlı varlıkları ve gelecek nesiller için, iyi bir çevrede hayat sürmenin hak olduğu iddia edilmektedir; ancak bu hakkın ihlal edilmemesi ve insan dışı varlıkların korunması hususunda insana büyük görevler düştüğü vurgulanmaktadır. Diğer bir ifadeyle, insan merkezci olmayan çevre hakkı perspektifinden, çevre hakkı insan yararını temel alan bir yaklaşımla kavranmamalı ama korunması ve geliştirilmesi insan ödevi olarak tanınmalıdır.”
Hayvan Hakları Bildirgesi
15 Ekim 1978'de Paris UNESCO evinde ilan edilen Hayvan Hakları Evrensel Bildirisi:
- Bütün hayvanlar yaşam önünde eşit doğarlar ve aynı var olma hakkına sahiptirler.
- Bütün hayvanlar saygı görme hakkına sahiptir. Bir hayvan türü olan insan , öbür hayvanları yok edemez. Bu hakkı çiğneyerek onları sömüremez.Bilgilerini hayvanların hizmetine sunmakla görevlidir. Bütün hayvanların insanca gözetilme, bakılma, ve korunma hakları vardır.
- Hiçbir hayvana kötü davranılamaz, acımasız ve zalimce eylem yapılamaz. Bir hayvanın öldürülmesi zorunlu olursa, bu bir anda, acı çektirmeden ve korkutmadan yapılmalıdır.
- Yabani türden olan bütün hayvanlar, kendi özel doğal çevrelerinde karada, havada ve suda yaşama ve üretme hakkına sahiptir. Eğitim amaçlı olsa bile özgürlükten yoksun kılmanın her çeşidi bu hakka aykırıdır.
- Geleneksel olarak insanların çevresinde yaşayan bir türden olan bütün hayvanlar uyumlu bir biçimde türüne özgü yaşam koşulları ve özgürlük içinde yaşama ve üreme hakkına sahiptir.
- İnsanların yanlarına aldıkları bütün hayvanlar doğal ömür uzunluklarına uygun sürece yaşama hakkına sahiptir. Bir hayvanı terk etmek acımasız ve aşağılık bir davranıştır.
- Bütün çalışan hayvanlar iş süresi ve yoğunluğunun sınırlandırılması ve güçlerini artırıcı bir beslenme ve dinlenme hakkına sahiptir.
- Hayvanlara fiziki ya da psikolojik bir acı çektiren deneyler yapmak hayvan haklarına aykırıdır. Tıbbi, bilimsel, ticari ve başkaca biçimlerdeki her türlü deneyler için de durum böyledir.
- Hayvan beslenmek için yetiştirilmişse de bakılmalı, barındırılmalı, taşınmalı, ölümü de acı çektirmeden ve korkutmadan olmalıdır.
- Hayvanlardan insanların eğlencesi olsun diye yararlanılamaz, hayvanların seyrettirilmesi ve hayvanlardan yararlanılan gösteriler hayvan onuruna aykırıdır.
- Zorunluluk olmaksızın bir hayvanın öldürülmesi yaşama karşı suçtur.
- Çok sayıda yabani hayvanın öldürülmesi demek olan her davranış bir soykırım, yani bir suçtur.
- Hayvan ölümüne de saygı göstermek gerekir. Hayvanın öldürüldüğü şiddet sahneleri sinema ve televizyonda yasaklanmalıdır.
- Hayvanları koruma ve savunma kuralları, hükümet düzeyinde temsil olunmalıdır. Hayvan hakları da insan hakları gibi yasayla korunmalıdır.
(AS)