İstanbul’da 1 Mayıs eylemleri bu yıl, ister “sarı basın” kartlı, ister “işyeri tanıtım” kartlı olsun, isterse serbest gazeteci veya “kartsız” olsun, gelişmeleri kamuoyuna taşıyan hiçbir gazeteci için kolay olmadığını çok daha çarpıcı şekilde gösterdi.
Şişli, Taksim, Beşiktaş ve çevrelerinde bir “İstanbul 1 Mayıs”ını izlemek ve yansıtmak için evden çıktığımda duyduğum heyecan ve istek, sadece önceki yıllara özgü saçmalıklarla değil, bu yıl üzerine eklenen özel zorluk ve tuhaflıklar yüzünden hızla gölgelendi.
Şişli: Fotoğraf çekmeyin, amirime sorayım!
Gün, Şişli’deki barikatta 30 metre arayla iki kez sarı basın kartını gösterdikten sonra kızgınlıkla başladı. İkinci barikatı geçtikten sonra geriye dönerek, şehri bir sıkıyönetim kentine çeviren, sabahın bu erken saatlerinde yurttaşı kendi mahallesinde rehin tutan güvenlik önlemlerinden bir kare almak istedim.
Yanıma hızla yaklaşan bir polis, dünyada ilk kez bir basın mensubu görüyormuş gibi, “Ne yapıyorsunuz, burada fotoğraf çekemezsiniz” diye çıkışmaya çalıştı. Bir o kadar şaşkın şekilde “Ben fotoğraf çekerken hiçbir zaman izin istemedim” şeklinde yanıt verip fotoğraf çekmek için pozisyon alırken “Durun çekmeyin, bir amirime sorayım” diyerek engel olmaya çalıştı. Bu trajikomedi dengemi etkilediyse de fotoğrafımı çektim.
Bir empati sohbeti…
Halaskargazı Caddesi’nden Cumhuriyet Caddesi’ne oradan da Taksim Meydanı’na yalnızlık hissiyle, insana hasret vaziyette yürüdüm. Yol üzerinden basın kartını gösterip bıkkınlığımı anlattığım iki polis memuruyla empati girişimimiz oldu; Ben, onların sabahın 5’inden beri şehri kurtarmaya getirilmelerine anlayış göstermeme karşılık onlardan da, “Gazetecilere karşı muamele biraz abartılı” şeklinde bize dönük bir adım geldi.
Yüzlerce “kartsız” haberciye 1 Mayıs yasak
Ancak Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) sarı basın kartı olmayan medya temsilcilerinin de 1 Mayıs’ta görev yapabilmeleri için onlara TGC kartı sağlamak konusunda aldığı zorlu inisyatinin İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nce, Cemiyetin kart verdiği 500’e yakın haberciye ait liste ve TC kimlik bilgilerini istemesi nedeniyle heba edilmesi sokakta karşılaşılan sorunların günübirlik ve rastlantısal olmadığını gayet iyi gösteriyor.
Sarı basın kartı taşımayan yüzlerce haberci, 1 Mayıs’ta polis bariyerlerinden geri çevrildiler; işlerini yapamadılar, medya organlarının bulunmalarını istediği bölgelerde bulunamadılar; kamuoyuna bilgi taşıyamadılar.
Ancak bugün, sadece güvenlik bürokrasisinin temel insan haklarını gözetmeden iş yapma alışkanlığından bir örneğini değil, toplumsal eylemlerini izleyen habercileri, sarı basın kartları dahi olsa idareye adapte etme veya özdeşleştirme kalkışmalarını da yaşadık.
Taksim Meydanı’nda Taksim Hill Oteli’ne 20 metre mesafede, polis bariyerleriyle örülü karşı kaldırımında canlı yayın aracı, bariyer, in cinin fotoğrafını çekerken birden Türkiye Komünist Partisi'ne (TKP) bağlı bir grubun otel yakınındaki bir binadan aniden çıkarak Taksim Meydanı'na çıkmads ıve Taksim Anıtı’na baskın yapması herkes gibi, alanda konuşlanmış yüzlerce polis ve biz habercileri de bir hayli şaşırttı.
Polis ekipleri bir hayli telaşlı gruba müdahale etmeye girişirken bizler de müdahaleyi görüntülemek için pozisyon aldık. Bariyerlere sıkıştırılmaya çalışsalar da grup, hızla Anıtın önünde 1 Mayıs’ı kutlamaya dönük slogan attıktan sonra cop, yumruk ve tepmeyle müdahaleye uğradı; kelepçelenerek gözaltına alındı, kimisi siyah renkli araçların içinde, kimisi Meydandaki otobüslerine içine sürüklendi.
Gözaltıları çekiyorum: Kimliğinizi görebilir miyim?
Umut adlı bir gencin Meydan’daki polis otobüsüne doğru sürüklenmesine eşlik edince polisler yanıma yaklaşıyor. “Gazeteci misiniz? Kimliğinizi görebilir miyim?”… “Taksim Meydanı’na gelinceye dek 30 kez gösterdiğim. Artık sizinki de görevi kötüye kullanmak oluyor. Göstermiyorum, işlem yapabilirsiniz”… Onlar telaşta, bizim de işimiz var, uzatmıyoruz.
Bu “basın kartını göster” mizanseninin esasında hayli yaygın bir taktik olduğunu birkaç dakika sonra, Anıt yakınında, grubun büyük bölümüne yönelik gözaltıları görüntülerken anlayacaktım.
Gözaltı nakillerini izliyorum: Kimliğinizi görebilir miyim?
Özellikle de, diğer gazetecilerin iki barikat arasındaki bölgeden uzaklaştırılınca, barikat üstüne çıkarak kazandığım “üstün konum” polisi rahatız etti. Bulunduğum noktadan, gözaltına alınıp siyah bir minibüse sokulan grubun nakledilmesini iyi görüyordum. Çevik kuvvet ve sivil polislerin yıldırıcı müdahalelerine uğradım. “Gazeteci misin? Kimliğinizi görebilir miyiz? Burada duramazsınız! vs....
“Kimliğimi göstermiyorum. İşlem yapabilirsiniz”
Bu kez kendimden geçtim, “Kimliğimi göstermiyorum, her işimi yaptığımda kimlik istenmesinden bıktım. İşlem yapın memur bey. Kendiniz için saygı bekliyorsanız, önce insanların işine saygı gösterin. Sizden bizden başka kimse var mı Taksim Meydanı’nda?! Ben kimlik göstermiyorum. Sizinkisi, görevi kötüye kullanmak, haberiniz olsun” dedim; kızgınlıkla işimi yapmaya devam ettim.
Mahalleliyle görüşme: “Kimliğinizi görebilir miyiz?”
Taksim Meydanı’nda meslektaşlarla görüştükten sonra evin yolunu tuttum. Dönüş yolunda Pangantı’da mahalleli kendi sokaklarında dertlerini anlatmaya çalışıyordu. Kimisi marketine kimisi eczanesine, kimisi de Şişli’de gecelemiş Gaziosmanpaşa’daki evine gitmek istiyordu. Hallerinin anlaşılmaması, karşılık bulmamasından öfkeliydiler.
Onlar önü bariyerlerle kesili, ben karşılarında, polisin tarafındayım. Durumlarını sorup not aldığımda, etrafımda yine ve yine bir grup polis birikti. Tahmin edin, ne oldu? “Kimliğinizi görebilir miyiz?”…
Bütün bir anakenti ölü kente çevirdikten sonra sokakta bir basın mensubu görmek hayli şaşırtıcı olsa gerek… Emniyet Müdürlüğü, “rahat olun 1 Mayıs’ta aniden karşınıza gazeteci çıkabilir” telkiniyle onları bu zorlu sınava hazırlamamış mıydı? Hatırlamayı unutmuş olabilirler, sarı basın kartı olmayan yüzlercesini saha dışına ittikten sonra daha “rahat bir maç çıkarmayı” ummuş olabilirler belki.
1 Mayıs sabahı gösterdi ki, kent yaşamı açısından son derece haksız olan bu “Olağanüstü Hal” (OHAL) idaresi, halkın bilgilendirilmesi görevini yerine getirenlere karşı da, yeni keyfe keder pratikler üretiyor. Gazeteciler için eğitim düzenleyen makamlar, öncelikle kendi personeline gazetecilerin kamusal alandaki rolleriyle ilgili önce yeterince bilgilenmeli, ardından personelini buna uygun olarak eğitmelidir.
Siz ister tanıyın ister tanımayın, biz gazeteciyiz ve her yerdeyiz (EÖ).