Ertuğrul Kürkçü'nün, "2010 1 Mayıs kutlamaları istisnai bir önem kazanıyor. On yıllardır süren mücadelenin ardından işçi sınıfının Uluslararası Mücadele, Dayanışma ve Birlik Günü toplantısına yeniden açmayı başardığı Taksim, laik-dinci/küreselci-ulusalcı kutuplaşmasının ötesine seslenen, 'emek ve özgürlük ekseninde bir enternasyonalist' üçüncü kutbun bütün gövdesiyle ortaya çıkışına tanıklık edebilir" belirlemesi, bu 1 Mayıs'ın nasıl değerlendirilmesi gerektiği konusunda dikkate alınması gereken bir saptama örneği oluşturuyor.
Ne yazık ki halkın önemli bir kesiminin belleğine 'kriminal' bir durum olarak sokulmuş olan 1 Mayıs'ın, barışçıl ve geniş bir kitlesellikle kutlanma başarısı, bugün her zamankinden daha önemlidir. Böylesi bir kutlama, memleketi muhafazakar ve milliyetçi kutuplaşmadan kurtarmak ve sol siyasetin önünü açmak noktasında, sanılandan çok daha büyük bir işlev yüklenebilir.
Halen İttihatçı ve İtilafçı işbirlikçiler arasında derin bir bölünmenin ağır sancılarını çeken bir Türkiye'nin, yarınlar için umut üreten bir sola her zamankinden büyük bir gereksinimi var. Halen yaşanan toplumsal erozyon ve tıkanmanın bir nedeni de, 12 Eylül'de ezilip etkisizleştirilen solun, o günden beri kendini etkili bir şekilde ortaya çıkartamamasıdır.
Kürt sorununu çözmekte irade göstermeyen egemenlerle, gösterilen sahte iradeyi bile 'ihanet' addeden egemenler arasında süregelen kayıkçı dövüşü, Türkiye'yi kilitlemeye, bölmeye ve kanatmaya devam ediyor. Rejimin çözüm üretilemeyen krizi, egemenler arası derinleşen kavga, giderek iplerin herkesin elinden kaçtığı ve her türden provokasyona açık bir ortama yol açıyor.
Küresel ekonomik kriz koşullarında dış ticaret açığı, ülkenin birikimlerinin yok pahasına satılmasıyla azaltılmaya çalışılırken, emekçilere ayrılacak en küçük fon bile çok görülüyor. Bu ise dolar milyarderleri ve banka kârlarının katlandığı bir dönemeçte işsizlik ve yoksulluğun görülmemiş boyutlara ulaşmasına neden oluyor.
Ancak bu vahim tablonun bütün ayrıntılarıyla tespiti sorunların çözümüne yetmiyor. Çünkü kullaştırılmış, milliyetçi koşullanmalarla insani değerlere yabancılaştırılmış, örgütsüzleştirilmiş ve kendine güvensizleştirilmiş bir toplumun kulakları ancak etkin ve süreğen bir güç odaklarına açık olabilir.
O halde bu koşullarda reel bir siyaset yapabilmenin başlangıcı olarak, 1 Mayıs'ı, duymayan kulakların duyacağı güç ve güvenilirlikteki bir sese çevirmek hedeflenmelidir. Hem Taksim meydanını doldurmakta herzamankinden büyük bir beceri sergilemeli hem de 1977 1 Mayıs'ında kontrgerillanın faydalandığı gurupçu sekterlikler yanısıra şiddet gösterilerine de en küçük anlamda geçit verilmemelidir.
Bu 1 Mayıs, solun birbirine karşı grupsal gövde gösterisi yapacağı yer değil, rejime karşı emeğin birlik ve dayanışmasını yükselteceği, hak ve özgürlüklerine yabancılaştırılmış halka solun etkin varlığının gösterileceği ve onlara solda siyaset yapma güveninin aşılanacağı kritik bir fırsat olarak görülmelidir.
Barışçıl ve kitlesel bir 1 Mayıs, sosyalizme ve sol harekete dair yaratılmış önyargıları kırmak açısından büyük bir fırsat olarak değerlendirilmelidir.
Elbette de-politizasyonu, kullaşmayı, milliyetçi koşullanmayı aşmak için kitlesel ve barışçıl bir 1 Mayıs başarısı yetmez. Bunun arkası, halen emekçilerin ve ezilenlerin birleşik bir siyasal merkezden yoksun olmak yarasına merhem olacak bir sol merkezinin inşasına yönelmekle getirilmelidir.
Farklılıklarımızın ayrı durmamız için yeterli neden olmadığını, ayrı durdukça, özgüvenini yitirmiş toplum nezdindeki mevcut itibarsızlığımızı aşma ve onu uyarma şansına sahip olamayacağımızı anlamak için geride kalan 30 yıllık deney öğretici olmalıdır.
12 Eylül'ün otuzuncu yılında sosyalistler, siyasi muhasebe yapma erdemine daha fazla sırtlarını dönemezler. Her yıl bilançosunu çıkarıp sonraki yönelimlerini buna göre planlayan burjuvazi kadar olamamak ayıbı daha fazla taşınmamalıdır. Somut durumun somut tahlilinin sadece siyasi tahlil yapmak olmadığını, aynı zamanda sol hareketin niye bir türlü eski etkinliğine ulaşamadığı, niye bir türlü emekçi sınıfların reel temsilcisi olamadığı sorununun da yanıtını üretmeyi içerir.
Bu toprakların tarihsel kültürü, bize bir olmanın, diri olmanın, iri olmanın önemini bir bilgelik temeli olarak miras bırakmıştır.
Kuşkusuz bunun yetmeyeceğini biliyoruz. Bir olmayı olabildiğince doğru, sol bir eksende inşa etmek de bir o kadar önemli. Sorun şu ki, doğruluk bütün ayrıntıların, bütün aşamaların cevabını vermek şeklinde ifrata vardırılarak bulunamaz.
Reel bir siyasal seçenek yaratmak için, tüm teorik sorunların halli ve tüm stratejik aşamalarda anlaşmak gerekmiyor. Bu kritik aşamada hangi olmazsa olmazlarda, nelere karşı ve nelerden yana olacağımız sorularının yanıtı, kervanı yolda düzmek için yeterlidir.
Kimsenin sosyalistler kadar bu ülkenin dününü, bugününü, yarınını sevmediği, başka hiç kimsenin sosyalistler kadar bedel ödeyip samimiyet sınavından geçmediği gerçeğini bu toprakların tüm emekçilerine, ezilenlerine, vicdanlılarına, ahlâklılarına, namuslularına, aydınlarına anlatmak için güven veren bir sol birlik yeter.
Bu 1 Mayıs bunun umutvar başlangıcı olsun! (EA/EK)
1 Mayıs Sol Merkezin İnşasına Fırsat Olsun
1 Mayıs'ın, barışçıl ve geniş bir kitlesellikle kutlanma başarısı, bugün her zamankinden daha önemli. Böylesi bir kutlama, memleketi muhafazakar ve milliyetçi kutuplaşmadan kurtarmak ve sol siyasetin önünü açmak noktasında, sanılandan çok daha büyük bir işlev yüklenebilir.
ilgili haberler
Hak odaklı, çok sesli, bağımsız gazeteciliği güçlendirmek için bianet desteğinizi bekliyor.
ilgili haberler
diğer yazıları
90'LARIN HAK MÜCADELELERİ/ ERDOĞAN AYDIN
Alevi Realitesini Tanımak
23 Aralık 2014
ERDOĞAN AYDIN'DAN
Demirtaş’a En Az Bir Oy Borcumuz Var
16 Temmuz 2014
ERDOĞAN AYDIN'DAN
AKP’nin Pirus Zaferi ve Demokratik Seçenek – 2
8 Nisan 2014
ERDOĞAN AYDIN'DAN
AKP’nin Pirus Zaferi ve Demokratik Seçenek – 1
3 Nisan 2014
ERDOĞAN AYDIN'IN DEĞERLENDİRMESİ
Demokrasi ile Diktatörlük Arasında Seçimler ve Sonrası
16 Haziran 2011