Bu yılki 1 Mayıs kutlamaları açısından altı çizilebilecek birkaç şey var.
Birincisi, BDP'yi suçlulaştırma, düşmanlaştırma çabalarına her gün bir yenisi eklenirken 1 Mayıs Meydanı'nda düşmanlığın esamesi okunmadı. Meydanda her görüşten insan vardı; daha bir gün önce "Apo'yu peygamber ilan edenlerle bizim işimiz olmaz" diyen Başbakan Erdoğan'ın partisine oy verenler de, "Kürt" sözcüğünü yeni yeni kullanmaya başlayan Kılıçdaroğlu'nun CHP'sine oy verenler de, DSP'liler de, Saadet Partililer de, HAS Partililer de...
Türkçe, Kürtçe şarkılar eşliğinde, tek kırmızıyla yeşil-sarı-kırmızının birbirine karıştığı bir atmosferde (buna bir miktar siyahı, moru ve gökkuşağının renklerini de ekleyelim) İşçi Bayramı kutlandı. Bu açıdan 1 Mayıs 2011, ana akımdaki politik partilerin yönetimlerinden ve söylemlerinden bağımsız bir yaklaşımın tabanda olduğunu gösterdi denebilir.
İkincisi, herhalde DİSK kortejlerini izleyecek politik grupların bu kadar kalabalık olması öngörülmemişti. Halk Cephesi'nden Sosyalist Dayanışma Platformu'na (SODAP) Demokratik Haklar Federasyonu'ndan Ezilenlerin Sosyalist Platformu'na (ESP), gruplar 1 Mayıs'ta on binlerce kişiyi harekete geçirdi ve Şişli tarafından alana gelişleri meydandaki kutlamaların son dakikalarına kadar sürdü.
Üçüncüsü, bir 1 Mayıs gösterisine katılanlarda belki de 33 yıldan beri ilk kez bariz bir öz güven hissediliyordu.
Bir not da liselilere: Çocuklukla üniversitelilik arasındaki özel dönemi yaşayanlardan beklenecek bir atılganlıkla meydana koşan liselilerin sayısı hiç az değildi. Dev-Lis, Genç Umut, Özgür Eğitim Platformu ve başka örgütlerin kortejlerinde geldiler, 1 Mayıs Meydanı'na ancak onlarla gelebilecek bir saflığı ve coşkuyu getirdiler.
Hamisi olmayan insan emeği
Son 1 Mayıs kutlamalarının ardından şu da söylenebilir: Emeğin aşağılanmasında, değersiz ilan edilmesinde ve en hoyrat biçimlerde sömürülmesinde her gün kendini aşan bir sistemde, "emek çok önemlidir, çok değerlidir" diye ortaya çıkılması, yukarıda adı geçen politik partilerden herhangi birinin derdi değildi.
1 Mayıs'ın işçi bayramı olarak kutlanıp kutlanmaması, Taksim gibi İstanbul'un merkezi olan bir yerde kutlanıp kutlanmaması, ne AKP'nin, ne CHP'nin, ne de diğerlerinin umurundaydı. Bunu her kim dert ettiyse, umursadıysa, 1 Mayıs onların çabalarıyla bayram olarak kabul edildi, kutlamalar 31 yıl sonra onların çabalarıyla yeniden Taksim'e çıkabildi.
Ana akım partileri arasında insan emeğinin ve emekçinin hamisi olmadığını 31 yıllık Taksim'e çıkma macerası herhalde çok açık biçimde göstermiştir. Gaz yiye yiye Taksim'e girilen 2009 1 Mayıs'ının sıcak gündemi, 1978'den beri Taksim'de ilk kez kitlesel kutlamanın yapıldığı 2010'un sıcak gündemi, bunun altını çizmeyi geciktirmiş olabilir. Hamisiz insan emeğinin nasıl daha değerli kılınacağı üzerine, bunun "politik" tarafı üzerine konuşmaya başlama zamanı belki 2011 1 Mayıs'ında artık gelmiştir.
"Hami" olmasa da politik gruplar, seçimlere de katılan partiler (EMEP, ÖDP, SDP, TKP, EHP gibi) varken ne konuşulacak? 1 Mayıs'ı bayram yapan ve 31 yıl inatla mücadele ederek Taksim'e çıkaran gücün, bu örgütlerin tüm katkılarına karşın onları aşan bir güç olduğu kabul ediliyorsa, bir şeyleri konuşmak gerekiyor demektir.
30 Nisan 1980'de CHP Genel Başkanı olarak Bülent Ecevit, bir grup CHP'li parlamenterin 1 Mayıs'ın işçi bayramı olarak kabul edilmesiyle ilgili yasa önerisi üzerine şöyle diyordu: "Bu yasa önerisi sorumsuz ve parti disiplinine aykırı biçimde, bizlerden habersiz verildi. Bu yaptıkları solculuk değildir."
O gün Ecevit ayrıca DİSK'in öncülüğünde Mersin'de düzenlenecek 1 Mayıs gösterisine bazı CHP milletvekillerinin katılması ihtimali üzerine, "Mersin'deki 1 Mayıs mitingine hiçbir CHP milletvekilinin katılmasına ihtimal vermiyorum. 1 Mayıs'ta meclisin çalışması vardır. Böyle bir ihtimali düşünmek bile istemiyorum" de diyordu ve o günlerde işçilere direnişten vazgeçmelerini, haklarını yasadı direnişlerle alamayacaklarını söylüyordu.
1 Mayıs'ı ve 1 Mayıs Meydanı'nı kabul ettiren, düşmanlığa karşı kardeşliğe model olan gücün klasik iki partili kutuplaşma ortamında nasıl üçüncü kutup haline gelebileceği, 33 yıldan da uzun zamandır konuşulmayı bekleyen bir şey. (ŞA/EÖ)