En bilineni 5366 Sayılı "Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmazların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun"du...
Tarlabaşı Yasası olarak da anılan kanun 14 Aralık 2005'ten bu yana yürürlükte. Yasanın şu ana kadarki en bilinen uygulamaları Ankara-Ulus ile İstanbul Sulukule, Tarlabaşı ve Fener Balat'ta yürütülen dönüşüm projeleri.
5366 sayılı yasaya göre bir bölgenin dönüşümü şöyle sağlanıyor:
İlk kademe belediye meclisinin aldığı karar, Büyükşehir Belediye Meclisleri tarafından onaylanması durumunda Bakanlar Kurulu'na sunulur.
"Yenileme Alanı" ilanı Bakanlar Kurulu kararı ile gerçekleşir. Bakanlar Kurulu tarafından yenileme alanı ilan edilen kentsel alanlar, il özel idaresi veya ilgili belediyenin hazırladığı ya da hazırlattığı avan projelerin "Yenileme Kurulu" tarafından uygun bulunması ve son olarak Büyükşehir Belediye Başkanı tarafından onaylanması ile imar planlarına eşdeğer bir nitelik kazanır.
Yetmedi
5366 sayılı yasanın istenen hızda sonuç vermediğinin anlaşılması ile birlikte 17 Haziran'da 5393 Sayılı Belediye Kanunu'nun 73. maddesi değiştirilerek hukukun, mahkemelerin "ayağa dolanmaması" için 'kolaylaştırıcı' yeni tedbirler alındı.
Ana akım medyanın değişikliği -aradan üç ay geçmesine karşın ne hikmetse bugün- büyük bir iştahla haberleştirmesi "kentsel dönüşümün karşı konulmazlığı" propagandasında egemenlerin çok çeşitli çok hukuki araca sahip olduğunu ortalama bir yurttaşa gösteriyor.
Sabah'ın ve onun haberine dayanarak haber yapan Milliyet'in haberlerinin ilgili düzenlemenin Resmi Gazete'de yayımlanmasından üç ay sonra hak sahiplerinin artık çaresiz ve "kentsel dönüşüm"ün son değişikliklerle karşı konulamaz olduğunu vurgulamaktaki iştahı dikkat çekici.
İki medya tekeli de aynı iştahla yasal değişikliklerin ulusal ve ulusal üstü başka normlarla ilişkisini mahkemelerden önce yorumlayarak nasıl bir döneme girdiğimizin işaretini verdi.
Kentsel kaynakların dağıtımı, yeniden bölüşümü konusu merkezi bir önemde ve pek çok konuda tepişen egemen ideolojinin iki kanadı bu konuda ancak "pastadan daha fazla pay kapma" derdinde olacak.
Kuşkusuz tek parti iktidarı hegemonyasını pekiştirme yolunda her geçen gün yeni adımlar atan bir partinin ve onu destekleyen-onun tarafından desteklenen sermaye grupları bu rantı esas itibari ile paylaşmayacak. "Pastanın" kırıntıları ile dahi yetinmeye razı olanlar da bu anlaşmaya razı oluyorlar belli ki ...
Ya aşağıdakiler?
Yıllarca verdiği emek karşılığı başını sokacak bir eve "sahip" olanlar, ana babadan kalan eve sığınanlar, ana babadan kalanın üzerine borçlanarak ev alanlar, ne kadar gayrı menkul alırsa alsın bir türlü "muteber vatandaş" sayılmayan, karar verme hakkına sahip olamayan "mülk sahipleri" vs. vs. vs.
Bu yasalar kapitalizmin göz bebeği mülkiyet hakkını dahi bir parantez içine almaktadır.
Devlet, büyük şirketler adına yurttaşları ile "pazarlık" yapıyor.
Zor kullanma tekelinin kurumsallaşmış halinin "pazarlık" eden taraflardan birisinin yanında durduğunu ve üstelik engel olarak çıkabilecek tüm mevzuatın (anayasal hükümler dahil) yeniden düzenlendiğini düşününce durum daha açık görülebilir.
Mülkiyeti mülkiyet sayılmayan yoksulların ve ezilenlerin haklarının mevcut mevzuat çerçevesinde savunulmasının zorluğu, biricik olanağın insanlığın evrensel kazanımlarına (ve onların hukuki yansımaları hakları) dayanan "uzlaşmanın" değil taleplerimize ulaşmak için mücadelenin peşinden giden bir yol dışında bir seçeneğimizin olmadığının artık farkına varmak zorunludur.
"Kartal Kentsel Dönüşüm Alanı" söz konusu olduğunda büyük sermaye gruplarının sahibi olduğu arazilerin o grupları ihya etmesi için çabalayan, Tarlabaşı ya da Fener Balat'ta ise yoksulların kent merkezlerinden sürülmesi için elinden geleni ardına koymayanlarla neyin pazarlığı yapılabilir ki...
Kiracılar ve hatta barınanların haklarının sözünün bile edilemediği bir münazarada herhangi bir kazanım olanaklı mıdır?
Ötesi; elverişli bir konutta, sağlıklı bir çevrede, temiz suya erişimin ücretsiz olduğu, işe ulaşmak için yolda geçen vaktin hem az hem de çalışma saatine dahil olduğu, kent arazilerinin yeşil alanlara ve sosyal donatı alanlarına ayrıldığı bir kent talep edilmeden ufak kazanımlar dahi elde etmek olanaklı değildir..
Özeti, kanunları ancak mücadele edenler yapar.... (CA/EÜ)
_________________________________________________________________--
* Can Atalay, avukat.