Ülkemizin seçim sürecini renklendiren seks skandalları, IMF başkanı Dominique Strauss-Kahn'ın, Newyork'da, kaldığı lüks otelin oda hizmetçisine zor kullanarak tecavüze teşebbüs ettiği iddiasıyla tutuklanmasıyla uluslararası ortamda da bir yeni örnek üretti.
Bir kısım muhterem medya, bu son olayı Kahn'ın Fransız Sosyalist Partisi üyesi ve de en güçlü Cumhurbaşkanı adaylarından birisi olmasını öne çıkartarak "eline, beline, diline" hakim olması beklenen "sol"cuların da bu "insanî zaaf"dan azâde olmadıklarını belirtmiş oldu.
Genel bir ilke olarak "Biri erkek, biri dişi, bunu yapan iki kişi" arasında kalması gereken eylem ve işlemler ve yastık sohbetleri artık - gelişmiş mikroişlemci teknolojisinin de yardımıyla, kolayca ve kısa sürede kamuoyunun dikkatine sunuluveriyor. Daha doğrusu, kaydediliyor ve en uygun zamanda açıklanıyor.
Söz konusu eylemin taraflarından birisi siyasal veya toplumsal yaşamda adı duyulan bir kişi ise, ifşaatin etkinliği ve verdiği zarar daha yüksek boyutlarda oluyor.
"Ama bunu herkes yapıyor" deseniz de, ve bu bir ölçüde "doğru"da olsa neden yakalananın canı yanıyor? Hristiyan ortodoksisinin "Mukaddes ailesi"nin bam teline mi dokunduğu için? Ya islamın zaten "Taaddüd-ü Zevcat"ı kural içi sayan hoşgörüsü varken neden kentli ve köylü orta sınıflar bu tür "vukuat"a karşılar? Bu sınıfların özellikle "erkek" kısmı, dost meclislerinde bu tür vukuatın çokluğu ile prim kazanır ve fıkır fıkır gülüşürken eşi ve çocukları yanında neden "ağır ahlakçı" kesiliyor?
En son olayda bir "zor kullanma" iddiası ve bir "nakıs teşebbüs" var. Assange olayını anımsayın. Orada ise bir "Tam teşebbüs" (gerçekleşme), kısmi rıza ve olay sonrası, kandırılma ve hayal kırıklığı nedeniyle açıldığı iddia edilen bir garip zor kullanma iddiası vardı. Bu türden örnekleri anımsamak insanı bu haberlerin bir arka planı olabileceği, söylenen/yazılan her şeyin doğru olmayabileceği konularında ikircikli yapıyor.
İşin doğruluğu konusundaki en sağlam ipuçlarından birisi "sabıka kaydı". İşin özü şu: varsa sabıka kaydı, bilin ki hayatınız kaydı! Sayın Strauss-Kahn'ın da sabıkası varmış: 2008 yılında da, emrinde çalışan bir kadın ekonomist ile gönül ilişkisi nedeniyle başını belaya sokmuşmuş!
Bir de bu konunun arlanmaz-uslanmazları var. Silvio Berlusconi ve Bill Clinton ilk akla gelen isimlerden.
İlişkinin biçimi ne olursa olsun bir "Anlaşma/Ahit" dir. "Ahde Vefa" ise anlaşmanın temel ilkesidir. Pek çok anlaşmada "vefasızlık" tazminat veya ceza ödenmesini de içerir. Hiç kuşkusuz ilişki bir karşılıklı "sadakatsizlik" anlayışı üzerine de kurulmuş olabilir. Bu nedenle, bu tür olayların öncelikle ilişkinin taraflarını ilgilendirdiğini düşünmek gerek. Değer yargıları nedeniyle doğan veya doğacak itibar kayıpları daha çok o itibar üzerine siyasal ve sosyal yatırım yapanları ilgilendiriyor.
"Bu ne rezalet" yaygarası ile seks kasetinin tamamını yayınlayanlar, ağzı sulanarak seyredip "bu ne rezalet" diye bağıranlar...
Bütün bu ikiyüzlü görüntüler aklıma, Marks'ın "Manifesto"da , "ama bunlar aileyi ortadan kaldırmak istiyorlar" iddiasına karşı burjuvazinin ahlak ve aile anlayışına karşı yorumlarını getiriyor:
"Bizim burjuvalar, genel fahişeleri bir yana bırakın, çalışanlarının karıları ve kızlarına sahip olmakla bile yetinmezler ve birbirlerinin karılarını baştan çıkartmaktan büyük zevk alırlar..."
"...çok açık ki, bu üretim sisteminin ortadan kaldırılması bu sistemden doğan, genel ve özel fahişelik gibi kadın topluluklarının da ortadan kalkmasına yol açacaktır."
Üretim sistemi hala geçerliliğini koruduğu için Baba'nın öngörüsünün nasıl gerçekleşeceğini net olarak göremiyoruz. Ne var ki, biçimi ne olursa olsun bir ilişkide önemli olan karşılıklı bağlılıkların ve birlikte yaşama isteğinin canlı olması. Tarafların duygularını dürüstçe ifade edebilmeleri ve kendilerini özgür hissedebilmeleri değil mi? Bu özellikler yittiğinde, zaten çekiverin kuyruğunu! (AE/EÖ)