*Fotoğraf: Anadolu Ajansı
Makalenin İngilizcesi için tıklayın
"Reina saldırısı soruşturmasında sınır dışı edilmişti, IŞİD üyesi olmaktan tutuklandı."
30 Mayıs'ta basına yansıyan bu haber sosyal medyada çok paylaşıldı, çok tepki çekti. Çünkü haber, 2017'deki yılbaşı gecesinde 39 kişiyi katleden, 70 kişiyi de yaralayan saldırgan Abdulkadir Masharipov'un (Ebu Muhammed Horasani) fotoğrafıyla paylaşıldı.
Haliyle çok sayıda kişi, Masharipov'un serbest bırakılmış olabileceğini düşündü. Reina saldırganı, 40 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 1368 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.
IŞİD'e yönelik Denizli'de yapılan operasyonda gözaltına alınan kişi ise Özbekistan uyruklu olduğu belirtilen A.A. (32) adlı kişiydi.
Yani söz konusu kişi, Abdulkadir Masharipov'la aynı ülkenin vatandaşıydı ve Reina saldırısı soruşturması sürecinde yakalanıp ardından sınır dışı edilmişti.
Bu kişinin Masharipov'la ilişkisini, neden serbest bırakıldığını, deport işlemi sonrası nereye gönderildiğini ve ardından geçen süre içerisinde ne yaptığını henüz bilmiyoruz.
Ancak haberlere göre, temin ettiği sahte Kırgızistan pasaportuyla Suriye üzerinden yeniden Türkiye'ye giriş yaptı, Denizli'deki IŞİD operasyonunda yakalandı ve çıkarıldığı mahkemece "örgüt üyesi olmak" suçlamasıyla tutuklandı.
Doğal olarak akla gelen ilk soru şu oluyor: Bu kişi, 2017'de sınır dışı edildiğinde IŞİD üyesi değil miydi?
İki IŞİD'linin hikâyesi
Bu da Reina Katliamı Davası'nda yargılanan iki IŞİD'linin hikâyesi:
Uygur asıllı Çin vatandaşı Ömer Asım ve Abuliezi Abuduhamiti, 15 Aralık 2016'da Konya'da bir yolcu otobüsüne emanet edilen paketi almak üzere İstanbul Esenler Otogarı'na gitti.
Ancak şoför ve muavin paketten şüphelendi, kutuyu açtı. İçinde makarna paketine sarılı bir tabanca vardı. Bunun üzerine Afyon Cumhuriyet Başsavcılığı'na haber verildi, savcı da paketin kapatılıp İstanbul'a götürülmesini istedi.
Amaç, paketi almaya gelecek kişi ya da kişileri yakalamaktı. Tam da böyle oldu. Ömer Asım ve Abuliezi Abuduhamiti bu şekilde gözaltına alındı.
Daha sonra Ömer Asım'ın, Reina saldırganı Masharipov'la Konya'da birlikte ev tuttuğu ve burayı 'hücre evi' olarak kullandığı ortaya çıktı.
Doğal olarak akla gelen ilk soru şu oluyor: 15 gün içinde Ömer Asım'la bağlantılı kişiler tespit edilebilseydi Reina saldırganı da yakalanabilir miydi?
IŞİD'lileri yargılamadaki isteksizlik
Reina Katliamı Davası, Türkiye'de yargının, IŞİD militanlarını yargılama konusundaki isteksizliğini gösteren tek dava değil. Ne yazık ki ülkemiz, insanlığa karşı işlediği suçlar delillerle sabit olan IŞİD militanlarının kendilerini 'en rahat' hissettiği yer konumunda.
Bu hususta birkaç örneği hatırlatmakta fayda var:
IŞİD'in 2015 ve 2016 yıllarında Türkiye'de yaptığı saldırılarda ön plana çıkan isimlerden Ahmet Güneş, Mart 2014'te 'tesadüfen' yakalandı, ancak mahkeme "delil karartma şüphesinin bulunmaması" gerekçesiyle Ekim 2014'te tahliye etti.
"IŞİD'in istihbaratçısı" olarak sunulan ve bilgisayarında yaklaşık 4 bin IŞİD'linin bilgileri bulunan Kuteybe Hammet Kasım 2019'da Mersin'de, IŞİD'in infaz videolarında yer alan Ebu Taki el-Şami ise Mart 2020'de Bursa'da yakalandı. Tutuklanan Ebu Taki el-Şami'nin insanlığa karşı işlediği suçlardan yargılanıp yargılanmadığını bilmiyoruz, ancak Hammet'in 'itirafçı' olduğunu ve yargılandığı davanın ikinci duruşmasında tahliye edildiğini biliyoruz.
IŞİD tarafından yakılarak katledilen iki askerin görüntülerini çekip servis eden Ömer Yetek, Nisan 2020'de tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edildi.
IŞİD'in 2014'te Tikrit Hava Akademisi'nde (Speicher Kampı) 1700 asker ve askeri okul öğrencisini öldürdüğü katliamın faillerinden Arkan Taha Ahmed, Haziran 2021'de Bolu'da yakalandı. Çıkarıldığı mahkemece iki ay ev hapsi cezasına çarptırıldı.
"Faillerin failliği görünmez kılınıyor"
10 Ekim Ankara Katliamı Davası Avukat Komisyonu'ndan Senem Doğanoğlu'na göre, "IŞİD militanlarının yargılanması bütünüyle reel politikaya teslim ve halen bütün suçlarından bağışık kalma özgürlüklerini sürdürebildikleri en güvenli yargı mekanizması da Türkiye'de."
Böylesine bir yargısal bağışıklığın faillerin ilişki ağlarını, devletle olan ilişkilerini ve sonuç olarak 'faillerin failliğini' görünmez kıldığını belirten Av. Senem Doğanoğlu, "Öncelikle temel kuruluş doktrini soykırımcı, savaş suçlusu bir örgütün militanlarının Türkiye içinde ve dışında işlediği binlerce suç sanki hiç yokmuş gibi 10 Ekim Ankara Katliamı ele alındı" diyor.
Av. Doğanoğlu, dava kapsamında 9 kişiye katliamdan sorumlu oldukları için "anayasal düzeni ihlalden", geriye kalan 12 kişiye ise "üyelikten" ceza verildiğine ve ceza alan 4 kişinin infazlarını tamamlayıp serbest kaldığına dikkat çekip, davanın 'firari' sanıklarına ilişkin ise çarpıcı bir gerçeği hatırlatıyor:
"Çokça basında da yer aldığı üzere bugün yakalanmaması tercih edilen 'firari' sanıklar zaten daha önce yargılanmış, pek azı tutuklanmış ve beraat dahi etmiş militanlardı."
İnsanlığa karşı suç ve soykırım suçunun, Türk Ceza Kanunu'nda düzenlenmiş olan suçlar olduğunu vurgulayan Av. Doğanoğlu'na göre, "Yargıçların 'evrensel yetki' denilen, Türkiye sınırları dışında işlenmiş olsa da söz konusu kişileri yargılama yetkisi mevcut. Ancak insanlığa karşı suç işledikleri uluslararası toplum tarafından da kabul görmekteyken bu suçlamanın ağırlığına davanın hiçbir aşamasında temas dahi edilmedi."
(VC)