"Masum kurbanlara saldırmak için bombaları taşımakta kadınların sepetini kullanmak alçakça değil mi?"
"Korumasız köylere napalm bombaları atarak binlerce insanı öldürmek, daha alçakça değil mi? Uçaklarımız olsaydı bizim için sömürgecileri kovmak daha kolay olurdu. Bize bombardıman uçaklarını verin, sepetler sizin olsun."
Cezayir Savaşı filminden
"İnsanın hangi mutluluğu, hangi inancı, hatta hangi acısı sanatla sarmaş dolaş değildir? Ölülerimizi bile sanatsız uğurlayabiliyor muyuz? İnsanlık adına konuşmaya başladığımız anda sanata başvurmak zorundasınız" der Sabahattin Eyüboğlu.
Ve insan bu hayata düştü düşeli mutluluğu, inancı, acısı, sevinci, hüznü sanatla sarmaş dolaş olmuştur. Olmaya da devam edecektir insanlık var olduğu sürece.
Gillo Pontecorvo'nun yönetmenliğini yaptığı "The Battle of Algiers/Cezayir Savaşı" filmi de Frantz Fanon'un 'Yeryüzünün Lanetlileri'den olan Cezayir halkının inancını, acısını, savaşını/direnişini sinema ile anlatıyor.
Onlar bir Afrikalı, üçüncü dünya insanı, sömürenler tarafından insan olarak görülmeyenlerdi. Lanetlilerdi.
Onların savaşı/direnişi kendinden çalınanları geri almaktı. Her şeyin sona erdiği yerde onlar her şeyin yeniden var olması için savaştılar.
'Cezayir Savaşı' filminin İtalyan yönetmeni Gillo Pontecervo, Fransız kolonyalist işgali sırasında Cezayirli gerillaların ve halkının yaşadığı savaşı anlatıyor.
Film, 1957 yılında FLN'nin ((National Liberation Front/Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi) liderlerinden Ali La Pointe'nin Fransız komutan Colonel Mathieu ve askerleri tarafından yerinin bulunmasıyla başlıyor. Daha sonra 1954 yılına yani Cezayir direnişinin başladığı yıla geçiyor.
Savaş başlamıştır.
FLN, sömürgeci güce karşı direnişini yükseltir. Fransa da direnişi yok etmek adına terör yöntemlerine başvurur. Ve şiddet Fanon'un Yeryüzünün Lanetlileri kitabında belirttiği gibi olur: "Şiddet sömürge rejiminin sömürge halkına uyguladığı şiddetle doğru orantılı olarak yayılır."
Sokakta şiddet vardır artık. Şiddet, kentlere, sivillerin yaşam alanları olan kafelere, barlara, eğlence yerlerine kayar. Ve şiddet karşılıklı şiddetle doğru orantılı olarak yayılmaya başlar.
Bir Fransız askerine karşı düzenlenen eylemin ardından sokakta her şeyden habersiz oturmakta olan yaşlı bir Cezayirli Arap'ın Fransızlarca suçlanıp linç edilmesi ve yine Fransızlara karşı gerçekleştirilen sivil bombalama eylemlerinin ardından sadece orada bir şeyler satmak için bulunan "Cezayir yerlisi çocuk"un Fransızlar tarafından linç edilmesi bu durumun en çarpıcı görüntüsüdür.
Kasbah'taki Cezayirlilerin direnişini kıramayan Fransa, eski bir Fransız direnişçisi olan ve "paraşütçüler" olarak adlandırılan grubu ve Albay Colonel Mathiue'i göreve getirir. Cezayir'i kaybetmemekte kararlı olan Fransız ulusu adına askeri müdahaleyi yönetir. Direnişi kıramayan Fransa bu direnişi kırmak için sağcısından solcusuna, medyasından sokaktaki insanına kadar birlik olur.
Cafer, Ali La Pointe, Ramel, Si Mourad ulusunun bağımsızlığı için mücadele eden Cezayirli gerilla liderleridir. Onların savaşı, Cezayirlilerin ulus haline nasıl geldiğini de gösteriyor.
Film, 1954-1957 arası Cezayir'de şehir savaşı ve FLN'nin kent içinde Fransız ordusu tarafından bastırılmaya çalışılması, belgesel tarzında çekilen bombalamalar, gösteri yürüyüşleri, sekiz gün süren genel greve dair görüntüler ile bu grev direnişini (çünkü direniş Birleşmiş Milletlerde görüşülmeye başlanıyor) kırmak için Fransızların Cezayir halkına uyguladığı işkenceleri gösteriyor.
Cafer, Ali LaPointe, Ramel, Si Mourad'ın yakalanmaları/öldürülmeleri ve "İstiklal, İstiklal, İstiklal" diyen Cezayir halkının 2 Temmuz 1962'de Cezayir'e bağımsızlığını getiren kitlesel gösteri görüntüleriyle sona eriyor.
Cezayir Savaşı'nda bir milyona yakın insan hayatını kaybetti.
Yüz binlerce insanın yaşamını kaybetmesine yol açan bu kanlı kolonyalist işgal savaşının ardından çekilen filmde yönetmen, 1954 ile 1957 arasında Cezayir şehri ve Cazbah/Kasbah bölgesi FLN'nin direniş hareketi çerçevesinde gelişen politik ve toplumsal olayları gerçekçi bir biçimde işliyor.
Belgesel tarzında çekilen bombalamalar, gösteri yürüyüşleri, genel greve dair görüntüler, siyah beyaz çekimler ve tanınmış ünlü oyuncuların olmaması filmin gerçekliğini yansıtması bakımından önemli.
Sinema tarihine de geçen "Cezayir Savaşı" filminin İtalyan yönetmeni Gillo Pontecervo da, eski bir PCI (İtalya Komünist Partisi) üyesi olup, üçüncü dünyadaki ulusal kurtuluş hareketlerini desteklemiş ve İkinci Dünya Savaşı sırasında direniş saflarında savaşan bir yönetmendir. 86 yaşında yaşamını yitiren yönetmen eserlerinde politik duruşunu yansıtmasıyla tanınıyordu.
"Cezayir Savaşı" filmi 1969 Venedik Film Festivali'nde Altın Aslan ödülünü kazanmıştı. En iyi yönetmen, senaryo ve yabancı film dalında da Oscar'a aday gösterilmişti.
Filmin gösterimi 1971 yılına kadar Fransa'da yasaklanır. Çünkü Fransızlar filmin objektif olmadığını ve yönetmenin taraflı bir şekilde filmi anlattığını savunuyorlardı.
Sonraki yıllarda yapılan gösterimlerinin büyük çoğunluğun da Cezayir'de yapılan işkencelere dair sahneler sansürlendi.
İşkence sahnelerinden dolayı film Britanya ve Amerika Birleşik Devletleri'nde de makaslandı.
"Cezayir Savaşı" filmi 1964 yılında ilk kez gösterildiğinde Cezayirliler Fransa'yla giriştikleri bağımsızlık savaşını kazanalı iki yıl olmuştu. Sömürgeciliğe karşı mücadelenin ve Üçüncü Dünya'nın özgürlüğünün manifestosu olan eserin yazarı olan ve Cezayir Savaşı'na katılan Frantz Fanon 36 yaşındayken yaşamını yitirmişti. Eseri olan "Yeryüzünün Lanetlileri" ise Vietnam'daki, İrlanda'daki, Kolombiya'daki, Nikaragua'daki ve ezilen tüm diğer halkların başucundaydı. (KT/IC)
*"Cezayir Savaşı" filmini 31.İstanbul Uluslararası Film Festivali kapsamında 9 Nisan pazartesi günü saat 11.00'de Pera Müzesi'nde izleyebilirisiniz.